5 soruda Ergenekon Operasyonu

Haberin Devamı

1- Dava ne zaman açılacak?

Soruşturmanın başından Salı sabahına kadarki süre içinde gözaltına alınanlarla ilgili 2500 sayfa olduğu söylenen bir iddianame hazırlandı, bugün-yarın açıklanması bekleniyor. Yani yargılamalar çok yakında başlayacak. Önceki gün gözaltına alınanlar ve bundan sonra alınabilecek olanlarsa ek iddianamelerle ana davayla birleştirilecek. Sonuç olarak çok sanıklı ve hayli uzun sürecek bir dava var önümüzde.

2- Operasyonlar sürecek mi?

Zaten arandığını bildiğimiz isimler var, yani operasyon fiilen sürüyor. Ayrıca yeni isimlerin de soruşturma kapsamında gözaltına alınması kuvvetle muhtemel. Bazı emekli askerler, işadamı ve gazetecilerin de soruşturmaya dahil edileceği yolunda beklentiler var. Davanın yakında başlayacak olması operasyonların biteceği anlamına gelmiyor. Daha çok operasyon düzenlenebilir ve ek iddianamelerle bunlar ana davaya bağlanabilir. Operasyonlar konusunda en çok iki nokta merak ediliyor: 1) Halen aktif görev yapan bürokratlara (özellikle askerlere) da uzanılacak mı? 2) Ergenekon’da nereye kadar gidilecek? Diğer bir deyişle, soruşturmayla ilgili yayınlarda hep sözü edilen “Bir Numara” da gözaltına alınacak mı?

3- Kim bu “Bir Numara”?

Şamil Tayyar, Zihni Çakır gibi gazeteciler Ergenekon üzerine kaleme aldıkları kitapta Ergenekon denen yapılanmanın en tepesine “Bir Numara” adı verilen bir kişinin bulunduğunu; bunun kim olduğunu bildiklerini belirttiler, ama adını söylemekten kaçındılar. Medyada konuyla ilgili çıkan diğer yazılar da göz önüne alındığında, muhtemelen orgeneral rütbesiyle emekli olmuş bir kişiden söz edildiği anlaşılıyor. Kimileri bu kişinin baş harflerini verdi; kimileri kimin olduğu değil de olmadığını ifşa etti; nihayet eski bir Genelkurmay Başkanı, bir köşe yazarına yazılı açıklama yollayarak kendisinin “Bir Numara” olmadığını söyledi. Bu spekülasyonlara alet olmamak için isim vermek istemiyoruz ancak dün Yeni Şafak Gazetesi’nin bir haberinin başlığının “Adım adım Bir Numara’ya” ve Radikal’deyse “Hedef Bir Numara mı?” olması bu konunun önümüzdeki günlerde sık sık karşımıza çıkacağını gösteriyor.

4- Genelkurmay’ın haberi var mıydı?

Operasyonun hemen ardından NTV’de yaptığım değerlendirmelerde zamanlamanın birçok spekülasyonu da beraberinde getirdiğini, örneğin kısa süre önce gerçekleşen Erdoğan-Başbuğ görüşmesinde bu konunun konuşulmuş olabileceğini ileri sürdüm. Yakında emekli olmuş iki orgeneralin gözaltına alınmasının belli bir siyasi zemin gerektirdiğini, dolayısıyla TSK’nın bilgilendirilmesinin anlaşılır bir şey olduğunu düşünüyordum. Dün hem Org. Başbuğ, hem de Başbakanlık bu akıl yürütmenin doğru olmadığını açıkladılar. Org. Başbuğ “Bu komplo teorisini yapanların hepsinin kötü niyetli olduğunu düşünmek istemiyorum” dedi ki, diğerlerini bilmem ama şahsen ben “bağcı dövmek” değil üzüm yemek isteyenlerdenim. Bu iki tekzibin ardından, “bu operasyonun askerden habersiz yapılması ne kadar önemli ve anlamlı?” sorusuyla karşılaşıyoruz ki bunun cevabı kesinlikle “çok” olacaktır.

5- Operasyonlar ne zaman biter?

Çok köklü ve karmaşık bir olgu söz konusu. Ergenekon denen olgu bir “terör örgütü” olarak lanse ediliyor ancak bunun belli bir toplumsal desteğe sahip olan “ulusalcı” adı verilen siyasi akımla çok derin bağları da var. Yani bir “terör örgütü” mü etkisiz hale getirilmek isteniyor, yoksa AKP iktidarına en sert muhalefet yürüten bir blok tasfiye mi edilmek isteniyor; çok net değil. Bu nedenle soruşturmanın bitmesi esas olarak siyasi bir karar sonucu mümkün olabilecektir. Bu noktada Ergenekon soruşturmasının esas amacının ne olduğu üzerine kafa yormamız gerekiyor. Soruşturmayı AKP’nin kapatılma davasının bir rövanşı olarak görmek işi hafife almak olur. AKP hükümetinin soruşturmayı tırmandırarak, kendisini kapattırmak isteyen güçlere gözdağı verdiği yolundaki yorumlar da pek inandırıcı değil. En azından, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinin gözaltılara bakıp karar vereceklerini ileri sürmek çok büyük saygısızlık olur.

Yaşananları, bazılarının yaptığı gibi “darbecilere karşı demokrasinin korunması mücadelesi” olarak görmek ve göstermek de tek başına yeterli olamıyor. Çünkü bunun çok daha ötesinde bir iktidar savaşı yaşanıyor Türkiye’de. Ne ülkenin yönetiminde yıllarca etkili olmuş kurum ve kişiler yerlerini devretmeye; ne de yeni gelenler iktidarı eskilerle paylaşmaya yanaşmak istemiyorlar. Her iki gücün de ayrı ayrı, içerde toplumsal, dışarıdaysa stratejik ortakları veya destekçileri var. Ve ortada hiçbir barış, hatta ateşkes ışığı gözükmüyor.

Sonuç olarak Org. Başbuğ’un dünkü sözlerine atıfta bulunmak isabetli olabilir: “Türkiye olarak zor günler yaşıyoruz. Hepimiz sağduyulu, soğukkanlı, daha dikkatli ve sorumlu davranmak mecburiyetindeyiz ve zorundayız.”

DİĞER YENİ YAZILAR