Aydın Doğan; Milliyet ve Vatan gazetelerini Erdoğan Demirören-Ali Karacan ortaklığına satıyordu...
Bu satış; Aydın Doğan’ın “medyayı yöneten patron görüntüsünü silmek için” elindeki iki gazeteyi çıkarma amacını taşıyordu...
***
Aydın Doğan bilinçli olarak medyada nispi küçülmeyi seçiyordu...
O günlerde Başbakan olan Tayyip Erdoğan mitinglerde, “kendisinin medyadaki pozisyonunu sürekli hedefe oturtan” konuşmalar yapıyordu...
Aydın Doğan bu konuşmaların etkisiyle; Hürriyet, Posta ve bir süre sonra kapatacağı Radikal gazetelerinden oluşan küçülen medya bir grubuna dönüşmek istiyordu...
***
Milliyet ile Vatan gazetelerini; tanıdığı, bildiği işadamlarına ve ailelere vermek istiyordu...
Bu işadamlarından biri; 30 yıl önce Milliyet’i satın alırken; Milliyet’in bir bölüm hissesine sahip olan Erdoğan Demirören’di...
***
Aydın Doğan; Milliyet’i Korkmaz Yiğit’e satmaya çalışırken çektiği sıkıntıları hatırlıyordu...
Korkmaz Yiğit’in; Milliyet’i satın aldıktan sonra; Alaattin Çakıcı’yla bir telefon konuşması yayınlanmış; Aydın Doğan çok zor durumda kalmıştı...
Bu sefer öyle olsun istemiyordu...
Milliyet’i ve Vatan’ı şartların elverdiği ölçüde en emin ellere teslim etmek istiyordu...
***
Milliyet ve Vatan’ı satmayı düşündüğü gruplardan ilki; yıllardır ailecek tanıdığı, işadamı olarak ticarette elli yıldır tanıdığı Erdoğan Demirören’di...
***
Çocukları arkadaştı...
Aileler tanışıyordu...
En önemlisi; Aydın Doğan; Demirören grubunun “maceracı bir grup olmadığını” düşünüyordu...
İş dünyasının kurallarına göre oynayan bir gruptu Demirören grubu Aydın Doğan’a göre...
***
İkinci kişi; Aydın Doğan’ın Milliyet’i satın aldığı Ercüment Karacan’ın oğlu; Ali Karacan’dı...
Gazeteyi onun da olduğu bir ortaklığa devrederse, “kendisi açısından, Demirören’den dolayı maddi açıdan garantili, ek olarak prestijli bir devir olacağını” hesaplamıştı...
***
Gazeteci’ye devir teslim töreni sırasında; -“Para için satmıyorum Milliyet’i” demesinin ardında yatan kodları buydu Aydın Doğan’ın...
*****
Milliyet ve Vatan’ın satıldığı törenin gizli kalan kodları...
Gazetecinin iyiden iyiye duygusallaştığı bir devir teslim töreniydi 22 Nisan 2011 günü Milliyet binasında yapılan tören...
***
Manevi kızının varlığından yıllar sonra, ani bir karar vermiş ve elli yaşında çocuk sahibi olmuştu...
İki yaşına basmamışlardı çocukları henüz... Bu süre zarfında “hiç hazmedemeyeceği nedenlerle” çocukların annesinden ayrılmış; bu ayrılış sürecinde çocuklarını bir aydan fazla bir zaman hiç görememişti...
***
Kaderin kendisine sunduğu en virajlı günleri yaşıyordu Gazeteci...Henüz bir yaşında babalarından mahrum bırakılan çocuklar;
Çocuklarını görmekten mahrum bırakılan Baba;
Oğlunun düştüğü durumun sıkıntısına dayanamayıp beyin kanaması geçiren, sol tarafı tutmayan babası...
Zor bir labirentin içindeydi...
***
Gideceği yer Milliyet gazetesi olmasa... Yazı yazdığı Vatan gazetesi el değiştiriyor olmasa...
Konu otuz yıldır içini bildiği, meslek hayatının ilk on yılını verdiği Milliyet gazetesi olmasa...
O gazeteyi satan kişi; kendisini bir zamanlar stajyer muhabir olarak Milliyet’e alan kişi olmasa...
***
Satın alan kişi; Beşiktaş yönetiminden birlikte çalıştığı, birlikte seçildiği Başkan’ın babası ve ailesi olmasa; Yaşanan dostça bir şahitlik ve tarihe kayıt düşecek nostaljik bir tanıklık olmasa...
***
Gazeteci; görmekten mahrum bırakıldığı çocuklarını bırakıp evinden dışarı çıkmayacaktı...
