Milletvekili olmak için yazar değil... Yazarlığını zenginleştirmek için milletvekili olan adam...

Onu; solcu ilk gençlik yıllarımda; “Türk solunun, cengaver kalemlerinden” biri olarak tanıdım...

Aziz Nesin; Yaşar Kemal, İlhan Selçuk, Fakir Baykurt Bekir Yıldız, İlhami Soysal, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal gibi yazarlarla birlikte... 1970’li yılların kaleminden kan damlayan solcu bayrak yazarlarından birisiydi...

***

O yıllarda parlamentoda sosyalist parti kimliğini taşıyan tek parti olan Türkiye İşçi Partisi milletvekilliği de yapmış; iki Adalet Partili milletvekili tarafından Meclis’in ortasında linç edilmeye kalkılmıştı...

O linç eylemi esnasında bir gözünü kaybetmek üzere olduğunu, çok sonraları Ben Milletvekili iken isimli kitabında yazmıştı...

***

O kitapta bir şey daha yazmıştı Çetin Altan;

-“Ben hiçbir zaman milletvekili olmayı düşünmedim... Hiçbir zaman politikada önemli bir adam olmayı amaçlamadım... Yazarlığımı zenginleştirsin diye milletvekilli oldum...” diyordu...

***

Yazarlığını zenginleştirmek için milletvekilliğini aracı olarak kullanma fikri beni derinden etkilemişti...

Türkiye gibi, az gelişmiş ülkelerde insanlar, “yazarlığı geliştirmek için milletvekili değil, milletvekili olabilmek için köşe yazarı olmaya çalışırlardı...”

Haberin Devamı

***

Milletvekili olmak “önemli adam” olmak demekti...

Yazar olmak ise “varolmak...”

Çetin Altan’ın deyimiyle; biri etre -yani olmak- öteki ise avoir -yani sahip olmak- anlamına gelirdi...

Çetin Altan; bu ülkede “olmak yerine sahip olmanın, yaratıcılık yerine önemli kişi görünmenin” makbul olduğunu söylüyordu...

O ise bir yazın sanatçısıydı...

-“Milletvekilliği bitince rahatladım...” diyordu...

-“Milletvekilliği dönemi çaktırmadan, yazılarıma yaradı... Benim için önemli olan onlardı...”

*****

DARBE GÜNLERİNDE ÇETİN ALTAN...

O sıralarda, 12 Mart darbesinin, sol dünyalar ve bayrak isimler üzerinde yarattığı tahribatın farkında değildim...

Ben 78 kuşağıydım...

Solculukla zaten 75-76 yıllarında tanışmaya başlamıştım...

Çetin Altan, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarları, yazılarını da aşan şöhretlerinden tanıyordum...

***

Arkasından üniversitede bir de Siyasal’a girince, sosyalist yazar, ilerici akademisyen, devrimci sanatçı üçgeninin “romantik protest ve sosyalist havasında” “Kahrolsun Faşizm” diyerek yürüdüğümü zannediyordum...

Haberin Devamı

Çok uzun yıllar sonra; “sosyalist hareketin 12 Mart darbesi esnasında fena halde belinin kırıldığını, teker teker içeri alınan sosyalist yazarların; içeri alınmakla kalmayıp, ruhlarının diri kalamayacağı bir psikolojik işkence tezgahından geçirilerek çıktıklarını fark etmemiştim...”

***

Çetin Altan; iki yıl içeride kaldığı, parlamentoda linç edilmeye çalışıldığı, gözünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bu dönemden, kimseden beklenmeyecek ölçüde “yenilenerek ve tazelenerek” çıkmıştı...

12 Eylül 1980 darbesini izleyen günlerde, evimizin esas gazetesi olan Milliyet gazetesinde yazmaya başladı...

Köşesinin adı; Şeytanın Gör dediği idi...

*****

Milletvekili olmak için yazar değil... Yazarlığını zenginleştirmek için milletvekili olan adam...

DANS ETMENİN ÖNEMİNİ YAZAN SOSYALİST YAZAR...

Oyıllarda ben de, “gidilen yolun, şiddetten başka bir şeyi çağırmayan, kandan ibaret bir hesaplaşmanın, zavallı bir tezahürü olduğunu anlamış; kendime bir çıkış arıyordum...”

Haberin Devamı

12 Eylül darbesinin en ağır en şiddetli günleriydi... Çetin Altan kendisinden beklenmedik şekilde;

“Türkiye’nin Batı’lı anlamda çağdaş ve demokratik bir ülke olabilmesi için, kadın meselesini halletmesi gerektiğini, köylerde tenis kortları açılmasını, erkek erkeğe kahveler yerine kadınlı erkekli kafelerin oluşturulması gerektiğini” yazıyordu...

***

Bir gün daha da ileri gidiyor ve Florya’daki İskender kebapçısında; beraberindeki hanım arkadaşıyla dans etmeye kalktığını, şef ve garsonların “büyük bir hırtlıkla”, üstadın iki satır dans etmesine izin vermediklerini belirtiyor;

“Dans insan vücudunun kanatlanmasıdır...” diyordu...

***

Sosyalist bir yazardan beklenmeyecek ölçüde, “batılı kapitalist dünyaların estetiğini kutsayan, Türkiye’nin sorunu ‘kadınsız toplum’ olmasına bağlayan,” yepyeni bir yaklaşımdı bu...

Sabahı zor ediyordum... O günkü Çetin Altan yazısını okuyabilmek için... Saat sabahın 7.30’da kapıcı gazeteyi eve bırakır bırakmaz, ilk yaptığım şey Çetin Altan’ı okumaktı...

Haberin Devamı

*****

“TÜRKİYE BİR MESLEKSİZLER ÜLKESİDİR...”

“Türkiye mesleksiz bir toplumdur... Mesleği olmayanlar, evrensel standartlarda bir zanaatı olmayanlar, ‘her işi yaparım abi’ diye ortalıkta dolaşanların ülkesinde, demokrasi ve çağdaşlık olmaz” diyordu...

***

Mülkiye’nin gazetecilik okulunun, ikinci sınıfındaydım... Ölümlerden, işkencelerden, silahlı çatışmalardan gelen ezilmiş bir kuşağın, kendisine bir yol ve seveceği meslek bulmaya çalışan bir genciydim...

Kolej’liydim; Atatürk’e özel bir sevgim vardı... Batılı dünyalara karşı, içimde doğal bir sempati, empati ve sevgiyle büyütülmüştüm...

***

Çetin Altan gibi; adı bayrak olmuş sosyalist bir yazarın, batılı çağdaş toplumların estetiğini ve kültürel değerlerini kutsaması, o estetiği demokrasinin vazgeçilmez koşulu sayması, kadın meselesine dokunması, dans üzerine sayfalarca yazması, beni bir mıknatıs gücüyle, yazarın etki alanına çekiyordu...

Hayatımın yeni kimyasını belirleyecek günler o günlerde başlıyordu...

YARIN; ÇETİN ALTAN VE TÜRK SOLU...

DİĞER YENİ YAZILAR