Açlık grevlerinin kimsenin hayatını kaybetmeden son bulması kuşkusuz son derece sevindirici bir gelişme. Ancak sevinmenin yanısıra bu olayı bütün boyutlarıyla değerlendirip Kürt sorununun çözümü için birtakım dersler çıkarmak isabetli olacaktır. Bu konuda ilk akla gelenleri sıralayacak olursak:
1) Kürt siyasi hareketinin Türkiye’yi istikrarsızlaştırabilecek yegane (en azından birinci) güç olduğu bir kez daha kanıtlandı: Bir yanda hükümet açlık grevlerine karşı tutarlı ve çözüm alıcı bir strateji geliştiremedi, hükümete kayıtsız şartsız destek veren kişi ve çevreler de tam anlamıyla bocaladı; diğer yanda, normal şartlarda, değil Kürt siyasi hareketinden, Kürtlerden bile hazzetmeyen bazı odaklar bu eylemden hükümeti zora düşürdüğü için son derece memnun oldular. Bereket açlık grevleri Öcalan’ın devreye girmesiyle can kaybı olmadan sonlandı da buradan bir kaos çıkmasını umanların hevesleri kursaklarında kaldı.
2) PKK’nın Öcalan’a rağmen, hatta ona karşı hareket etmeye başladığı iddiaları boş çıktı: Her ne kadar açlık grevlerinin üç talebinden en kritik olanı tecridinin sonlanması olsa da, Öcalan’ın bu eyleme sıcak bakma ihtimalinin düşük olduğu düşünülüyor, dolayısıyla PKK’nın dışardaki lider kadrosunun artık kendi başlarına hareket etmeye başladıkları yorumları yapılıyordu. Kardeşi Mehmet Öcalan’ın İmralı’ya ziyarete gitmesini devletin isteyip örgütün istememesi de bu konuyla ilişkilendiriliyordu. Sonunda kardeş Öcalan abisiyle görüşüp ondan son derece açık mesajlar getirince açlık grevleri hızla sona erdi. Bu da bize PKK’nın Öcalan’dan en fazla ‘özerk’ hareket edebileceğini ama ‘bağımsız’ davranamayacağını gösterdi.
3) Öcalan’ın liderliği etrafındaki kuşkular sona erdi: PKK’nın Öcalan’a rağmen hareket ettiği tespitine ek olarak kendisinin Kürt siyasi hareketinin mutlak lideri olma özelliğini kaybettiği yolunda değerlendirmeler de yapılıyor, örneğin ‘Bu saatten sonra Öcalan bile açlık grevlerini bitiremez’ deniyordu. Bunların geçersiz olduğu ortaya çıktı. Tabii gelinen bu noktada devlet PKK sorununu barışçıl yollarla çözmek istiyorsa esas muhatabının Öcalan olduğu yeniden belli oldu.
4) BDP bir altın fırsatı daha kaçırdı: İlgili hemen herkesin açlık grevlerini PKK’nın dayattığını, Öcalan’ınsa buna en azından mesafeli durduğunu düşündüğü bir ortamda BDP’liler kaybetme ihtimali en yüksek olan (ve nitekim kaybeden) tarafa oynayıp bir kez daha kaybettiler. Halbuki PKK’nın eylemi yaygınlaştırma stratejisine karşı durup bir an önce sonlandırma yolunda çaba sarf etmiş olsalar, hem Öcalan ile aynı dalga boyunda hareket etmiş olup Kürt hareketi içinde daha fazla güç; hem de gerek hükümet, gerekse Türk kamuoyu nezdinde belli bir kredi kazanmış olacaklardı. Anlaşılan BDP’liler de İmralı ile Kandil arasındaki iktidar denklemlerini yanlış değerlendirmişler.
5) Hükümet kriz yönetiminde sınıfta kaldı: Hükümetin açlık grevlerine son derece hazırlıksız yakalandığı ilk günlerden anlaşıldı. Belli ki hükümet en çok Öcalan’ın devreye girmesiyle eylemin sona erecek olmasına güveniyordu ama nedense bu devreye girişin bir an önce olmasını sağlayamadılar veya belki de bilerek geciktirdiler. Bu süreçte iktidar partisinden çok farklı sesler çıktı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in çözüm yolunda yaptıkları her temas, attıkları her adım, Başbakan Erdoğan’ın ‘Açlık grevleri yok, şov yapıyorlar’ açıklamalarıyla berhava oldu. Sanıyorum açlık grevleri süresince sergilemiş olduğu tutum, bundan sonraki dönemlerde, özel olarak Kürt siyasi hareketiyle, genel olarak Kürtlerle kuracağı ilişkilerde Erdoğan’ı bir gölge gibi takip edecek ve onun aleyhine çalışacaktır.
6) Aydınların Kürt sorununun çözümünde pek bir işlevleri kalmadığı anlaşıldı: Her ne kadar Kürt sorununun çözümünde birçok taraf ‘akil adamlar’ın devreye girmesini önerse de, açlık grevleri, ‘akillik’ için ilk akla gelen isimlerin ne devlet, ne de Kürt hareketi nezdinde pek etkili olmadıklarını gösterdi. Eğer neden böyle olduğu üzerine kafa yorulmazsa bundan sonraki krizlerin yaratacağı hasar çok daha ağır olacaktır.
Açlık grevi dersleri
Haberin Devamı