Önceki akşam BDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak, İstanbul’da bir grup gazeteci ve köşe yazarıyla bir araya geldi. Toplantının ana eksenini, BDP’nin, Anayasa paketinin TBMM’deki görüşmeleri süresinde izlediği tavır ve eğer Anayasa Mahkemesi’nden bir engelleme çıkmazsa 12 Eylül’de yapılacak referandumda izlemeyi düşündükleri siyaset oluşturdu.
BDP’nin paketin oylamasındaki tutumu hakkında kaleme aldığım önceki yazılarımda ana hatlarıyla izledikleri çizgiyi “anlaşılır” bulduğumu belirtmiştim. Şöyle ki BDP’liler normal şartlarda pakete destek verirlerdi. Fakat AKP, kendi içindeki Türk milliyetçiliğini öne çıkaran milletvekillerini, daha önemlisi referanduma gidilmesi durumunda benzer hassasiyetler sahip seçmenleri ürkütmemek için BDP’ye hiç sıcak yaklaşmadı, araya çok ciddi mesafe koydu. Sonuçta kendilerine “ikinci sınıf” muamelesi yapılmasını gerekçe gösteren BDP’liler paketin oylamasına katılmadılar.
Ne var ki BDP yöneticilerinin meramlarını tam anlatabildikleri söylenemez. Bazı partili milletvekillerinin “her şeye rağmen pakete destek” düşüncesinde olduklarını biliyorduk. Geçen Cumartesi gittiğim Diyarbakır’daysa BDP tabanında izlenen çizgiden rahatsız olan kişilerle karşılaştım. Medyadaysa çok sayıda ismin de genel olarak olumlu baktıkları BDP’yi pakete destek vermedikleri için çok sert bir şekilde eleştirdiklerini gördük. Önceki akşam bu yaklaşıma dahil olan bazı meslektaşlarımız, daha önce kaleme almış oldukları eleştirilerini bizzat BDP eşbaşkanlarına tekrarladılar. Bu arada onlara karşı çıkıp BDP’yi haklı bulan gazeteciler de oldu.
Boykot kime yarar?
Eşbaşkanlara, referandumda ne yapacaklarını da sorduk. Bu konuda henüz karar almadıklarını, fakat genel eğilimin, “yeni, sivil bir anayasa” talebini öne çıkararak paketin oylanmasını “boykot” tan yana olduğunu söylediler. İlginçtir, “boykot” yaklaşımı, ne BDP’nin TBMM’deki tavrını doğru bulan, ne de eleştiren meslektaşlarımızın hiçbirini tatmin etmedi. Buradan hareketle, BDP’liler gerçekten referandumu boykot ederlerse ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamayacağa benziyorlar.
Peki referandumu boykot BDP’ye ne kazandırır, ne kaybettir? Daha önemlisi BDP’lilerin boykotu paketin kaderini nasıl etkiler? Aslında ikinci sorunun cevabı çok basit:
Referandumda sadece geçerli oylar sayılacak. Bu nedenle boykotun paketin kabulünü arzulayanların işine yarayacağını söyleyebiliriz. Hatırlanacağı gibi 1994 yerel seçimleri o gün faaliyet gösteren DEP boykot etmiş, katılımın epey düşük olduğu seçimlerden en kârlı çıkan Refah Partisi olmuştu. Güneydoğu’da BDP ve AKP dışında diğer partilerin pek varlık gösteremediği düşünülürse, BDP’nin boykot etmesi halinde, bölgede çok yüksek oranlarda “evet” oyu çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bununla birlikte, referanduma katılım oranının bölgede çok yüksek çıkmasının derin siyasi anlamları olacağı da kesindir. Fakat katılımın yüksek çıkması, dolayısıyla “boykot” silahının BDP’nin elinde patlama ihtimali de mevcuttur.
Henüz referandumun olup olmayacağı bile belli değilken bu tartışmaların gereksiz olduğunu ileri sürenler çıkabilir. Ancak yeni yeni başlayan “boykot” tartışması da, BDP’nin işinin hiç de kolay olmadığını bizlere gösteriyor. Şöyle ki, şu ana kadar BDP ve onun öncesindeki partilerin hep Öcalan ve PKK’nın gölgesinde kaldığı öne çıkarıldı. Bu bir noktaya kadar anlaşılabilir bir şey. Fakat unutmamak lazım ki tıpkı öncekilerde olduğu gibi BDP içinde de çok ciddi görüş ve yaklaşım farklılıkları var. Buna ek olarak, diğer partilerinkine kıyasla daha dinamik ve politize olduğu kesin olan BDP tabanı da partinin politikalarının şekillenmesinde çok etkili olabiliyor.
BDP’de ibre boykottan yana
Haberin Devamı