Değişik yazarların ve düşün adamlarının; yaşadığımız hayat ve ötesiyle ilgili görüşlerine zaman zaman bu köşede yer veriyorum...
Burada değişik yazar ve düşünürlerden aktardığım görüşler, ‘Bire bir kendi görüşlerim ve düşüncelerim’ olmayabilir...
***
Bu yazıları benim kendi düşüncelerimin ‘bir başkası üzerinden aktarımı’ olarak algılamayın... Ne var ki;
İnsanoğlunun kendisini; ondan ibaret sandığı beş duyu organının, sınırlı kapasitesinden bakan düşünce sistematiğini yıkmaya, ‘ötesinde’kilere yer vermeye çalışan yazarları alıntılıyorum bu köşede...
***
Bu yazar ve düşünürlerin ortak özelliği, söyledikleri her şeyin çıplak ve kesin doğrular içermesi değil...
Söyledikleri her şeyin, insan beyninin düşünme kapasitesini geliştirme, bilinmeyeni düşünme ve keşfetmeye yönelik arayışını içermesi...
O arayışlarını kendi sistematiklerinde bir bütünlüğe sokma çabaları...
***
Yazılanları, söylenenleri, kendinizi geliştirmenin, beş duyu organınızı açmanın, önünüzde oluşmuş sizi kör eden blokları yıkmanın bir aracı olarak görürseniz, bu köşe amacına ulaşacak...
Sevgi dolu okumalar...
RM
ŞÜKÜR VE KÜFÜR...
“Şükür sana nimet verene gülücük yapıp ‘teşekkür ederim’ demek, yarın da hepsini inkar anlamında defterden silercesine yüz çevirmek değildir...
***
‘Küfür’ de kızıp karşısındakine sövmek değildir...
***
Şükür nimeti vereni görüp, ona minnet duymaktır...
***
Bir gün ‘küfür’ diğer gün ‘şükür’ ise değer ifade etmez...
Şükredebilenin küfrü olmaz...
***
Küfürden arınmayanın da ‘şükrü’ olmaz...
Küfür vereni inkar etmektir...
Aldığını değerlendiremektir...
***
Verilende vereni;
Görmemek yüzünden;
Verenden perdelenmiş olmaktır...
***
Ne dildekidir şükür...
Ne dildekidir küfür...”
‘YARIN’I GÖRMEK...
“Yarınınızı görmek istiyorsanız; bugününüze bakın!..
Yarın bugün yaptıklarınızın sonuçlarını yaşayacaksınız...
‘Yarın’lar ‘dün’lerin getirisidirler...
Yaşadığınız ‘an’ın hesap sonucudur; ‘yarın’lar...
Düşünün ki bugün, ‘dün’ yaptıklarınızın iyi veya kötü sonuçlarını yaşıyorsunuz...
Bugününüzün de, yarın ‘dün’ olacağını fark ederek, yaşamınıza ona göre yön vermeye, elinizdekileri bu gerçeğe göre değerlendirmeye bakınız...”
APTAL VE AKILLI...
“İnsanın inandığı yaşadıklarıdır...
Herkes inancının sonuçlarını yaşar!..
***
‘Aptal’, karşısındakinin sözlerine bakarak onu değerlendirir...
‘Akıllı’ karşısındakinin davranışlarıyla onu değerlendirir...
***
Karşısındaki açık gerçekleri değerlendirmeyip, hayalindekinin peşinde koşan, sonuçta hem elindekini yitirir hem de hayalindekini...
***
İşinin, eşinin, aşının hakkını vermek, tasavvuf dedikodusuyla ömür tüketenlerin değil, onu yaşayanların halidir...
***
Ailesinde huzur olmayanın Allah’la da huzuru olmaz...
Karşısında ve çevresinde bulunanların hakikatini göremeyerek, onları değerlendiremeyenlerin gece hayalleri, kendilerine hüsrandan başka bir şey getirmez...
