Bülent Arınç’ın TRT Türk canlı yayınında Başbakan Erdoğan’a sitemlerini dile getirmesine yapılan yorumların çoğunda buradan bir şey çıkmayacağı çünkü Arınç’ın “tamamen duygusal ve kişisel“ davrandığı belirtildi. Arınç’ın hareketinin “kişisel ve duygusal” olarak nitelenmesine itiraz etmek pek mümkün değil, ancak olayın sadece bunlardan ibaret olduğunu ileri sürmek doğru olmayacaktır.
Çünkü Arınç sıradan bir isim değil, kendisinin de vurguladığı gibi belli bir “özgül ağırlığı“ var. Artı, hakkında yorum yapanların çoğunun ısrarla tersini söylemesine rağmen kesinlikle siyaseti iyi bilen, yaptığı müdahalelerle siyasi gelişmelere yön verebilen deneyimli bir siyasetçi.
Kritik anlarda kritik müdahaleler
Arınç’ın yakın siyasi tarihimizdeki kritik müdahalelerine örnek olarak üç gün önceki yazımızda (http://haber.gazetevatan.com/arincin-sabir-tasi-catladi/582400/1/gundem) Fazilet Partisi (FP) kongresi, AKP’nin kurulması, Gül’ün cumhurbaşkanlığı, Gezi olaylarını vermiştik. Bunlara 1 Mart tezkeresini de eklememiz şart. Erdoğan o dönemde sadece AKP Genel Başkanıydı, siyasi yasaklı olduğu için milletvekili ve başbakan değildi ama Washington ile girdiği angajman nedeniyle Irak tezkeresinin Meclis’te kabulü için çok çaba sarf etti. Ancak 1 Mart 2003 günü bazı AKP milletvekillerinin ret ve çekinser oy kullanmasıyla tezkere geçmedi. Bu sonuçta, tezkereye karşı yoğun bir faaliyet yürütmüş olan dönemin Meclis Başkanı Arınç’ın rolü de büyüktü.
Arınç yakın dönemde şike yasası gibi bazı uygulamalardan da rahatsız oldu ama sabır taşı “kızlı/erkekli“ olayıyla çatladı. Yapılan yorumlarda Arınç’ın Başbakan’a kendisini ofsayta düşürdüğü için sitem ettiği öne çıkarılıyor ancak onun hukuk kökenli bir siyasetçi olarak bu konuda yasal düzenleme yapılmasına kesin bir şekilde karşı çıktığı pek görülmüyor ya da gösterilmiyor.
Geri adımda Arınç’ın payı
Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında öğrenci evleri hakkında “Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karma karışık her şey olabiliyor. Anneler babalar feryat ediyor. Bu adımlar atılacaktır. Bunlara da kusura bakmasınlar muhafazakâr demokrat olarak müdâhil olmak zorundayız. Bu yaşam tarzına müdahale değildir” diye konuşmuş; yurt dışına çıkarken de bir soruyu “aynı daireyi kız ve erkeklerin birlikte paylaşma durumları var. Bu konuda pek çok şikâyet aldık. Muhafazakâr demokrat bir iktidar olarak bu konunun çalışmasını yapacağız” diye cevaplandırmıştı. Kendisine valilerin bu konuda hangi yetkiye dayanacakları sorulduğundaysa “Bu düzenlemeden sonra gerekli yetkiyi alırlar“ demişti.
Eğer Erdoğan’ın ülke dönüşünde, “Konuyu fuhşa, zinaya, evlere paldır küldür girmeye kadar getirdiler... Ailelerin şikâyetleri üzerine bir açıklama yaptık, konuyu nerelere getirdiler!“ demiş olması yasal düzenlemeden vazgeçtiğinin işaretiyse bunda kesinlikle Arınç’ın çıkışının etkisi olmuştur.
Kriz derinleşir mi?
Arınç’ın çıkışının ardından en çok “kriz yaşanır mı?” sorusu soruldu. Halbuki Arınç gibi deneyimli bir siyasetçinin, belli ki önceden hazırlanmış bir şekilde devlet televizyonunun canlı yayınında Başbakan’a yönelik itiraz ve şikâyetlerini bu kadar açık bir şekilde dile getirmesi başlı başına bir krizdi. Nitekim kısa süre sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in neredeyse TRT kadar “resmi kanal“ hüviyetini hak eden NTV’de canlı yayına çıkması işin ciddiyetini gösterdi. Ertesi gün gazetelerin çoğunun Arınç’ın sözlerini değil de Başbakan’ın “Aramızda konuşur çözeriz“ tarzı açıklamasını manşetlere taşıması da yaşanmakta olanın bir kriz olduğunun kanıtlarıydı. Dolayısıyla esas soru “Kriz çözülür mü, yoksa derinleşir mi?“ olmalıdır.
Önce Hüseyin Çelik’in, ardından Başbakan Erdoğan’ın, Arınç’a partinin ve hükümetin başında kimin olduğunu özellikle hatırlatmış olmalarının onu rahatsız etmiş olması kuvvetle muhtemel. Ama konu hakkında yorum yapanların çoğunun aksine Arınç’ın duygularıyla hareket edeceğine inanmadığım için sırf bu nedenle krizin derinleşmesinin söz konusu olmayacağını düşünüyorum.
Özetle: Kişisel ve duygusal olmaktan çok siyasi bir sorunla karşı karşıyayız ve bunun çözümü de “gönül alma”dan ziyade soruna neden olan siyasi konularda uzlaşmadan geçiyor.
Son ana kadar muhabirlikte ısrar eden Savaş Ay‘ı kaybetmenin üzüntüsü büyük.
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.