Büyük Sufi ustalardan biri olan Junnaid’e ölüm döşeğindeyken bir soru soruldu...
Baş öğrencisi yanına yaklaştı ve şöyle dedi büyük ustaya:
-“Ustam bizden ayrılıyorsun... Her zaman zihnimizi kurcalayan bir soru vardı... Ama hiçbir zaman soru soracak cesareti bulamadık...
Senin ustan kimdi?..
Öğrencilerin bunu çok merak ediyor...
Çünkü hiçbir zaman ustan hakkında konuştuğunu duymadık...”
***
Junnaid ölüm döşeğinde bu soruyu duyunca; gözlerini açtı ve yanıtlamaya başladı...
-“Bu soruya yanıt vermem çok zor olacak...” dedi...
-“Çünkü ben hemen herkesten bir şeyler öğrendim...
Tüm varoluş benim ustam oldu...
Hayatımda olan her olaydan bir şey öğrendim...
Ve olan her şeye müteşekkirim...
Çünkü tüm o olaylar sayesinde erdim...”
*****
“USTALARIMDAN BİRİ BİR KÖPEKTİ...”
Junnaid konuşmaya şöyle devam etti. -“Sırf merakınızı gidermek için size üç olaydan söz edeceğim... Birincisi şöyleydi;
Çok susamıştım... Ve sahip olduğum tek şey elimdeki kaseydi...
Kaseyle nehre doğru yürüyordum...
Nehre ulaştığımda bir köpek geldi, nehre atladı ve su içmeye başladı...
***
Bir an onu izledim ve kasemi yere fırlattım...
Çünkü kasemin artık gereksiz olduğunu fark ettim...
Bir köpek onsuz da su içebiliyordu...
Ben de nehre atladım ve dilediğimce suyu içmeye başladım...
Tüm bedenim serinlemişti; çünkü nehre atlamıştım...
Birkaç dakika nehrin kenarında oturdum ve köpeğe teşekkür ettim...
Derin bir hürmetle ayaklarına dokundum...
Çünkü o bana bir ders vermişti...
***
Her şeyden, sahip olduğum her şeyden vazgeçmiştim çoktan... Ama kaseme bir bağlılığım vardı... O çok güzel bir kaseydi... Üzerinde oymalar vardı... Ve her zaman birinin onu çalmak isteyebileceğinin farkındaydım...
Geceleri bile kimse almasın diye yastığımın altında saklardım...
Benim bağımlılığım buydu...
Köpek yardım etti...
Her şey netti gözümde...
Bir köpek bir kase olmadan yapabiliyordu.. Ben bir insan olarak niye yapamayayım dedim...
O köpek benim ustalarımdan biriydi...”
*****
“İKİNCİ USTAM BİR HIRSIZDI...”
“İkinci olay...” diye devam etti Junnaid: -”Bir gün ormanda yolumu kaybettim...
Bulabildiğim en yakın köye ulaştığımda ise vakit gece yarısı olmuştu...
Herkes derin bir uykudaydı...
O gece kalabileceğim bir yer verebilecek birini bulmak için bütün köyü dolaştım...
Sonunda bir adam buldum...
Ona;
-‘Anlaşılan tüm köyde yalnızca iki kişi uyanık... Biri sen biri ben...
Bu gece bana kalabileceğim bir yer verebilir misin?..’ diye sordum...
***
Adam;
-‘Cübbene bakılırsa bir Sufi rahibisin...’ dedi...
Sufi sözcüğü ‘suf’ kökünden gelir...
‘Suf’ yün demektir...
Yünlü bir giysi anlamındadır...
Sufiler yüzyıllar boyu yünlü giysiler giydikleri için, onlara giysilerinden dolayı Sufi denir... Adam yanıtladı:
-‘Bir Sufi olduğunu görüyorum ve seni evime götürme konusunda mahcubiyet duyuyorum... Çok istekliyim seni eve alma konusunda... Ama sana kim olduğumu da söylemek zorundayım... Ben bir hırsızım... Bir hırsızın misafiri olmak ister misin?..’
***
Junnaid bir an tereddüt etti...
Hırsız devam etti:
-‘Bak sana söylediğim iyi oldu... Tereddüt ettiğini görüyorum... Harsız istekli, ama mistik bir kimlik, hırsızın evine girmekten çekiniyor... Sanki mistik olan şahsiyet, hırsızdan daha acizmiş gibi...
Ben senden korkmuyorum...
Oysa senden korkmalıyım...
Sen beni değiştirebilirsin...
Tüm hayatımı dönüştürebilirsin...
