Süzülüp mavi göklerden yere doğru
Omuzuma bir beyaz güvercin kondu
***
Aldım elime, usul usul okşadım
Sevdim gençliğimi gençliğimi yeniden yaşadım...
***
Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı
Açsam ellerimi birden uçacaktı
***
Eğildim kulağına; dur gitme dedim
Hareli gözlerinden öpmek istedim
***
Duydum; avuçlarımda sıcaklığını
Duydum; benden yıllarca uzaklığını
***
Çırpınan kalbini dinledim bir süre
Ve uçmak istedim onunla göklere
***
Ak güvercinin iri gözleri vardı
Güzelliğinden fışkıran bir pınardı...
***
Soğuk sularından içtim serinledim
Çağlayan bir nehrin sesini dinledim
***
Belki buydu sevmek, hayat belki buydu
Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu...
***
Bir name yükseldi sevinçten ve hazdan
Bir name yükseldi güzelden beyazdan
***
Uzattı sevgiyle pembe gagasını
Birden öğrendim hayatın manasını...
***
Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış
Seninle bir çift güvercin olmak varmış
Ümit Yaşar Oğuzcan
***
Dün akşam saatlerinde; Ümit Yaşar’ın unutamadığım “Beyaz Güvercin” şiiri aklıma düşüyor...
Bana o şiiri sevdiren adam; Timur Selçuk...
Açıyorum onun sesinden ve yorumundan Beyaz Güvercin’i dinliyorum...
***
Paris’te konservatuvarın karşısında kiraladığı bir öğrenci evinde; Pencereden sokağa bakarken, babası Münir Nurettin’in sanatçı arkadaşlarının şiirlerini, birer birer bestelediği aklıma geliyor Timur Selçuk’un...
***
Ünlü müzisyenin yaşamının en verimli bestelerini; Paris’te bu evde yaptığını hatırlıyorum...
İspanyol Meyhanesi gibi, dünya durdukça söylenecek bir bestenin, Paris’teki öğrenci evinin mütevazı boheminde bestelendiğini gözümün önüne getiriyorum...
Unutulmaz gençlik parçalarımın, yüzü suyu hürmetine;
Yaşadığım ve ilhamlarında yıkandığım Paris’i...
Çocuklarıma yaşatmanın mucizesini arıyorum...
Dingin ve barışık bir huzurun sessizliğinde...
*****
İSPANYA’DA TÜRK VE MÜSLÜMAN TURİSTLERE AYIRIM BAŞLIYOR
Sonunda Avrupa ülkelerinden ilk haber geliyor...
İspanya; pasaportunda Türkiye çıkışı damgası olan turistleri, gerekirse takip edeceği ve gözaltına alınacağı yolunda bir karar çıkartıyor...
Müslümanlar ve Araplar; turistik yerlerde ve havaalanlarında video çekimi yapar, bilgisayar çantalarıyla dolaşırlarsa, polise bunu hangi amaçla yaptıklarını izah etmek zorunda kalacakları bir uygulama da başlatılıyor...
***
Bu kararlar Türk turistlerin, seyahatlerini cehenneme çevirecek kararlar...
Bu tip kararlar alındığında, sokaktaki polis çıkartılan yasa ve yönetmeliklere dayanarak inanılmaz uygulamalara başvurabiliyor...
Yolda dolaşıp resim çeken turiste, polisin istediğini sorma ve şüpheli görmesi halinde gözaltına alma hakkı tanınıyor...
***
Avrupalı liderler, hükümetler; Paris saldırısının bir son değil, çok tehlikeli bir zincirin başlangıç noktası olması ihtimalini çok güçlü görüyorlar...
Kolkola girerek Paris Republique Meydanı’nda yürüme nedenleri de bu...
Dünya bir an önce, tüm etnisitelerin ve coğrafyaların; sağlığı ve güvenliği için “medeni bir noktada buluşmak“ zorunda...
Bu başkalarından önce; kendimiz için zorunlu...
*****
PARİS’İ YAŞAMAK; PARİS’İ KURTARMAK...
Paris’in yaşaması için; dünyanın farklı coğrafyalarında yaşarken; mezalimler sonucu milyonlarca insana; aynı duyarlılığın gösterilmesinin elzem olduğunun farkındayım...
Paris’i ve komşu şehirleri “kurtarılmış bölge”, diğerlerini ise “savaş zonu” olarak adlandıramayacağımızın bilincindeyim...
İnsanlığın “BİR VE TEK” bir bütünün parçaları olduğunu görüyorum...
İçimizdeki milyarlarca hücrenin “Matruşka benzeri olan insan denilen büyük hücrenin de...”
Kendi içindeki hücreler gibi;
“Daha devasa bir bünyenin içinde yaşayan küçük bir hücre biçiminde olduğunun” farkındayım...
***
Böyle bir evrensel sistemde, yaşayan canlıların Paris’te, Londra’da, Berlin’de, Madrid’de, Roma’da olanlarının imtiyazlı, diğer coğrafyalarda yaşayanlarının ‘zavallı‘ olarak ilelebet hayatını sürdüremeyeceğinin ayıracındayım...
***
“Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış...
seninle bir çift güvercin olmak varmış...” diyor Ümit Yaşar...
Muhteşem şiirine; hayatiyet veren beste; Paris’in mütevazı bir öğrenci evinde yapılıyor...
Beste hayata katkı...
Yaşama estetik sunuyor...
Kırk yıldır duygularıma katık ve ilham oluyor...
***
Paris’e ilk gittiğim günü düşünüyorum...
Şehrin; 35 yıl sürdüreceğim bir gazetecilik ilhamını bana o gün verdiğini anımsıyorum...
Indila geliyor aklıma; Paris’te kendini anlattığı Derniere Danse (Son Dans) şarkısını mırıldanıyorum içimden...
“Gökyüzünü, günü ve geceyi karıştırıyorum...
Rüzgarla ve yağmurla dans ediyorum...
Birazcık sevgi ve baldan bir damlayla;
Dans ediyorum...
***
Gürültüde koşuyorum ve korkuyorum
Bu benim sıram mı?..
İşte acı geliyor
Bütün Paris’te kendimi terk ediyorum
Ve uzağa uçuyorum...
***
Bu tatlı ızdırabımda
Kimi kırdıysam bedelini ödedim
Büyük kalbimin nasıl olduğunu dinle
Ben dünyanın çocuğuyum...”
***
Yaşamakta olduğum hayatın, bana ilham olan en mucizevi coğrafyasının; terörün ve katliamların bir parçası haline gelmesini kabul etmiyorum...
Ancak bu kabullenmeme hali, “sadece bir protesto...”
Yalnızca ötekine yönelik bir yergi...
Tek başına terörizme tepki biçiminde tezahür etmiyor...
***
Paris’in bana öğrettiği, Indila’nın da Paris için söylediği gibi;
“Bütün Paris’te kendimi terk ediyorum...
Uzağa uçuyorum...
Ben dünyanın çocuğuyum...”
Paris’i kurtarmanın “dünyayı kurtarmakla eşdeğer olduğunu“ anlıyorum...
Çünkü Paris’li olmak demek...
Dünya çocuğu olmak demek...
Çünkü esasen Paris demek...
Dünyaya duyarlı olmak demek...