Başörtülü milletvekili için geç bile kaldık

Haberin Devamı

Türkiye çoktan seçim havasına girmiş durumda. Ama şu ana kadar CHP’nin “aile sigortası”, “bedelli askerlik” gibi vaatleri dışında ilginç bir gelişmeye tanık olmadık. Ortada dolaşan aday adaylarının çoğu bildik isimler; yeni isimlerin çoğu da eskilerin kopyası gibi duruyor. Bu çöl görüntüsünün ortasında, dün startı verilen bir kampanyanın heyecan verdiğini söyleyebilirim: “Başörtülü aday yoksa oy da yok.”

İslami kesimdeki kadın hareketinde aktif bir şekilde yer alan ve bu faaliyetleri nedeniyle çoğu kamuoyu tarafından tanınan bir grup başörtülü kadının, örtülü olmayan bazı hemcinslerinin desteğini de alarak başlattıkları bu kampanya kimilerine “marjinal” bir çıkış olarak gelebilir. Tam tersini düşünüyorum. Çünkü:



1) 1980 sonrası siyasal hareketlere başörtülü kadınların bir ölçüde damga vurduğunu söyleyebiliriz. Bunun birinci nedeni, hiç kuşkusuz türban/başörtüsü tartışmasının hep gündemin ön sıralarında yer almasıdır. Ancak başörtülülerin, başta Refah Partisi (ve onu izleyen partiler) olmak üzere birçok siyasi partiye muazzam bir dinamizm kazandırdıklarını da biliyoruz.

2) Yine 1980 sonrası, devletten gelen baskıların da etkisiyle birlikte başörtüsü daha yaygın ve daha görünür bir olgu oldu. Bunun sonucunda başörtülülerin çok kalabalık ve güçlü bir seçmen kitlesi oluşturduklarını görüyoruz.

3) Başörtülü kadınların eğitim seviyesi son yıllarda alabildiğine yükseldi. Buna paralel olarak iş dünyasında ve her türden sosyal yaşantıda daha fazla yer almaya başladılar. İçlerinden bir kısmı, siyaseti profesyonel olarak seçti veya seçmek istedi, ama sırf örtüleri nedeniyle seçilme haklarından feragat etmek zorunda kaldılar.

4) Merve Kavakçı olayı Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük ayıplarından biridir. Eğer 28 Şubat süreciyle tam anlamıyla hesaplaşılmak isteniyorsa, TBMM’ye başörtülü milletvekillerin girmesi olmazsa olmaz bir şarttır. (Bu noktada Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin yeniden milletvekili adayı olduklarını hatırlatalım. Eğer son anda yasal bir engel çıkarılmazsa Zana ve Dicle’nin TBMM’ye dönmeleri zor olmayacak ve bu sayede Türkiye, Meclis çatısı altında yaşanmış bir başka ayıbıyla yüzleşme ve hatadan dönme şansına kavuşacak)

Kim ne yapar?

Daha çok madde sıralayabiliriz. Toparlayacak olursak, başörtülü milletvekilleri Türkiye’nin normalleşmesi ve demokratikleşmesinin zorunlu ve daha fazla ertelenemez bir aşamasıdır. Eğer siyasi partiler isterlerse, öncelikle kendi içlerinden, ardından yakın çevrelerinden, milletvekilliğini, hatta daha üst görevleri hak eden çok sayıda kadın aday bulabilirler.

Peki partiler buna hazır mı? SP, BBP ve baraj sorunu olan bazı küçük partilerin listelerin üst sıralarına başörtülü isimler yerleştirmeleri hiç şaşırtıcı olmaz. Ama dikkatlerin esas olarak AKP, CHP, MHP ve BDP’ye yoğunlaşacağı tabiidir. Nitekim kampanyayı başlatanlar öncelikle AKP Lideri Erdoğan’ı “28 Şubat’ın kalıntısı olan başörtüsü ayrımcılığına karşı çıkmaya ve AK Parti saflarında siyaset yapmak üzere başvuruda bulunan başörtülü kadın milletvekili aday adaylarına seçilebilecek sıralardan listelerde yer vermeye” davet ettiler. Bülent Arınç daha önceki bir demecinde “Başörtülü aday konusunda kaygılarım var” demişti ancak Erdoğan’dan henüz bağlayıcı bir açıklama duymadık. Herhalde tavrının ne olduğunu listeler açıklandıktan sonra anlayacağız.

İkinci olarak akla MHP geliyor. 1999’da Nesrin Ünal başörtülü olarak bu partiden milletvekili seçilmişti ama Kavakçı’dan farklı olarak TBMM’de başını açmıştı. Bu sefer ne olacağı belirsiz. Geriye CHP ve BDP kalıyor ki bu iki partinin de herhangi bir şekilde başörtülü aday gösterebileceğine dair ortada herhangi bir işaret yok.

Halbuki CHP ve BDP’nin böyle bir adım atması halinde Türkiye’deki tüm ezberlerin bozulacağı ve gerçek normalleşmenin işte o zaman yaşanacağı aşikârdır.

***


Newroz kutlamaları dönüşü kaza geçiren BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’ye acil şifalar diliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR