Sen gülümserken çocuk...

Haberin Devamı

Senin için hiçbir şeyler yazamadım çocuk...

Yüreğim kaldırmadı...

Gözlerimi kaçırdım...

Resimlerinden... Fotoğraflarından...

Hiçbir şeyine bakamadım çocuk... Aramalarına...

Bulanık suların içinde bulmalarına...

***


Haberlerini okuyamadım çocuk...

Binlerce haberi tüm Türkiye’ye okuyan ben...

Senin haberini kendime okuyamadım çocuk...

Kalbim sıkıştı...

Ruhum fenalaştı...

Seni arıyorlardı...

Görmemeye çalıştım...

Duymamaya uğraştım...

İlk günden beri, seni kalbimin derinlerinde;

Issızda ve sessizde tuttum çocuk... Belki bir gün ses verirsin...

Müjdeyle karışık yeşerirsin...

Kalbimi yeşertirsin diye çocuk...

***


Seni bilinçaltıma koydum...

Bilincime çıkarmadım bilinçli olarak seni...

Güzelliğine bakmadım...

Güzelliğine bakmadan, güzel gözlerini gördüm çocuk...
Küçük kalbini...

Minik vücudunu...

Seni görmez...

Sana bakmaz...

Senden ırak...

Varlığından uzak...

Çorak...

Issızda debelenirken...

Minik bedenini gördüm çocuk...

***


Bir melek çıktı havuzdan...

Yukarılara uçtu...

Kanatlarını açtı...

Beyazdı, çok beyazdı... bembeyazdı...

O zaman gördüm seni çocuk...

Kanatların arasından...

Gülümsüyordun çocuk...

“EN ÇOK YERE DÜŞENLER; BİR GÜN DİMDİK DURMAYI BECERİRLER...”

Sevgili Mehmet Barlas, Hıncal Abi’yle girdiği polemikte, “Zırvalayanlar Kuantum teorisini mi kanıtlıyorlardı?..” başlıklı bir yazı yazmış...

Yazıda;

-“Sevgili Reha Muhtar’ı önce Deepak Chopra’ya, sonra da Kuantum fiziğine nasıl kaptırıp, yitirdiğimizi hatırladım...” diyor...

Tam Mehmet Barlas’ın “Kuantum ve Zırvalama” yazısını yazdığı ve “beni yitirdiğini hatırladığı” gün, Kuantum dünyasındaki dostlarımdan Serpil Ciritçi yeni kitabını bana göndermişti...

Serpil Ciritçi’nin kitabının ismi nazire yaparcasına şu başlığı taşıyordu:

“Kuantum’un Gücü...”

***


Kitabı gönderirken Serpil şöyle yazmış bana:

-“Hayat yolumuz bazen uzun ve zahmetlidir...

Rehberlerimiz ise bu yolun karanlık köşebaşlarında, yolumuzu aydınlatan direkler gibidir...

Hayat havuzunda boğulduğumuz anlarda...

İçimize çektiğimiz o tatlı ve derin nefes gibidir...

***


Kocaman bir yüreğe...

Tanıdığım en güzel rehbere...

Işığın her daim parlak olsun...

Yürekten sevgimle...”

***


Yazdığı kitap Kuantum’u öğrenmek ve yaşamak isteyenler için çarpıcı öyküler ve bilgiler içeriyor...

Şöyle yazıyor Serpil Ciritçi;

***


“Bir dostum bana hayat;

-’Alcatraz filmindeki Kuş ve Kuşçu olmak gibidir...” demişti;

-”Hayatımıza yaralı şekilde birçok kişi girip çıkar... Ya da öyle görünürler...

Onları elimizden geldiğince tedavi ederiz... Sonra giderler...

Sonra bir başkası gelir...

Ruhumuzu veririz sonra gider...

Sonra bir başkası daha...

Onların yaratılışı gitmektir...

Kuşçunun yaratılışı ise tedavi etmek...

Kuşçu bu arada alışır kuşa...

Sever bağlanır...

Ne kadar dayanılmaz bir acıdır bağlanılanın gitmesi...

Ama o hep gidecektir zaten...

O uçmak için yaratılmıştır...

Diğeri yara sarmak için...

Biraz ruhumunuzun yüceliğiyle alakaladır bu durum...

Biraz da öğrendiklerimizden elde edilerek seçtiğimiz yolla alakalı...

Uçsunlar...

Bu seçimimizse ve doğru olduğunu biliyorsak böyle devam edeceğiz...

***


Bazılarımız hem Kuş hem Kuşçu olacak...

Kimi zaman göklerde uçarken, kimi zaman kanatlarımız kırık dostlarımızın kapısını çalacağız...

Ve kapımızı açacağız yaralı gelenlere...

***


‘Ben insanları ruhumla severim...’ der Mevlana...

‘Akıl unutur kalp kırılır...’

Biliriz yüreğimizin derinliklerinde her kış bahara gebedir ve en karanlık en şafak sökmeden önceki andır...

***


En çok ağlayanlara yakışır aslında güzel gülüşler...

Sonunda yürekten gülmeyi öğrenmişlerdir çünkü...

En çok yere düşenler, bir gün dimdik durmayı becerebilirler...

Sonunda tek başına güçlü olmayı öğrenmişlerdir...”

DİĞER YENİ YAZILAR