Onu izleyen yıllarda, “bir yaşlarındayken görmekten mahrum bırakıldığı çocuklarını anneden aldığı hiçbir gün, hiçbir davete katılmayacaktı Gazeteci...
Sınırlı saatlerde görebildiği çocuklarından ayrı kalacağı hiçbir davete gitmeyecekti...
***
Ne ki; bunların hepsi aynı anda başına gelmişti... Herşey onu o törene çağırıyordu... O gün; bir zamanlar “ustası!!! olarak gördüğü kişinin eşi tarafından hayatının en büyük kumpasına maruz kalacağını, onu cezaevine tıkmak için “Hanımefendi”nin her şeyi yapacağının farkında değildi...
***
Hanımefendi’nin kendi “çocuğu için, Milliyet gazetesini istediğini” bilmiyordu...
Bunun için NATO’da özel görevli pozisyonunun bütün ilişkilerini seferber edeceğini...
Türkiye’de derin mahvillerdeki düzey görevini buna kanalize edeceğini... Gazeteci’yi, bu iş için önemli engellerden biri göreceğini nereden bilebilirdi ki Gazeteci?..
***
O iki yaşına bile basmamış çocuklarıyla, huzurlu saatler geçirirken; geçmişin bir nostaljisi niyetine gitmişti Milliyet’in devir teslim törenine...
Ne demişti yıllar önce SHOW TV’nin başına geçmeden; Londra’da İngiliz kız arkadaşına Gazeteci; -“Terk etmiyor Milliyet beni Valery...”
*****
Bir gece ansızın gelen telefon...
Bir gece; yazısını yazdıktan bir süre sonra telefonu zır zır çalmaya başladı...
Arayan Vatan Gazetesi’nin spor müdürüydü...
Medyanın en kulağı kesik gazetecilerinden biriydi...
Derin dünyalarla ilişkisi vardı...
Her cenahtan, enteresan bağlantıları mevcuttu...
***
Gazeteciyle aralarının pek iyi olduğu söylenemezdi...
Kah çok yakın kah mesafeli davranırdı arayan kişi...
Gazeteci; onun aradığını görünce şaşırdı...
-“Abi bugünkü yazıyı Erdoğan Bey’le (Demirören) konuşarak mı yazdın?..”
Gazeteci anlamamıştı...
Hayatında patronla kafa kafaya vererek yazdığı tek bir yazı, ya da yorum olmamıştı...
-“Hayır...” dedi saf saf...
-“Niye Erdoğan Bey’le konuşayım ki?..”
-“Yazı o kadar iddialı ki; Erdoğan Beyle konuştuğunu düşündük...” dedi spor müdürü...
-“Ben kimseyle konuşarak yazıları yazmam... Bunu biliyorsun sen...” dedi...
Spor müdürü teşekkür etti telefonu kapattı...
***
Gazeteci; “bu telefona neden olan yazısına baktı bir kez daha...”
Hanımefendi’nin eşinin “Milliyet’e genel yayın yönetmeni olamayacağını” söylüyordu yazıda...
Hanımefendi’nin; bir zamanlar Gazeteci’nin ustası! zannettiği eşi; o sırada Kanal D’nin genel yayın yönetmeniydi...
CNN Türk’ün de genel yayın yönetmeniydi...
Bu şartlar altında bir de başka gruba geçen Milliyet’e genel yayın yönetmeni olması; gazeteciliğin tüm teamüllerine aykırıydı...
***
Gazeteci; hayatı boyunca kendisini engelleyen, ustası zannettiği aileye karşı; “İki kanalın genel yayın yönetmenliği üzerine bir de bu istenmez... Hak değil, doğru da değil bu talep...” demek için yazmıştı yazıyı...
Ne Erdoğan Demirören’i görmüştü ne de başka bir kişiyi...
***
Oysa; Milliyet’in yeni ortaklarının birinden güç alarak; Hanımefendi derin planların içine girmişti...
Milliyet’i ele geçirecekti...
Gazeteciye göre; bu planlardan Milliyet’in o günlerdeki ortağı Ali Karacan’ın bile haberi yoktu...
Bu plan Ali Karacan’ın da ötesinde derin bir plandı...
Ali Karacan ailevi bağlar nedeniyle; iyi bir vitrin’di...
***
Gazeteci’nin ise hiç haberi yoktu...
Onu cezaevine bile tıkmayı planlayan “Milliyet’e sahip olma sürecinin” müsebbibinin “Hanımefendi” olduğunu anlayana kadar... O zaman bütün taşlar yerine oturacaktı...
-“Terk etmiyor Milliyet beni Valery...”