***
İbadetini yapınız ama; ‘beraber olduklarınızın hakkını vermekten asla geri kalmayınız’; eğer gerçeği yaşamak istiyorsanız...
Velev ki henüz hakikati kavrayamamış olsanız bile...”
BEDENSİZ YAŞAMIN DİLİ...
İnsan bir bilinç varlığının adıdır ki; bugün ‘et kemik bir beden’ kullanır... Yarın ‘ruh bedenini...’ Cennete girebilenler ise ‘nur’ olarak yaşarlar...
***
Dünyada yaşarken, kendini bedensiz soyut bilinç varlık olarak hissedemeyenler, daha sonraki boyutlarda, bunu hissedip yaşama olanağını elde edemeyenlerdir...
***
Dünyada bedenle yaşamanın hakkını vereyim diye yalnızca iş-eş-aş hakkıyla uğraşırken, ‘bilinç varlık’ olmanın hakkını ihmal ederek bunu hissedemeyenler, ebediyen kozmik evrensel bilinç boyutunda kendilerini tanıyamayacaklardır...
***
Dünyada mertebe ve keramet peşinde koşan bedensellikle kayıtlanmış birimler; en büyük kerametin ‘evrensel kozmik bilinç boyutunda’ yaşamak olduğunun farkında bile değiller...”
KARŞINIZDAKİNİ SUÇLAMADAN ÖNCE...
“Karşınızdakini suçlamadan ve ‘niçin bana bunu yaptın’ demeden önce durun ve şu soruyu sorun kendinize...
-Acaba ben ne yaptım da karşımdaki bana böyle yaptı?..
Benim hangi davranışım, onun bana böyle yapmasına sebebiyet verdi?..
***
Bunu sorabiliyorsanız kendinize, bu pek çok konuda gerçekleri görmenize engel olacak perdelerden kurtulabileceğinizin müjdecisi olacaktır...”
AKILLI OLAN; AYRIMCILIĞIN OLDUĞU... HİÇ BİR GRUPTA YER ALMAZ...
“Baş olma hevesinden geçmemiş olanların, ‘tasavvuf önderlikleri’, ‘sigara arzusunu’ terk edemeyen şeyhlerinki gibidir... Onların alameti, kendi müntesibi olmayanları aşağılamak ve suçlamaktır...
***
Kendine bağlı olmayanlara ‘gayrı’ gözüyle bakarak; onları kendine bağlanmadıkça ayrı görüp, onların dedikodularını yapan ‘takım başları’, çelik çomak oynamaya devam edebilirler...
***
Bunun farkına varmayan müntesipleri de, onların akibetine mustahak olurlar elbette...
Akıllı olan, ayrımcılığın olduğu hiçbir takım ve grupta yer almaz...
İman, ehlinin dedikodusunu yapan bizden değildir...
Benliğini terk etmiş zatta, dedikodu ve gıybet kesinlikle olmaz...
***
Orijin varken, kopya çevresinde toplananlar, kopyanın kopyası olmaktan öteye gidemezler...
“Orijin yalnızca Allah Rasulü’dür...”
SEYRETTİĞİNİZ FİLM VE SENARYOLAR?
“Seyrettiğiniz film ve oyunların senaryoları, figüranların üzerine mi kuruluydu, yoksa başroldekilerin mi?..
***
Oyunların ve filmlerin senaryoları, figüranların arzularına göre mi gelişiyor ve değişiyordu; yoksa başrole verilen istikamet doğrultusunda mı oyun ilerliyordu?..
***
Başroldekiler, figüranlara mı tabi idi; yoksa senaryoya mı?..
Başrol oyuncuları ile figüranlar arasındaki ilişki neye göre düzenlenmekte?..
***
Figüranların birbirini veya başrol oyuncularını suçlaması, onlar hakkında hangi göstergeyi ortaya çıkartır?..
Soru çok...
“Ya cevaplar?..”
AHMED HULUSİ