Aslında bugün Kürt sorunuyla ilgili güzel şeyler yazmayı düşünüyordum. Pazar akşamı Ali Sami Yen Stadı’nda açılan “Diyarbakır Türkiye’dir” pankartını; bütün Galatasaray tribünlerinin sırayla Diyarbakırsporluları çağırmalarını; Diyarbakırspor’un golünü tüm stadın alkışlamasını.
Ayrıca dün Milliyet Gazetesi’nde Devrim Sevimay’ın BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile anayasa değişikliği paketi üzerine yaptığı mülakattan uzun uzun söz etmeyi planlamıştım. Kendilerine, AKP’nin paketini kayıtsız şartsız desteklemeyi dayatan bazı kişi ve çevreleri “Biz AKP’yi yaşatma, koruma derneği değiliz. Biz siyasi bir partiyiz. Müsaade ederlerse bizim de bir siyasetimiz var” diyen Demirtaş’ın özellikle şu sözlerinin altını çizecektim: “AKP statükoya karşı demokrasi mücadelesi yürütmüyor, iktidar mücadelesi yürütüyor. ’Senin elindekiler benim olsun’diyor.”
Fakat kapatılan DTP’nin, siyasi yasaklı genel başkanı Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan alçakça saldırı bütün heyecan, şevk ve umudumu(zu) yerle bir etti. Bu alçakça saldırıyı kayıtsız şartsız kınama ve onun doğurabileceği sonuçları engellemek için çaba gösterme yere bunu destekleyecek, meşrulaştırmaya veya önemsiz göstermeye çalışacaklar muhakkak çıkacaktır. Bu türden kişi ve çevrelerle konuşacak, tartışacak hiçbir şey olduğunu sanmıyorum. Yapılacak tek şey, bu türden saldırgan ayrımcılık ve ırkçılığa karşı, sonuna kadar meşru çerçevede kalarak mücadele etmek olabilir.
Çocuk oyuncağı değil
Bu saldırı üzerine sorulacak çok soru ve söylenecek, söylenmesi gereken çok şey var: İşe, Bulanık’taki cinayet davasının neden Samsun’a taşındığını sormakla başlayabiliriz. Kuşkusuz zanlıların can güvenliği gerekçe gösterilecektir. Ama yaşananlar bize, zanlılar korunurken mağdur ve müdahillerin sahipsiz bırakılmış olduğunu gösteriyor. Rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Dün Ahmet Türk’ü koruyamayan güvenlik güçleri, eğer bu dava Güneydoğu’nun herhangi bir yerinde görülüyor olsaydı, zanlıları olağanüstü tedbirlerle pekala korurlardı. İkinci olarak, hiç kuşkusuz saldırgan (veya saldırganların) böylesi bir saldırıyı göstere göstere nasıl yapabildiklerini sorgulamamız gerekir. Çok sayıda kamera tarafından farklı açılarla kaydedilmiş bir saldırı nasıl olur da engellemez? Önceden yapılmış bütün uyarılara karşın güvenlik güçleri, Türk gibi önemli bir şahsiyeti nasıl olur da koruyamaz? Bu konuyu çok fazla uzatmanın anlamı yok. Bakalım Başbakan Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve diğer yetkililer ne derece hızlı hareket edecek ve sorumluları nasıl cezalandıracaklar.
BDP Lideri Demirtaş’ın saldırı sonrası söylediği gibi bu saldırı gerçekten bir “çocuk oyuncağı” değil, olamaz. Organize olduğu yolunda derin kuşkular bulunan bu saldırının Türkiye’yi çok kötü yerlere sürüklemeye yönelik bir provokasyon olduğunu söyleyebiliriz. Bu “kötü yerler” in ne olduğunu konuşup tartışmak bile başlıbaşına “kötü” dür.
İki milliyetçilik arasında
Şu kadarını söylemekle yetinelim: İlk andan itibaren Samsun saldırısını “Türklerin Kürtlere saldırısı” olarak göstermeye çalışanlar var. Eğer bu düşünce yaygınlaşır ve böyle düşünenler Samsun saldırısının hesabını kendi başlarına görmeye kalkarsa durum iyice vahimleşir. İşte bu yüzden, bu saldırıya karşı devletin ve toplumun göstereceği refleksler, bu ülkenin geleceğinin belirlenmesinde birinci derecede rol oynayacaktır.
Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarının ardından yazdığım yazılarda Kürt milliyetçiliğinin inşaasında nasıl ileri bir noktaya gelinmiş olduğu yolundaki gözlem ve değerlendirmelerimi aktarmıştım. Muhtemelen Ahmet Türk’e saldıran kişi ve onun yardakçıları da “milliyetçi duygular” la hareket ettiklerini söyleyeceklerdir. Tıpkı daha önceki bir dizi insanlık dışı fail-i meçhullaeri, saldırı ve suikastleri düzenleyen ve düzenletenlerin yaptıkları gibi. Ama çok iyi gördük ki bu türden “milliyetçi refleksler” Kürt siyasi hareketini etkisizleştirmediği gibi, onun daha keskin milliyetçi bir çizgiye evrilmesine vesile oldular. Türkiye’nin iki milliyetçilik arasında sıkışıp kalması çok acı!
Başa dönecek olursak: Tıpkı Diyarbakır gibi, Ahmet Türk de Türkiye’dir. Ülkemize, dolayısıyla Ahmet Türk’e sahip çıkalım.
Ahmet Türk Türkiye’dir
Haberin Devamı