Yıllar önce Hasan Karakaya'ya yapılan kumpası fark etmem, yıllar sonra da Hasan Karakaya'nın bana yapılan kumpasın belgesini vermesiyle çıkartılmaya başlanan kumpas olayını yazdıktan sonra, bir arkadaşım;
-"Bunları yazman şart mıydı?.." diye mesaj atıyor...
***
Niye atıyor bu mesajı, arkadaşım?..
Çünkü ona göre; "siyasi islamcılar, bu durumdan yararlanıyor...
Laik kesim ise yaralanıyor..."
Öyle mi gerçekten?..
Kimler muhafazakar bir iktidarın köşe başlarını 14 yıl boyunca tutan o "her kaba girebilen şekilsiz amibler" acaba?..
Köşebaşını tutan o amibler kişisel mesleki hırs ve intikamları için, niye "günahsız laikleri" içeri tıkmaya çalışıyorlar?..
***
Bunlar nasıl her kaba girebilen laikler ki; "gazetecilikten başka hiçbir işi ve mesleği olmayan" laik insanları, içeri tıktırmanın, lince tabi tutmanın, onlara cehennem azabı çektirmenin baş müsebbibi olabiliyorlar?..
***
En gaddarları, en acımasızları, "muhafazakar bir iktidarı kullanarak" onların ideolojik hammedesini manipüle edip kendine "cellat esvabı" dikerek, suçsuz, günahsız insanları "yok etmeye" çalışanlar...
Suçsuz insanların mesleklerini ellerine alanlar onlar...
Çocuklarını ellerinden almaya çalışanlar onlar...
Suçsuz insanlara hayatı zindan ederek; "bir insanlık suçu işlemiş" olanlar yine onlar...
Gaddar olanlar onlar...
Onlar laik falan değil, onlar insanlık suçlusu...
***
İnsanlık suçunu işleyenler; şimdi hala "hayatın gerçeklerini suni olarak değiştirebileceklerinin zannındalar..."
Ortaya şimdilik çıkan gerçekler, gaddarlıkların ve zalimliklerin binde biri bile değil...
Sükut gösteremeyecek kadar, kendilerinden geçmişler...
Arkadaşım;
-"Gerekli miydi bunları yazman?.." diyor...
YAZILARIM SİLDİRİLİYOR...
Geçen hafta, kendi gazetemde; VATAN gazetesinin internet sitesinde geçmişte yazdığım yazıların, "gizli eller tarafından" yok edildiğini görüyorum...
Bir gazete yazarının, yazılarını bile kendi gazetesinin sitesinden yok edebilecek bir "gücün" varlığı hiçbir şey ifade etmiyor mu acaba?..
Bana "bunlar gerekli miydi" sorusunu soran arkadaşıma "olayları anlatan" yazıyı aktarmayı doğru buluyorum...
Geçen yıl yazdığım yazıyı...
Gerekli mi gereksiz mi; okuyucu kendi karar verir biliyorum...
KASAMI VE ÖZEL EVRAKLARIMI KİM ÇALDI?..
Hafta içinde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ahmet Hamdi Koç’tan bir tebligat alıyorum...
Tebligatta; evimde vuku bulan 5 hırsızlık vakasından birinde, zaman aşımı nedeniyle “kimliği meçhul şüpheli hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” kararı verildiğini öğreniyorum...
***
Zaman aşımına uğrayan evimdeki hırsızlık vakası; 2006 yılında oluyor... O ilk olay...
Sonraki yıllarda başlayacak “korku filmini andıran” olaylarla bir ilgisi yok...
O sırada, bu hırsızlık vakalarının arka arkaya “devam edeceğini” beni bir taraftan yıldırmaya çalışırken, diğer yandan bütün özel belgelerimi ve notlarımı yok edeceğini bilmiyorum...
***
Son birkaç yılda “kendi memleketimde yaşamayı bana zindan eden olaylar zinciriyle” karşı karşıya kalıyorum...
