“Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki genç ‘işsizliğe’, Bahreyn’in başkenti Manama’da bulunan İnci Meydanı’ndaki kadın ‘eşit temsil edilmemeye’, Tunus’taki köylü ‘yoksulluğa’, Suriye Derra’daki gençler ‘düşüncelerini özgürce dile getirememeye’, Filistin’de bildiri dağıtanlar ‘hem yönetimlerine hem İsrail işgaline’ isyan ederken farklı taleplerle yola çıkanların birleştiği nokta rejimlerinin değişmesiydi...”
Gazeteci Mete Çubukçu, Batı’da üretilen ve bizde de benimsenen tanımla “Arap baharı” olgusunu ele aldığı yeni kitabına bu uzun cümleyle giriş yapmış. Ama şu önemli: Mete, “Arap baharı” tanımlamasıyla arasına belirgin bir mesafe koymak için “Yıkılsın Bu Düzen” adını verdiği kitabına altbaşlık olarak “Arap Ayaklanmaları ve Sonrası”nı uygun görmüş. “Çünkü” diyor, “Bölgede bahar değil ayaklanmalar gerçekleşti. Çünkü ayaklanma bir dönüşümü çağrıştırır. ‘Bahar’ terimi hem ithal, hem şablon, hem gelecek açısından sorunlu. Üstelik ayaklanma iyi ya da kötü- kitlesel bir hareketi, kitlesel bir kalkışmayı yani sosyal bir dönüşümü de içeriyor.”
Sadece gazetecilik değil
Mete, bizim kuşağımızdan, Afganistan, Filistin, Bosna, Azerbaycan, Irak, Kosova, Çeçenistan, Lübnan, Mısır, Suriye gibi kriz bölgelerinde gazetecilik konusunda çok sayıda başarılı işe imza atmış bir arkadaşımız. Onun kriz bölgelerinden sadece çatışma, savaş haberleri geçmediğini, olup bitenleri siyasi, kültürel, ekonomik, diplomatik ve tarihi açılardan ele almaya özel önem verdiğini zaten biliyorduk, bir kez daha görmüş olduk.
Mete, Tunus, Libya, Mısır, Suriye gibi ülkelerdeki ayaklanmaların ortak ve farklı noktalarını bizzat yerinde gözlemler ve söyleşilerle aktarmanın yanısıra bu ülkelerde etkili olan İslamcılar başta olmak üzere siyasi hareketler ve eğilimler hakkında doyurucu bilgi ve analizler de sunuyor okura. Arap ayaklanmalarını ana kıyaslamasını Mısır ve Suriye üzerinden yapma tercihinin de son derece isabetli olduğu kansındayım. Sonuçta onun dinamik gazeteciliğini sosyal bilimlerle yoğurması sayesinde hem son derece akıcı, hem de alabildiğine bilgilendirici ve ufuk açıcı bir kitap var elimizde.
Ayaklanmaların geleceği
Dün Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi “yeni firavun” ilan edip protesto edenlerle destekleyenler ayrı ayrı gösteriler düzenlediler. Bu da bize Arap ülkelerinde ayaklanmalar sonrasında neler olabileceği sorusunu bir kez daha sordurttu. İsterseniz kitaptan Mete Çubukçu’nun öngörüsünü aktarıp bu yazıyı sonlandıralım ve Yıkılsın Bu Düzen’i (Arapçası Fel Yaskut Ennizami) tavsiye edelim:
“Ortadoğu ‘eski rejimler’den ve bu rejimlerin ‘hastalık’larından kurtulduğu oranda demoktatikleşecektir. Sandıktan çıkarak eski rejimin alışkanlıklarını devam ettirenler, eski rejimin enstrümanlarını kullananlar, baskıcı rejim kurmaya çalışanlar ya da rejimi tamamen İslamileştirmeye çalışanlar kaybedecektir.
Yarın: Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabı.
Dile kolay 400 Cumartesi
Cumartesi Anneleri bugün 400. kez, okulumun, yani Galatasaray Lisesi’nin önünde biraraya geliyor. Devletin ellerinden alıp kaybettiği yakınlarının izini sürme yolunda yine devletin zulmüne maruz kaldılar, çok çile çektiler, ama yılmadılar. Her türlü zorluğa rağmen onurlu ve dik duruşları sayesinde Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları yürüyüşünün hep en ön saflarında oldular.
Aslında Cumartesi Anneleri’nin desteğe ihtiyacı yok, ama bu ülkenin ve onun vatandaşlarının Cumartesi Anneleri’nin desteğine ihtiyacı var, ihtiyacımız var.