NTV’de Can Dündar’ın programında “Siz esas Sırlar Dünyası gibi programlara bakın” dediğimde, daha 12 yaşında bir çocuk intihar etmemişti...
İntihar olmadığı için de, kimse oralı değildi...
Esasen Hatice Demir’in intiharı ne kadar program kaynaklı onu bilmiyorum...
Zaten konu, intiharın nedeni Sırlar Dünyası mı Kalp Gücü mü, ya da 5. Boyut programı mı değil...
Konu sıradışı olayların, insanüstü güçlerin ya da ruhların günlük yaşama egemen olması konusudur ki, gazetelerin “bir çocuğun program yüzünden intihar ettiği” biçimindeki klişe haberinden çok daha tehlikelidir...
Kimse kimseyi aldatmasın...
Haberlerin iyimserlik mi kötümserlik mi aşıladığı üzerine bunca fetva veren Radyo Televizyon Üst kurulu, bu programlar hakkında karar verebilmek için Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan fetva istiyor...
Örneğin Beşinci Boyut’ta işlenen Salih’in öyküsüyle Diyanet İşleri’nin ne işi var?..
Televizyonda yayınlanan öykü şöyle:
“Salih askerliğini üstün başarı belgesiyle bitirmiş bir delikanlı... Hasta annesi ve hamile eşi ile güzel bir köyde yaşamaktadırlar... Evin bütün yükü Salih’in üzerindedir...
Salih bir taraftan köyün vicdansız Rüstem Ağa’sına, oturdukları evin borcunu ödemeye çalışmaktadır...
Ansızın Kıbrıs savaşı patlak verir ve Salih arkadaşı Recep’le birlikte yeniden askere gider...
Kıbrıs’ta savaşırken şehit olur...
Şehit Salih’in önüne bambaşka bir kapı açılır...
Salih zaman ve mekan tanımadan insanlara yardım etme mertebesine erişir...
Bundan sonrası ilginçtir...
Şehit olan Salih sanki yaşıyormuş gibi, her bölümde değişik insanlarla tanışır...
Onlara doğru tercih yapmaları konusunda yol gösterir...
Tereddüte düştüğü zamanlarda ’usta’sına danışır falan filan...”
Şimdi bunun neyini Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışacak RTÜK?..
Dinimizde bu inanış var mıdır diye mi soracak?..
Bu bir sinema filmi değil ki bir kereliğine insanlar gidip izlesin?..
Her hafta program izleyen milyonlarca insan, karşısına çıkacak olaylarda ŞEHİT SALİH’İ YOL GÖSTERMESİ İÇİN ARARSA NE OLACAK?..
Hayatı bu kadar ruhlarla bağlantılı göstermek, bunun bir “fiction” biçiminde değil, Kıbrıs Harekatı’nda şehit düşen Salih’in realistliğinde vermek, insanlarda nasıl bir etki uyandırmakta bu düşünüldü mü?..
Ben ilke olarak hiçbir televizyon programının durdurulması ya da sansürlenmesinden yana değilim...
Sansürden yana değilim, çünkü o zaman reşit olan bir insanın muhakeme yeteneğine güvenmediğim anlamına gelir ki demokrasiye inanan bir insan olarak, başka insanların muhakeme yetenekleri üzerine ahkam kesemem...
Bunu o insanlara ve kendime ayıp sayarım...
Ama el insaf...
Bu programların yayın saati Sırlar Dünyası’nda olduğu gibi 19.45 mi olur, ya da Beşinci Boyut’un yayınlandığı 21.30’da mı?..
Çocuk ve gençlerin henüz reşit olmadıklarından, muhakeme yeteneklerinin tam oturmadığını söylemek, demokrasiye aykırı düşmez umarım...
O zaman bu saatlerde bu programların işi ne?..
Haberlerin kötümser hava yayabileceği endişesi üzerine, bütün genel yayın müdürlerini Ankara’ya toplayan ve saatlerce konuşan RTÜK, bir çocuğun intihar olayından sonra bile, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş istiyorsa, bu abestir...
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şehit Salih’in insanlara yol göstermesine ne söylemesini bekliyor RTÜK?..
Şehitlik gibi kutsal bir mertebeyi ruhlarla karıştırıp, çoluğun çocuğun aklını karıştırmanın ne alemi var?..
Yoksa buralarda insanların uçması tamamen serbest, ama hayatın gerçeğinin haber yapıldığı yerde, “haberler kötümserlik yayıyor” diyerek, haberlere blokaj mı gerek?
Siz önce uçmaları, kaçmaları, gaipten duyulan sesleri önleyin de, sonra haberlerin nasıl olması gerektiğini anlatırsınız...