İran’a ilk kez 10 yıl önce, devrimin 20. yılı kutlamaları vesilesiyle gitmiştim. Reform hareketinin sembol ismi Muhammed Hatemi cumhurbaşkanıydı fakat dini lider (Rehber) Ali Hameney’den de destek alan muhafazakârlar devletin büyük bölümünü kontrol etmeyi sürdürüyor, Hatemi’nin vaat ettiği reformları hayata geçirmesine fırsat vermiyorlardı. Hatemi’nin önünde iki seçenek vardı: Ya muhafazakârlara rağmen ülkeyi daha demokratik, daha açık, daha özgür getirecek ve bütün bunlara bağlı olarak rejimin İslami tonunu azaltıp ülkeyi sekülerleştirmeye doğru yönelecekti ya da Hameney ve Devrim Muhafızları başta olmak üzere muhafazakârları, reformların herkesin iyiliğine olduğuna ikna etmeye çalışacak; edemezse reformlardan vazgeçecekti.
Hatemi’nin ikinci yolu seçtiğini biliyoruz. Bunun birçok nedeni vardı.
1) Öncelikle cumhurbaşkanı olarak iktidar ve yetkileri çok sınırlıydı. En yakın danışmanları, hatta bakanları bile gözaltına alınabiliyor, tutuklanabiliyordu. Muhafazakârları aşmak istediğindeyse karşısına sık sık Hameney çıkıyordu.
2) Batı dünyası, özellikle de aynı tarihlerde ABD’yi yöneten Bill Clinton, sanılanın ve beklenenin aksine Hatemi’yi desteklemedi, ona sahip çıkmadı. Ya ülkedeki gerilimleri sistem içi çekişme olarak görüp önemsemiyor ya da reformcuların başarılı olmasını öngörmüyorlardı.
3) Hatemi ve arkadaşlarının önündeki en büyük engel, İslam cumhuriyetini “yıkmak” değil “yeniden inşa etmek” istemeleriydi. Aslında bu anlaşılır bir şeydi zira hareketin bütün lider kadrosu devrimin en ön saflarında yer almış, ardından devlette kilit noktalarda görev almışlardı. Onlar rotasından sapmış olduğuna inandıkları devrimi eski yoluna koymak isterlerken, hareketin dinamik tabanını oluşturan gençlerin büyük çoğunluğunun böyle bir derdi olduğu söylenemezdi. Açıkçası “devrim”, “İslam cumhuriyeti”, “Rehber” gibi kavramlardan ziyade “özgürlük”, “demokrasi”, “kadın-erkek eşitliği” gibi ideallerin peşinden gidiyorlardı.
Devrim bitti mi?
On yıl önce çok sayıda İranlı aydın ve siyasetçiyle İran Devrimi’nin geldiği noktayı tartışmıştım. Birçoğu Şah rejimini demokrasi için yıktıklarını fakat başta Irak ile savaş olmak üzere sayısız iç ve dış nedenle bunun hep ertelendiğini savunuyor ve artık devrimin başlangıç ideallerini gerçekleştirme zamanının gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Bununla birlikte devrimin çoktan bittiğini düşünüp yepyeni bir siyasal sistem inşa etmek gerektiğini düşünenler de bulunuyordu ki dindarlıklarından şüphe duyulmayacak bu kişiler açık açık İran için laik bir rejimi hayal edebiliyorlardı.
On yıl önce ilk kez İran’a gittiğimde, devrimin çoktan bitmiş tükenmiş olduğunu düşünüyordum. Çünkü Fransız felsefeci Maurice Merleau-Ponty’nin (1908-1961) Bolşevik Devrimi için yaptığı saptamaya inanıyordum: Bir devrim, halka yalan söylendiği andan itibaren bitmiş sayılır. Peki devrimden sonra iktidara gelenler neden yalan söylerler? Tabii ki vaat ettiklerini hayata geçirmelerinin o kadar da kolay olmadığını anlamaları, ama en önemlisi, iktidar sarhoşluğu içinde birbirlerine girmeleri durumunda. Yani o meşhur “devrim önce çocuklarını yer” sözü doğrulandığında gerçeklerin yerini yalanlar almaya başlamış demektir.
İran’da da böyle olmuştu. Devrimin yediği çocukların listesini yapmaya kalksak sayfalar almaz; bir de tabii bu tasfiyeleri meşrulaştırmak için söylenen yalanlar var. Gelinen noktada devrimin sürüp sürmediği tartışmalarının hiçbir anlamı kalmamışa benziyor. Rehber Hameney’in Ahmedinecad’a alenen destek verip muhaliflere şantaj yapması, rejimin meşruiyetini iyice yitirdiğinin kanıtıdır.
İktidarlarını reformcularla paylaşmaya yanaşmayan muhafazakârların kısa süre içinde pişman olmalarını bekliyorum. Çünkü muhalefet hareketi, Musevi, Hatemi, Kerrubi, Rafsancani gibi liderleri de aşma eğiliminde. Onların, muhalefeti “rejim içi” bir rotada tutmaları da bundan böyle pek kolay olamayacaktır.
Sonuç olarak, artık sıranın, çocuklarının, devrimi yemesine geldiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bundan sonra, “İslam Cumhuriyeti” nden çıkışın ne kadar süreceğini, bunun ne pahasına olacağını ve İran’ın hangi yöne kayacağını tartışacağa benzeriz.
Artık çocukları devrimi yiyor
Haberin Devamı