Usame bin Ladin’in öldürülmesi pek çok soruyu beraberinde getirdi. Bunlardan öne çıkan bazılarını cevaplamaya çalışalım:
1-El Kaide neden uzun zamandır sessiz ve pasifti?
Aslında El Kaide’nin sessiz ve pasif olduğu söylenemez. Bu uluslarötesi şebekenin bir süredir, özellikle Irak işgalinden sonra, “küresel” değil de “yerel”, “bölgesel” veya “ulusal” düzeyde faaliyetlere ağırlık vermiş olması böylesi aldatıcı bir görüntüye neden oldu. El Kaide’nin cihadını Batı topraklarından İslam dünyasına taşımasının büyük bir stratejik hata olduğunu söyleyebiliriz. El Kaide, son yıllarda Irak, Pakistan, Afganistan gibi yerlerde çok güçlü eylemler düzenledi ancak eskisi kadar önemsenmedi; Batı için birinci derecede tehdit olmaktan çıktığı düşünüldü.
2-Ladin’den sonra El Kaide’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Önce bin Ladin’in yerini kimin alabileceğine bakacak olursak, akla ilk olarak Mısırlı doktor Eymen el Zevahiri geliyor. Ama El Kaide içinde liderliği üstlenebilecek başka isimlerin olduğu da muhakkak. Hatta bin Ladin’in ailesinden bir isim de söz konusu olabilir. Esas önemli olan, El Kaide’nin bu ölümün ardından nasıl bir çizgi izleyeceğidir. Bu uluslarötesi şebekenin son yıllardaki durumu hakkında o kadar az şey biliyoruz ki bu noktada bir öngörüde bulunmak neredeyse imkansız. Şahsen El Kaide’nin uzunca bir süredir, belli bir merkez ve lider tarafından yönetilen bir şebeke olmaktan çıktığını düşünüyorum. Bin Ladin ve çevresinin esas olarak El Kaide çizgisini benimseyen irili ufaklı gruplara birtakım yönelimler ve öneriler sunduğunu, ama kararların her grup tarafından bağımsız olarak alınıp hayata geçirildiğini düşünmek için elimizde pek çok neden var. Burada Afganistan, Pakistan ve bir ölçüde Irak’ı istisna tutabiliriz. Bin Ladin ve etrafındaki çekirdek kadro bu ülkelerle özel olarak ilgileniyorlardı. Dolayısıyla bin Ladin’in ölümü en çok bu ülkelerdeki durumda ciddi değişiklikle yol açacaktır.
3ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinde misilleme eylemleri olur mu?
Amerikan vatandaşları nasıl sevindiyse, özellikle İslam dünyasında ve Batı’da yaşayan Müslümanlar arasında bin Ladin’in ölümüne üzülen çok sayıda kişinin bulunduğu kesin. Bunların arasından Batılı hedeflere fevri saldırılar düzenlemek isteyenler çıkabilir ve istihbarat servislerinin denetim ağları dışında olanlar bu açıdan kısmi başarılar da elde edebilirler. Ama önemli olan örgütlü grupların ve tabii ki El Kaide merkezinin ne yapacağıdır. Aslına bakılacak olursa El Kaide gibi bir şebekenin, tıpkı 11 Eylül’de olduğu gibi Batılı hedeflere saldırması için herhangi bir bahaneye ihtiyacı yok. Şartlar olgunlaştığında ve hazırlıklar tamamlandığında her an her yerde saldırı düzenleyebilecek bir yapıdır El Kaide. Eğer bir süredir hazırlığı yapılmakta olan sansayonel bir eylem varsa, bunun bin Ladin’in anısına hızlandırılması pekala söz konusu olabilir. Ancak normal şartlarda etkili bir misillemenin zaman alacağını düşünebiliriz. Şurası muhakkak ki, bin Ladin’in ölüm yıldönümleri bundan böyle tüm dünyanın alarma geçtiği günler olacak.
4 -ABD “teröre karşı savaş”ı kazandı mı?
Öncelikle şunu vurgulayalım: Başkan Bush’un, 11 Eylül’ün ardından “teröre karşı savaş” ilan etmesi son derece yanlıştı. Ortada elle tutulur, gözle görülür bir ordu olmadığı için ABD’nin düşmanının Müslümanlar olduğu yolunda bir algı tüm dünyaya hakim oldu ki bunun yaratmış olduğu travmaların etkileri yıllarca süreceğe benziyor. Bush’un beceremediğini, “barışçı” bir imajla iktidara gelen, bazı rakipleri tarafından terörle mücadeleyi sekteye uğratacağı söylenen, hatta hakkında Müslüman olduğu söylentileri çıkarılan Obama başardı. Ancak yaklaşık 10 yıl sonra bin Ladin’in öldürülmesiyle bir zafer kazınılmış olunmaz, olsa olsa bir intikam alınmış olur. Eğer bundan sonra doğru adımlar atılmazsa bin Ladin’in öldürülmesi “küresel cihad” anlayışının sonu değil, tam tersine yepyeni ve taze bir başlangıcı haline gelebilir.
5 -Bin Ladin’in ölümü Ortadoğu’daki ayaklanmaları nasıl etkiler?
Eğer bu ölüm, Washington’un temenni ettiği gibi El Kaide ve benzeri yapılara öldürücü bir darbe anlamına geliyorsa söz konusu ayaklanmaların önü iyice açılacak demektir. Şöyle ki hemen hemen tüm ülkelerde İslamcılar, muhalif hareketlerin asli unsurları arasında yer alıyorlar ve içlerinde hatırı sayılır oranda radikal unsurlar da bulunuyor. İşte birçok Batılı devlet, bildikleri otoriter/totaliter rejimlerin yerlerini radikal İslamcı rejimlere bırakma ihtimalinden hayli ürküyorlardı. Bin Ladin’in ölümünün ardından Batılı devletlerin bu kaygıları iyice azalabilir ve onların vereceği desteklerle muhalefet hareketleri daha hızlı bir şekilde başarıya ulaşabilirler.
Beş soruda Usame’den sonra
Haberin Devamı