Evim beş kez soyuluyor...
Sonuncusunda; “evimin içinde, dolaba montelenmiş kasayı bile söküp götürüyorlar...”
Kasa; zorunlu ailevi ihtiyaçlar için; tutulan beş on bin liranın dışında, bir nakdin olmadığı bir kasa.
***
Zaten boyutları küçük; büyük paralar tutmaya müsait değil...
Eve giren hırsızlar; sadece kasayı almak için giriyorlar, kasayı söküp götürüyorlar...
O kasanın içinde “önemli bir paranın olmayacağı aşikar...”
Niye sırf o kasayı almak için, camları kesip eve giriyorlar ve hiçbir şeye dokunmadan o kasayı alıp gidiyorlar?..
***
Bütün ailevi belgelerim, ruhsatlı silahım; bana yönelik “saldırı ve operasyonlara ait belgeler karşı belgeler ve alın terimle elde ettiğim birikimlerin evrakları var orada...”
İşin en enteresan boyutu da şu;
Kasayı alıp giden, ruhsatlı silahı, pasaportları, belgeleri, özel evrakları alıp götüren hırsızlar bir süre sonra bana bir mail atıyorlar:
Silahtan söz etmeden;
-”Belgelerimi almak istiyorsam, 20 bin lira daha para götürmemi” istiyorlar...
Ve ekliyorlar;
-”Eğer, yanlış bir iş yapacak olursam, hiç istemeyeceğim sonuçların oluşacağı” tehdidini yaparak...
CUMHURİYET SAVCILIĞI HIRSIZLIK TEBLİGATI...
İki gün önce aldığım savcılık tebligatı; Evime yönelik hırsızlıkların başladığı ilk tarihteki olayı kapsıyor...
Ancak anlıyorum ki, teker teker “bütün evime yönelik hırsızlık davaları zaman aşımından düşecek...”
Oysa benim özel bilgisayarım iki kez, içindeki bilgilerle beraber çalınıyor...
Arkasından bütün evraklarımın bulunduğu kasam çalınıyor...
***
Gerek bilgisayar, gerekse kasa hırsızlıklarında, hırsızlar, sadece onları alıp götürüyorlar...
Kasa hırsızlığında evde başka hiçbir şeye dokunmuyorlar...
Direkt olarak camı kesip, kasayı olduğu yerden söküyor ve gidiyorlar...
İÇERİ ALDIRMA OPERASYONLARI; ÖLÜM TEHDİTLERİ, BELGELERİ ÇALARAK YOK ETMELERİ...
Çocuklarımı sessiz sedasız büyütmeye çalışıyorum o sıralarda...
Gazetede yazılarıma devam ediyorum; Ünlü “Game” (Oyun) filminin benzeri bir “korku senaryosuyla” karşı karşıya kalıyorum...
***
Hiçbir ilgimin ve ilişkimin olmadığının resmi belgelerle tescillendiği bir davadan içeri aldırmaya çalışıyorlar beni...
***
Ünlü bir sanatçıya yapılan “bütün belgeleri bende mevcut” derin bir operasyon ve kamusal linci; benim üzerime ihale edip, “üzerimde yaratacakları kin ve öfkeyle bir linç kampanyası” oluşturuyorlar...
Resmen çok ağır bir suç işleniyor...
Bu işlerin içinde “parasal bağlantılı çok kirli ve derin ilişkiler” var...
***
“Bu kirli parasal ve kişisel rant hesaplarının üzerinden, benim için kin ve öfke yaratılarak, taammüden, suç işleniyor...”
***
Ünlü bir ‘baba’ adına sahte ‘ölüm mesajları’ gönderiliyor...
Birileri “binlerce lira para ödemezsem öldürüleceğim”i söylüyorlar...
