“Yeryüzünde yaşıyordu yaşlı çiftçi...” Bir gün Tanrı’ya geldi ve şöyle dedi;
-“Sen Tanrı olabilirsin... Dünyayı yaratmış olabilirsin... Ama sana söylemem gereken bir şey var... Sen bir çiftçi değilsin... Çiftçiliğin ABC’sini bilmiyorsun... Öğrenmen gereken bir şey var...”
-“Önerin nedir?..” diye sordu Tanrı.
-“Bana bir yıl süre tanı... İşlerin benim istediğim gibi gitmesine izin ver... Ve neler olduğunu gör... Yoksulluk diye bir şey kalmayacak ortada...”
***
Tanrı; yaşlı çiftçinin teklifini kabul etti... Ona bir yıl süre verdi...
Çiftçi doğal olarak Tanrı’dan her şeyin en iyisini istedi...
Yalnızca en iyisini düşündü...
Fırtına yok...
Şiddetli rüzgarlar yok...
Mahsülleri tehlikeye atacak bir durum yok...
***
Her şey rahat, konforlu ve çiftçi durumdan çok mutlu...
Buğdaylar yükseklere uzadı...
Çiftçi güneş istediğinde güneş çıktı, yağmur istediğinde yağmur yağdı...
Tanrı; dilediği kadarını yaşlı çiftçiye verdi... Her şey matematiksel olarak yolundaydı...
***
Ancak mahsüller hasat edildiğinde, içlerinde hiç buğdayın olmadığını gördü çiftçi...
Şaşırdı...
Tanrı’ya sordu:
-“Ne oldu?.. Nerede yanlış yaptım?..”
-“Mücadele olmadığı için...” dedi Tanrı...
-“Çatışma, sürtüşme olmadığı için... Sen kötü olan her şeyi engellediğin için... Buğday iktidarsız kaldı... Biraz mücadele şarttır... Onlar, buğdayın içindeki ruhu sarsar... Kendine getirirler...”
*****
SADECE MUTLUYSAN HAYAT ANLAMINI KAYBEDER...
“Bu öykü çok değerli bir öyküdür... Sadece mutluysan, çok mutluysan; mutluluk tüm anlamını kaybeder...
Bu bir insanın, beyaz bir tebeşirle beyaz bir tahtaya yazı yazmasına benzer... Kimse yazıyı okuyamaz...
***
Siyah bir tahtaya yazmak zorundasın...
O zaman yazılar netleşir...
Gün kadar, gece de gereklidir...
Ve üzüntülü günler, mutlu günler kadar ihtiyaçtır...
***
Ben buna ‘anlayış’ derim...
Bu gerçeği anladığında rahatlarsın...
O rahatlamada teslimiyet vardır...
‘Senin dediğin olsun’ dersin...
‘İçine doğan her ne ise onu yap...’
Bugün bulutlara ihtiyaç varsa, bana bulut ver...
Beni dinleme, benim anlayışım çok kısıtlı... Hayata ve sırlarına dair ne biliyorum ki?..
Beni dinleme...
Sen kendi iradenle hareket etmeye devam et...”
*****
SIR NEREDE?..
“Böylece yavaş yavaş hayatın ritmini... İkiliğin ritmini... Kutuplaşmanın ritmini daha çok görürsün... İstemeyi bırakırsın...
Seçmeyi bırakırsın...
***
Sır budur... Bu sırla yaşa ve güzelliği gör... Bu sırla yaşa; aniden meydana gelecek her şeye şaşıracaksın... Hayat ne kadar büyük bir kutsama... Her an üzerine ne nimetler bırakılıyor?..”
(OSHO- Dönüşüm Tarotu)
*****
“ÜZÜNTÜ AYDINLIKTIR...”
“Keder; yalnızca bir şeylerin arzularınla uyuşmaması anlamına gelir...
Ve bir şeyler asla arzularınla uyumlu olmaz...
Onlar kendi doğalarını izlemeye devam ederler...
***
Lao Tzu, bu doğaya Tao der...
Buda; bu doğaya Dhamma der...