Seni eve davet etmek demek, tehlike demek... Ama ben korkmuyorum... Evime gelebilirsin... Ye, iç, uyu ve dilediğin kadar kal... Çünkü ben yalnız yaşıyorum ve kazancım yetiyor... İki kişiye bakabilirim... Ve seninle güzel şeylerden konuşabiliriz... Ama sen tereddüt ediyorsun...’
***
Hırsızın haklı olduğunu fark ettim... Ondan af diledim... Hırsızın ayaklarına dokundum.... Ona ‘Evet’ dedim;
-‘Kendi benliğimdeki kökleşmişliğim gerçekten çok aciz... Sen gerçekten güçlü bir adamsın ve senin evine gelmek isterim... Ve yalnızca bu gecelik değil, daha uzun kalmak isterim... Ben de güçlü olmak istiyorum...’
Hırsız; ‘Hadi o zaman’ dedi...
Karnımı doyurdu... Bana içecek bir şeyler verdi, beni uykuya hazırladı ve sonra; ‘Ben gidiyorum...’ dedi...
-‘Kendi işimi yapacağım... Sabah erkenden dönerim...’
***
Sabah erken saatlerde hırsız eve döndü...
Ona sordum; ‘Başarılı oldun mu?..’
-‘Hayır...’ dedi hırsız;
-‘Bugün değil, ama yarın bakacağız...’
Ve sonrasında her gün aynı şey oldu...
Tam otuz gün boyunca her gece hırsız çıktı ve sabahları eli boş döndü...
Ama asla üzgün değildi... Hayal kırıklığı yoktu... Yüzünde en ufak bir başarısızlık belirtisi görülmüyordu...
Her seferinde;
-‘Önemli değil... Ben elimden geleni yaptım... Bugün yine bir şey bulamadım, ama yarın deneyeceğim... Ve Tanrı biliyor; bugün olmasa bile yarın olabilir...’ diyordu...
***
Bir ay sonra oradan ayrıldım...
Yıllarca gerçeğin ne olduğunu anlamaya çalıştım... ve her seferinde başarısız oldum... O sıralarda hep hırsızın sözünü hatırladım ve yüzümde bir gülümseme belirdi;
-‘Tanrı biliyor; bugün olmasa bile yarın olabilir...’
***
O hırsız en önemli ustalarımdan biriydi... O olmasa ben; ben olmazdım...”
*****
“ÜÇÜNCÜ USTAM BİR ÇOCUKTU...”
Üçüncüsü diye devam etti Junnaid:
-“Küçük bir köye girdim... Küçük bir çocuk elinde bir mum taşıyordu... Belli ki mumu bırakmak için köyün küçük tapınağına gidiyordu... Ona sordum;
-‘Bana ışığın nereden geldiğini söyleyebilir misin?.. Mumu kendin yaktıysan görmüş olmalısın; Işığın kaynağı ne?..’
***
Çocuk güldü bana; -‘Bekle...’ dedi...
Sonra da önümde mumu söndürdü...
-‘Işığın gittiğini gördün... Bana ışığın nereye gittiğini söyleyebilir misin?.. Sen bana ışığın nereye gittiğini söyleyebilirsen, ben de sana nereden geldiğini söyleyeceğim... Çünkü aynı yere gitti... Kaynağa döndü...’
***
Büyük filozoflarla tanıştım... Ama hiçbiri böyle güzel bir şey söylemedi...
‘Kaynağına gitti’ dedi... Her şey en nihayetinde kaynağına döner... Dahası bir çocuk cehaletimin farkına varmamı sağladı... Ben çocukla şakalaşmak istemiştim... Ama şakayı yapan o oldu... Bana ‘ışığın nereden geldiği’ şeklinde aptalca sorular sormamın zekice bir davranış olmadığını gösterdi...
Işık hiçten ve hiçlikten gelir... Hiçe ve hiçliğe döner...
***
Çocuğun ayaklarına dokundum...
Çocuk şaşkına döndü...
-‘Neden ayaklarıma dokunuyorsunuz?..’ dedi...
Ben de ona şöyle dedim...
-‘Sen benim ustamsın... Bana bir şey gösterdin... Bana büyük bir ders verdim... Büyük bir içgörü sağladın...’
O zamandan beri hiçlik üzerinde meditasyon yapıyorum ve yavaş yavaş hiçliğe girdim... Şimdi mumun söneceği, ışığın söneceği son an geldi... Ve ben nereye gittiğimi biliyorum... Geldiğim kaynağa...
O çocuğu minnetle hatırlıyorum...
Hala önümde durmuş, mumu söndürürkenki halini görüyorum...” (Osho)