O ünlü ‘kabadayı’ ismi bu işlerle hiç bir ilgisinin olmadığını kendisiyle bizzat konuşarak tespit ediyorum...
***
Evim beş kez soyuluyor...
Bilgisayarlarım çalınıyor...
Özel evraklarımın olduğu kasa götürülüyor...
Evraklarımın kayıtları tutulduktan, kopyeleri çıkartıldıktan sonra;
“Bana 20 bin lira göndermezsem çok kötü olacağı” notu düşülüyor...
ÇOCUKLARIMIN MAHKEME DOSYASI YOK EDİLİYOR...
Bununla kalmıyor...
Aile hayatımın çocuklarımla ilgili türbülanstan geçtiği günlerde;
“medyada korkunç bir koro beni çocuklarımdan ayrı bırakmak için”, inanılmaz bir kampanyayı yürürlüğe sokuyor...
Babam kampanyaya dayanamıyor; beyin kanaması geçiriyor, sol bacağı sakat kalıyor...
***
İçeri aldırmaya uğraşıyorlar...
Kendi linçlerini gizleyerek; beni linç ettirmeye çalışıyorlar...
Arka arkaya evime yapılan beş hırsızlıkla bilgisayarlarım, kasam ve tüm belgelerimi alıp götürüyorlar...
Çocuklarımdan beni koparmak için açılan davaların “bütün dosyalarını meçhul bir şekilde avukatın bürosundan yok ediyorlar...” Koskoca dosya “yok” deniyor...
Kime verildiği belli değil;
Kimin aldığı belli değil...
***
Bu arada bir şey daha oluyor; eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e;
Benim de içinde bulunduğum 8 gazeteciyle eski Cumhurbaşkanı’nın görüşmemesi için telkinde bulunuluyor...
***
GAME...
Game (Oyun) filmi, başarılı ve zengin bir iş adamına (Michael Douglas), 50. doğum gününde erkek kardeşinin “doğum günü hediyesi olarak verdiği” korkunç bir “hediye”yi anlatır...
İşadamı “kendisine yeni bir hayat ve macera yaşatacağını söyleyen bir şirketin” elemanlarınca, “korku filmini andıran bir senaryonun içine sokulur...”
***
Evini, parasını, şirketlerini, kariyerini, ismini her şeyini ama her şeyini kaybeder filmde; Michael Douglas...
O kadar zavallı bir duruma düşer ki, film boyunca izleyiciye “ölse de bu azaptan kurtulsak” duygusu hakim olur...
***
Filmi izlediğimde; filmin gerçek hayattan esinleneceğini, benim de başıma 50 yaşıma girdiğimde böyle bir “kabus”un geleceğini söyleseler inanmıyacağımı biliyorum...
Filmden o kadar olumsuz etkileniyorum ki; birçok filmi birkaç kez izlememe rağmen, Game filmini bir daha hiç izlemiyorum...
Filmin kendisini bizzat ve birebir yaşayacağımı bilmiyorum o sırada...
Fark sadece şu;
Biz filmi izlerken, film olduğunu biliyoruz...
Filmdeki olayların; erkek kardeşin abisine bir hediyesi olduğunu söylüyorlar bize...
Buna rağmen, filmi izlerken korkuyoruz...
Benim yaşadıklarım bir film değil; tamamen gerçek oluyor...
Karşımdakiler beni gerçekten yok etmek istiyor...
ALLAH'A HAVALE EDİYORUM...
Şimdi soruyorum...
Bunları sırtını muhafazakar iktidarın gücüne dayayıp, "her telden çalan bu çevreleri", laik olarak adlandırıp; bu insanlık suçunu yok mu farz edeceğiz?..
Yoksa bunu yapanların, "en azından utanmasını" beklemeyecek miyiz?..
"Hayır onlar bu yaptıklarından bile utanmasınlar" diyecek kadar vicdansız olanlar varsa;
Onları, bu cellatlar gibi Allah'a havale ediyorum!..