AKP’liler şimdiden “post-AKP” döneme yatırım yapıyor

Haberin Devamı

AKP bu krizden nasıl çıkacak? Görüldüğü kadarıyla Anayasa’yı değiştirip partilerin kapatılmasını zorlaştırma şansı -en azından şimdilik- yok denecek kadar az. Çünkü CHP lideri Deniz Baykal istikrarlı bir şekilde AKP’ye yardım eli uzatmayacağını belirtiyor. Baykal anlaşıldığı kadarıyla AKP’nin kapatılacağını düşünüyor ve böyle bir gelişmeyle iyice derinleşecek olan siyasi krizden pek rahatsız olacağa da benzemiyor. Kimileri CHP liderinin AKP’nin kapatılmasının ardından başbakan olmayı hayal ettiğini ileri sürüyorlar ki bunun abartılı ve fazla önyargılı bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.

AKP’ye MHP de destek vereceğe benzemiyor, verse bile AKP-MHP ittifakıyla yapılacak Anayasa değişiklikleri CHP tarafından, tıpkı türbanda olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’ne taşınacak ve yol büyük ihtimalle tıkanacaktır.

Geriye bir tek AKP’nin tek başına Anayasa’yı değiştirmesi ve bu değişikliklerin Cumhurbaşkanı Gül tarafından referanduma taşınması kalıyor. Daha önce birkaç kez belirttiğim gibi iktidar partisi içinde “sonuna kadar mücadele” çizgisini savunanlar “Gidelim yüzde 70 oyla Anayasa’yı değiştirelim” diyorlar. Hatta bazıları türban konusunu da halkoyuna sunmayı önerecek ölçüde ileri gidebiliyor. Buna karşılık parti içinde bazı etkili isimler, referandumun krizi çözmek yerine daha da derinleştireceği ve yaşanan krizin niteliğini değiştirip bunu bir “rejim krizi”ne çevirebileceği uyarısında bulunuyorlar. Sonuçta AKP’de şimdilik, referandumu bir koz olarak kullanıp, bir çözüm yöntemi olarak kullanmama eğilimi ağır basıyor.

Bir taşla altı kuş

AKP’liler başından itibaren bu Anayasa Mahkemesi’nde bu Anayasa ile yargılanmaları durumunda hiç ama hiç şanslarının olmadığını düşünüyorlardı. Bu nedenle ilk günlerde çok sert tepkiler verdiler. Fakat fevri çıkışlarla Başsavcı Yalçınkaya’ya ek iddianame için deliller sağlamakta olduklarını fark edince hemen frene bastılar. Ayrıca muhalefetten herhangi bir desteğin gelmeyeceğinin ve referandumun hayli riskli olduğunun anlaşılmasıyla birlikte öfkenin yerini sakinlik; sertliğin yerini yumuşaklık aldı.

Bu aşamada AB’nin açık, ABD’nin de örtük bir şekilde kapatılmaya karşı çıkması üzerine AKP’liler bir ölçüde rahatladılar. Ve ne zamandan beri ihmal etmiş oldukları AB sürecini ve demokratik reformları yeniden devreye sokmaya karar verdiler. Sonuçta iktidar partisi yetkilileri bir süredir, içinde ne olacağını açıklamadıkları, belki kendilerinin de tam olarak bilmediği paketleri açacaklarını söyleyerek birkaç hedefe birden varmak istiyorlar:

1) Batı’dan gelen desteği hak etmek ve daha da artırmak;

2) Kapatılma riskine rağmen, son ana kadar ülkenin “iyiliği” (demokratikleşmesi) için çalıştıklarını göstermek;

3) Sadece kendilerini, yani kapatmayı engellemeyi düşünmediklerini kanıtlamak;

4) Türban olayı sırasında küstürdükleri kentli orta sınıfların bir bölümünü ve sol/liberal aydınları yeniden kazanmak;

5) Oluşacak ılımlı ve olumlu siyasi atmosfer sayesinde Anayasa Mahkemesi üyeleri üzerinde iyi bir izlenim bırakmak;

6) CHP’nin yönetimiyle gerçekleştirmesi imkansız gözüken ittifakı bu partinin tabanıyla kurabilmek.

AB’den destek şart

Kimilerine göre, ne kadar samimi olursa olsun, ne kadar ciddi olarak asılırsa asılsın, AKP’nin demokratikleşme hamlesinden kısa vadede bir şey elde etmesi mümkün değil. Kastettikleri partinin kapatılmasını engellemekse pek de haksız sayılmazlar. Ancak AKP kapatılsa bile Türkiye’de siyasi hayat bitmiş olmayacak ve ülke yine eski AKP’lilerin kuracağı parti ve hükümet tarafından yönetilecek; yerel seçimlerde de muhtemelen AKP’nin devamcıları galip gelecektir.

Bu açıdan bakıldığında demokratikleşmeye hız verilmesi post-AKP (AKP sonrası) dönem için bir yatırım olarak görülebilir. AB konusunda tavrı zaten belli olan MHP bir kenara bırakılacak olursa; CHP yönetiminin her geçen gün daha net bir biçimde AB karşıtı bir çizgiye savrulması bu partinin tabanında, Türkiye’nin geleceğini Avrupa ile bütünleşmekte gören kesimleri AKP’nin devamı olacak partilere itebilir. Tabii böyle bir gelişmenin yaşanması için AB cenahından Türkiye’nin üyeliği hakkında pozitif mesajlar gelmesi şart. Aksi takdirde AB sürecine bu aşırı vurgu AKP’lilerin elinde patlayan bir silah olabilir.

DİĞER YENİ YAZILAR