Seçim öncesi CHP’nin sahip çıktığı bedelli askerlik konusu, nihayet ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde hükümetin gündemine geldi ve artık uygulamaya geçilmesi an meselesi. Önceki gün partisinin grup toplantısında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de destek verdiğini düşünürsek artık bedelli önünde herhangi bir engel kalmadığı açıktır. Bununla birlikte kamuoyunda bedelli konusunun daha bir süre tartışılacağını söyleyebiliriz. Bedelliye yönelik eleştiri ve tepkiler cılız olmakla ve herhangi bir sonuca yol açma ihtimalleri bulunmamakla birlikte irdelenmeyi hak ediyor.
Bu itirazların büyük kısmı “milliyetçi” bir bakış açısından kaynaklanıyor. TSK’nın PKK ile mücadelesinin tam hız sürdüğü ve şehit haberlerinin gelmeye devam ettiği bir ortamda bedelli askerlik uygulamasını bir tür “vatana ihanet” gibi görenler var. Ne var ki ülkemizde son derece örgütlü bir şekilde bedelli askerlik için kampanya yürütenlerin söylemlerine yakından baktığımızda onların da milliyetçilikten hiç uzak olmadıklarını görüyoruz. Özellikle bedelli isteyenlerin önemli bir bölümüne, “peki neden vicdani red hakkı istemiyorsunuz?” diye sorulduğunda bu soruyu bir hakaret, hatta küfür olarak algıladıklarını gözlemiştik. Bu durum şahsen benim için hiç de şaşırtıcı değildi. Şöyle ki, uzun bekleyişlerin ardından bedelli askerlik yasası çıkar çıkmaz, 4 arkadaş, “ne olur ne olmaz, devlet belki fikir değiştirir” diye ilk tertipte, yani 1992 sonunda bedelli askerlik için Burdur’un yolunu tutmuştuk. Ve bizleri en çok şaşırtan, o kalabalık içinde siyasi olarak kolaylıkla “milliyetçi-muhafazakâr” diye tanımlayabileceğimiz kişilerin ezici bir çoğunluğu oluşturmalarıydı. Bunların neredeyse hiçbiri askerlik kurumuna karşı, yani anti-militarist değildi. Hatta bazılarının, kendileri için olmasa bile, zorunlu askerlik uygulamasına da pek itirazları olduğu söylenemezdi.
Dolayısıyla “ideolojik” olarak tanımlayabileceğimiz gerekçelerle bedelli askerliğe karşı çıkmak belki anlaşılabilir ancak gerçek hayatta bunun pek karşılığı olduğu söylenemez.
Fırsat eşitliği
Bedelli uygulamasına “toplumsal eşitlik” açısından yöneltilen eleştirilerin daha fazla önemsenmesi gerektiği ortadadır. Yalnız bu noktada da çok ciddi önyargılar ve yanlış bilgiler hakim. Kendi bedelli deneyimimden hareketle, bu uygulamadan yararlananların “şımarık zengin çocukları” olarak damgalamasının son derece haksız olduğunu söylemek isterim. Bizim dönemimizde, ki sonraki dönemlerde de böyle olduğunu biliyorum ve günümüzde de benzer bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gözlüyorum, bedelli hakkından yararlananların hatırı sayılır bir bölümü, bu parayı bulmakta zorlanmış, çoğu borca girmişti. “Süper zengin” olarak tanımlanabileceklerin sayısı gerçekten çok çok azdı.
Toplumumuzdaki bedelli talebi, zengin sayısının çokluğundan değil işsizliğin son derece ciddi bir sorun olmasından dolayı bu derece yüksek. Yani bedelli askerlik bekleyenlerin büyük kısmını, genç yaşta iş-güç sahibi olabilmiş ve uzun süreliğine askere gitmesi halinde bunu kaybetmekten korkan kişiler oluşturuyor. Yine de devletin yeni bedelli askerlik uygulamasında “eşitlik” ilkesini sonuna kadar gözetmesi, maddi durumları yetersiz olan gençlere makul kolaylıklar sunması gerekiyor.
Vicdani ret
Hükümetin bedelli askerlikle birlikte “vicdani red” hakkını da gündemine almasını son derece olumlu bir adım olarak görüyorum. Bedelli konusundaki cılız milliyetçi itirazların “vicdani ret” söz konusu olduğunda alabildiğine şiddetlenebileceğini daha ilk günden gördük. Ancak “ileri demokrasi” iddiasını taşıyan bir ülkenin, inançları nedeniyle eline silah almak istemeyen yurttaşlarına daha fazla “suçlu” muamelesi yapmasının imkanı yoktur. Son olarak, askerlik üzerine yapılan tartışmaların, yıllardır süregelen çatışmanın ipoteğinden kurtarılması gerektiğinin altını çizelim. Eğer Türkiye, içiçe geçmiş olan PKK ve Kürt sorunlarını çözebilirse bu konuları daha sakin bir şekilde tartışabileceğimiz ve daha kolay çözümler üretebileceğimiz muhakkaktır.
Ben de bedelliydim
Haberin Devamı