"Sessiz Gemi"; Nazım Hikmet'in annesine yazılmış bir aşk şiiridir...

İlk gençlik yıllarımda; çok sevdiğim üç ders vardı...

Edebiyat; Matematik; ve Psikoloji...

Bu derslere girdiğimde Hocaları da iyiyse; hiç dersten çıkmak istemezdim...

Edebiyat ve psikoloji hayatımda dersten ibaret kalmaz, çok ötelere taşınan kişisel rehabilitasyon seanslarına dönüşürdü...

***

Yıllar yılları kovaladı...

Gazetecilik hayatımda “yazı yazmamı engelleyip”, önümü mesafe katedemez şekilde kestiklerinde televizyonculuğa sığındım...

Sığındığım televizyonculuk beni; gazeteciliğin çok ötesinde bir popülariteye ve kariyere ulaştırdı...

***

Televizyonculuk yaparken, kendimle ilgili bir gerçeğin farkındaydım...

Psikoloji; hayatımı etkileyen çok sevdiğim, ilgi duyduğum, üzerinde kitaplar ve kafalar yorduğum bir alandı...

Psikoloji bilgimi televizyonculukta kullandım...

İnsanlarla empati yapabilme gücünü; psikolojiye duyduğum yoğun ilgiden alıyordum...

***

Sonra bir gün televizyonculuğu da elimden aldılar...

Yüksünmedim... Yarım kalmış, önü kesilmiş edebiyat ve yazarlık yapılmamış bir şekilde duruyordu...

Haberin Devamı

Edebiyat aşkımın yeniden nüksetmesine izin verdim ve “arkama bile bakmadan televizyonu bırakıp” yazılara başladım...

***

2010 yılında CNN Türk’te Çok Farklı programını yaparken, beni derin bir operasyonla, televizyonculuktan bir kez daha kopardılar...

O günlerde, iki çocuğum dünyaya gelmişti...

***

Yazın güneşini, iliklerime kadar içimde hissediyordum...

“Edebiyat”a dönmüş, okuyor, yazıyor, araştırıyordum...

“Yahya Kemal’in ünlü ölüm şiiri Sessiz Gemi’yi gerçekte, aşık olduğu Nazım Hikmet’in güzel annesi Celile Hanım için yazdığını o günlerde ortaya çıkardım...”

Yahya Kemal bu şiiri, ada vapuruyla gidişini hüzünle izlediği Celile Hanım’a yazmıştı...

Besteleri yapılan ve hit olan şiir aslında Yahya Kemal’in Nazım Hikmet’in annesine duyduğu inanılmaz ve güvenilmez aşkın acıklı bir projeksiyonuydu...

31 Temmuz 2010 yılında büyük bir manevi hazla yayınladığım o yazıyı biraz kısaltarak yayınlamanın zamanı sanırım...

*****

NAZIM HİKMET’İN; ANNESİNİN AŞKINI FARKETTİĞİ AN...

Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destan bir kadındı... İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı...

Haberin Devamı

1900 yılında bu dillere destan güzel kadın, Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi...

***

Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı...

1916’ya gelindiğinde Celile Hanım‘la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı...

***

O günlerde Yahya Kemal, Bahriye’de okuyan genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı...

Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı...

***

Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu ve tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk şimdi başlıyordu... Aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi... Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat; yani Türk şiir dünyasının bütün ustaları bir tarafından dahil oldular o aşka...

Haberin Devamı

***

Heybeliada’da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi...

Yahya Kemal o günlerde genç Bahriyeli olan Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi...

***

Yahya Kemal hafta sonları “Genç Nazım Hikmet’e Türkçe ile şiir dersleri” verirken, İstanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam Celile Hanım’la yakınlaştı...

Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı...

***

Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu...

Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi...

***

Geldiği gün karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıktı...

Hocası olan Yahya Kemal’e şöyle dedi: “Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...”

***

Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı...

Haberin Devamı

Necip Fazıl “Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle “Kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda...

***

Ne ki bu Fransızca’yı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı kadın Celile ile Yahya Kemal’in aşkları alevinden bir şey kaybetmiyordu...

*****

“HOCAM OLARAK GİRDİĞİNİZ BU EVE BABAM OLARAK...”

Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti...

Necip Fazıl’dan sonra bir gün Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün cebine bir not bıraktı...

Kâğıtta Yahya Kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:

-“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz...”

***

Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu... Bir süre Celile Hanım’ın evine gelmedi... Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi... Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün İstanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet” demişti...

***

Artık evlenmek istiyordu...

Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu evliliğe yanaşmıyordu...

***

Celile’ye aşkını anlattığı olay inanılmazdı:

-”Vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar...

Celile gidinceye kadar Ada dopdolu olurdu... Gider gitmez benim için boşalıverirdi...

Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum...

***

Müthiş bir acıyla yerimden kalktım...

İskeleye gittim... Son vapur çoktan kalkmıştı...

Sert bir lodos esiyordu... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim...

Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı.

Çok para verince biri ikna oldu...

Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı...

Denizde çalkalanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı...

Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum...

***

Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik...

Hemen araba bulmaya çalıştım...

Yoktu...

Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim...

Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım...

Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim...”

“Kan ter içinde Bostancı’ya geldim...

Vakit hayli geçti...

Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim...

Yine bir sürü para verdim...

Arabayla yola koyuldum...

Kadıköy, oradan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!.. Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı... Penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi’ diye sordum?

***

Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi. Sanki dünyalar benim oldu...

Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı... Orada sabaha kadar içtim...

Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat... Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk...”

***

Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu...

Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım Hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..

O evlilik hiç gerçekleşmedi...

Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten...

*****

NAZIM HİKMET’E YARDIM ETMEDİ...

Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden...

Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu...

Sosyalistti...

Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu...

Celile artık yaşlanmıştı...

Güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu...

***

Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlamıştı; görmeyen gözleriyle anne yüreği...

Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal Galata Köprüsü’nden geçiyordu...

Büyük aşkını gördü...

Ama yanına gitmedi...

Bir zamanlar “Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum” diyen Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celile’ye destek imzasını vermedi...

Hızla uzaklaştı oradan...

***

Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı Yahya Kemal’in...

Şöyle yazıyordu:

“Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir... Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim...”

Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris’e giderken, Sirkeci Garı’nda vermişti Yahya Kemal’e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği...

*****

SESSİZ GEMİ...

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan...

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...

Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu...

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...”

DİĞER YENİ YAZILAR