Muhavira dini; ‘şeylerin doğası’ olarak tanımlar... Yapılacak hiçbir şey yok... Ateş sıcak; su serindir...
Bilge insan; ‘şey’lerin doğasıyla rahatlayan, ‘şey’lerin doğasına ayak uyduran insandır...
***
Ve sen; ‘şey’lerin doğasına ayak uydurduğunda, hiçbir gölge düşmez...
Keder yoktur...
O zaman üzüntü bile aydınlıktır...
Üzüntü bile güzelliktir...
***
Üzüntü olmayacak demiyorum...
Üzüntü olacak...
Ama üzüntü senin düşmanın olmayacak...
Sen onunla arkadaş olacaksın...
Çünkü gerekliliğini göreceksin...
Onun zarafetini göreceksin...
Ve neden orada olduğunu, ona neden ihtiyaç duyduğunu göreceksin...” (Osho)
*****
OSHO’NUN DÖNÜŞÜM TAROTU...
Bir süre önce, iki dostumla oturmuş sohbet ediyordum... Arkadaşlarımdan biri, Osho’nun Dönüşüm Tarotu kitabını çıkarttı... Kitapta, ana başlık halinde 60 madde bulunuyordu... Her bir başlıkla ilgili çok öğretici öyküler vardı içinde... Ayrıca, “gerçek bilgeliği aktaran satırlar” da gördüm...
***
Kitabı aldığınızda, 60 başlığı içeren 60 tane de tarot kartını ediniyordunuz...
İsteyen tarot kartlarından birini seçiyor ve kendisine hangi başlığı içeren kart çıkmışsa, o başlığın altındaki öyküyü ve bilge sözleri kendi ‘piyango’suymuşcasına okuyordu...
***
Ben o sohbet esnasında hiçbir kart çekmedim... İlgimi, tek tek çekilen ‘piyango kartlar’ değil, Osho’nun bir bütün halinde anlattığı ibret verici öyküler ve bilgece sözler çekti...
***
Evreni beş duyu organının sınırlı kapasitesinin ötelerinde görmek isteyenlerin, başvurdukları düşünce sistemi, bakış açısı ve altıncı duyunun ışık tuttuğu evrensel gerçeklere giden “sırlar ve anahtarlar”, Osho’nun kitabının her tarafına yayılıyordu...
Değişik yerlerde, değişik çalışmalarla edindiğim bilgileri içeren kitabı edindim...
***
Buradaki öyküleri ve bilge aktarımları zaman zaman sizinle paylaşacağım...
Bunu yapmamdaki amaç, evrene bir katkı sağlamak... Hayatın bizim gördüğümüz ve çıplak gerçek zannettiğimiz, resminin dışında kalan esas büyük fotoğrafı göstermeye çalışmak...
***
Bu bir sihirbazlık çalışması değil...
Kafayı yiyip, her olayda bir olağanüstülük, bir mucize arayışı hiç değil...
Beş duyu organımız ve sonsuz önyargılarımızla, hayatı gerçek boyutlarıyla kavrayamıyor, göremiyor, anlamlandıramıyoruz...
Evrenin hayatımız için öngördüğü sırları, hayatın doğasını, işleyiş biçimini ‘göremediğimizden’, kendimizle ve çevremizle sürekli bir çatışmanın içinde, mutsuz, huzursuz ve gergin bir yaşam sürdürmeye devam ediyoruz...
***
Farkındayım; Türkiye’nin bu atmosferinde; Osho’nun söylediklerinden anlam çıkartmak, öykülerinden ilham almak, bazılarına “komedi” gibi gelebiliyor... Onların yaşadıkları kendi algı düzeylerini; bir “komedya” olarak görmemeleri, ilahi bir durum...
Çünkü bize onlar; “yaşlı çiftçinin öyküsündeki gibi, Tanrı’nın buğdaya ‘ruh kazanması ve gelişmesi için’ verdiği; fırtına ile seli sembolize ediyorlar...” Onların verdiği üzüntü olmazsa, mutluluğun anlamı kalmıyor çünkü...