AKP Lideri Erdoğan’ı dün izledikten sonra, iktidar partisiyle MHP arasındaki tartışmayı bir “savaş” olarak adlandırmak sanırım abartılı olmaz. Erdoğan’ın gerek MHP’ye, gerekse Devlet Bahçeli’ye yönelik sert eleştiri ve suçlamalarına cevaplar herhalde gecikmeyecektir. Dolayısıyla bu iki parti arasındaki gerilim artarak süreceğe benzer. Kavgayı ateşleyen hiç kuşkusuz MHP’li Osman Durmuş’un TBMM kürsüsünden söyledikleridir. Fakat bu savaşın sadece bu nedenle çıktığını söylemek doğru olmaz. Aslında 2007 seçimlerinden sonra bu iki partinin arası pek de fena değildi. MHP milletvekilleri oturumlara katılarak Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının önünü açmışlardı. Fakat en çarpıcı işbirliği, DTP’lilerin de desteğini alan AKP ile MHP’nin türban yasağını kaldırmaları oldu. Ne var ki Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla, “kim kime tuzak kurdu?” diye özetlenebilecek ve cevabı alınamayan bir tartışma yaşandı.
Aralar açılımla açıldı
Hiç kuşku yok ki iki partinin arası esas olarak, adı daha sonra iki kez değişen “Kürt açılımı” ile açıldı. AKP’liler açılıma MHP’nin karşı çıkmasını zaten bekliyorlardı. Buna karşılık CHP’yi bir şekilde sürece dahil edip MHP’nin tepkilerini bir ölçüde azaltmayı, en azından çözümün önündeki ana engel olmasına izin vermemeyi planlıyorlardı. Ancak hesaplar tutmadı; CHP açılıma muhalefette MHP ile bir tür yarışa girdi.
AKP-MHP savaşının ana zemininin Kürt açılımı olduğunu kabul ettiğimizde, savaşı başlatanın da MHP olduğu sonucuna varılabilir ancak bunun gerçeği tam yansıttığı söylenemez. Zira MHP açılıma muhalefetini hep en üst perdeden sürdürdü ama bunun sokağa taşmaması, bir “savaş” görünümü almaması için de epey gayret gösterdi. Öte yandan hükümet süreci, özellikle Habur’da yaşananlardan sonra iyi yönetemeyince açılımın yararından çok zararını görmeye başladı; özellikle Türk milliyetçiliğine yakın olmakla birlikte AKP’yi tercih etmiş olan seçmenin kafası karıştı ve bunların bir kısmı MHP’ye doğru yöneldi. Kavgayı şiddetlendiren ana gelişmenin seçmen tercihlerindeki bu kayma olduğunu pekala ileri sürebiliriz.
Bilinçli bir strateji
Dün AKP hükümetine destek veren bazı yayın organlarıyla bazı gazetecilerin MHP ile kavga konusunda iktidar partisine tam manasıyla gaz verdiklerini gördüm. Ardından partisinin kadın kollar yöneticilerine hitap eden Erdoğan’ı dinlerken, AKP’nin MHP ile savaşa sürüklenmediği, tam tersine bunu tercih ettiği kanısına vardım. Anlaşılan Erdoğan ve kurmayları, Osman Durmuş’un sözlerini bir koz, bir fırsat olarak değerlendirip MHP’yi bu sayede köşeye sıkıştırmayı hedefliyorlar.
Peki bu doğru bir strateji mi? Sanmıyorum. AKP-MHP savaşı için “galibi olmayan bir savaş” öngörüsünde bulunabiliriz. O zaman şu soru karşımıza çıkacaktır: En fazla kim kaybeder? Her iki partiyi ve yaslandıkları siyasi gelenekleri yıllardır yakından takip etmeye çalışan birisi olarak cevabım, “Kesinlikle en çok AKP zararlı çıkar” olacaktır.
AKP zararlı çıkar çünkü kimsenin MHP ile kavga etsin diye bu partiyi iktidara taşıdığını sanmam. Buna karşılık MHP seçmeni içinde şu ya da bu nedenle AKP’den hoşlanmayanların oranının hayli yüksek olduğunu düşünebiliriz. Dolayısıyla bu tür savaş hem MHP seçmenini daha da keskinleştirip, hem de AKP seçmeninde rahatsızlıklara yol açabilir.
MHP tabanının muhafazakâr değerlerle yoğrulmuş olduğu doğrudur fakat Erdoğan ve diğer AKP’lilerin MHP yönetimini dini argümanlarla köşeye sıkıştırabileceklerini düşünmeleri, bu partiyi yeterince tanımadıklarını kanıtlıyor.
Bahçeli’nin gücü
Devlet Bahçeli’nin gücü ve becerisi konusunda da yanıldıkları anlaşılıyor. MHP ve ülkücü hareketin son derece yekpare ve disiplinli olduğu sanılır, halbuki iç çekişme, rekabet ve çatışmaların belki de en yoğun olduğu bir siyasi yapıdır söz konusu olan. Bahçeli’nin, “Başbuğ” Alparslan Türkeş’ten sonra MHP ve ülkücü hareketi bugünkü noktaya getirebilmiş olması hiç tartışmasız bir başarıdır.
Eğer AKP’liler keskin eleştirileriyle Bahçeli’yi liderlikten edebileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla AKP ve Erdoğan’ın saldırılarına maruz kalmak Bahçeli’nin parti içindeki otoritesini güçlendiriyor.
Son olarak şunu belirtelim: AKP-MHP savaşı genel seçimlerin normalden önce bir tarihte yapılabileceğinin işareti olarak da okunabilir. Öte yandan dün değindiğim, normal olarak 2012’de yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimlerini de hesaba alırsak, ülkücülerle köprüleri atma yolunda epey mesafe kateden Erdoğan’ın o gün geldiğinde bu tabanın oyunu nasıl talep edebileceğini açıkçası merak ediyorum.
AKP-MHP savaşı neden çıktı? Kim kazanır?
Haberin Devamı