Dün yılın ilk karı, yine yılbaşı gününe denk düşecek şekilde yağmaya başlıyor İstanbul’a...
Kar geliyor, çocuklar seviniyor;
İstanbul’a nihayet kış geldiğini;
Dün lapa lapa yağan karıyla... Fırtınası ve tipisiyle...
Buzlanan yolları, kayan arabalarıyla...
Yollarda kalmaktan korkup, ürkek adımlarla evlerine gitmeye çalışan insanlarıyla tescilliyor...
***
Romantik bir şey var yağan karda...
Lapa lapa yağıyor...
Deniz alabora oluyor...
Dalgalar yükseliyor, kıyılara vuruyor, kıyılardan taşıyor...
Deniz ve boğaz bir o yana bir bu yana savrulup duruyor...
Dün kızım; “baba bana kazak alsana” diyor...
Ben karın ortasında kazak istemeyeceğine hükmederek;
“kızak mı istiyorsun alırım kızım...” diyorum...
O da hemen yeni duruma adapte oluyor;
-“Baba hem kazak, hem kızak al bana...”
***
Kızakla nerede kayacağını düşünmeye başlıyorum...
Amerikan Pazarı’ndan alınan ilk kızağım geliyor gözümün önüne...
O küçük kızağı, evin önündeki yokuştan aşağı nasıl kaydırdığımı düşünüyorum yıllar yılı...
***
Küçük bir Amerikan kızağının; hayatıma; çocukluğuma, gençliğime nasıl damga vurduğunu, nasıl hayatımın sembollerinden biri haline geldiğini anımsıyorum...
***
Bu düşünce beni; gelmiş geçmiş en iyi sinema filmi olarak addedilen Yurttaş Kane (Citizen Kane) filmine götürüyor...
Amerika’lı milyarder işadamı Charles Foster Kane’in son sözü olan “rose bud” geliyor aklıma...
Rose Bud’ın ne olduğunu bulmaya çalışan varisler; gonca gül anlamına gelen Rose Bud’ın gerçekte nasıl bir hazine olduğunu anlamaya çalışan mirasçılar geliyor gözlerimin önüne...
Sonra “Yurttaş Kane ve Rose Bud” yazıma gidiyor ellerim...
O yazıyı çıkartıyorum, bilgisayarın dosyalarından...
MİLYARDER İŞADAMININ ÖLÜRKEN SÖYLEDİĞİ SÖZCÜK...
Charles Foster Kane öldüğünde ortalık birbirine giriyor...
Foster Kane, inanılmaz serveti, gücü, ilişkiler ağı olan bir adam...
Amerikan toplumsal yaşamının en zirvelerinde, güç, para, servet, medya ve iş dünyasının labirentlerinde ülkeyi yöneten karar verici elitin en önemli isimlerinden...
***
Hayatından geçen değişik kadınların albenisinde yaşadığı hayat insanlara ‘sihirli ve muhteşem’ görünüyor...
Charles Foster Kane, yaşama aniden veda etmeden, ölümünden hemen önce sayıklarcasına son bir söz söylüyor:
-“Rosebud...”
***
İngilizce’de rosebud ‘gonca gül’ anlamına geliyor...
Milyarder işadamının, yakınları, servetini yöneten profesyonelleri, gazeteciler, dedektifler “gonca gül” demek olan rosebud’ın ne anlama geldiğini bulabilmek için kolları sıvıyorlar...
***
‘Rosebud’ın anlamı, Amerikan iş dünyasının sihrini açığa çıkartacak bir ifşaat, Charles Foster Kane’in kişisel yaşamının kara kutusunu ortaya dökecek bir itiraf, kuytuda kalmış bir “saklı”nın varlığını ispat edecek bir anahtar olabilir diye düşünüyorlar...
***
Jerry Thompson bir gazeteci...
Foster Kane; aniden ölürken “rosebud” diye sayıklıyor...
‘Gonca gül...’
Neyin nesi bu gonca gül?..
Ölümün arkasında varolan bilinmeyen bir nedenin şifre sözcüğü mü?..
Gizli kalmış bir aşkın, ‘şifre kodu’ mu?..
Bilinmeyen bir sevgiliye ‘sadece kendisinin seslendiği bir aşk sözcüğü mü?..’
Yoksa Amerikan siyasetinin ve iş dünyasının gizli kodlarını açığa çıkartacak bir “skandalın”, ölürken ifşa edilmeye hazırlanılmış tek kanıtı mı?..
Ya da gizli bir hazinenin saklı tutulan adı mı?..
***
Thompson aile yakınlarından başlayarak herkesle görüşüyor...
Ne yapıp edip ‘gonca gül’ün yani ‘rosebud’ın anlamını bulmaya kendini adıyor...
Orson Welles; senaryosuyla Oscar aldığı, tarihin gelmiş geçmiş en iyi filmi Yurttaş Kane’de (Citizen Kane) Amerika’da dönemin en ünlü medya patronu milyarder işadamı Willam Hearst’ün hayatını anlatıyor...
9 dalda Oscar’a aday gösterilen filmin, Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından tarihi, kültürel ve estetik değerler açısından önemli filmler kategorisine alınarak ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar veriliyor...
***
Film gazeteci Thompson’un; milyarder işadamı Kane’in hayatındaki ‘Gonca Gül’ün şifresini çözmeye çalışmasıyla, bunun için dedektiflikten, gazeteciliğe her yolu denemesiyle geçiyor...
Orson Welles milyarder işadamının ağzından dökülen şifre sözcükten harekete geçerek, onun hayatının sırlarına doğru maceralı bir yolculuğa çıkıyor...
***
Gazeteci Thompson uğraşlarına
rağmen, bir türlü bulamıyor ‘Rosebud’ın yani Gonca Gül’ün gerçekte ne anlama geldiğini?..
Ne iş dünyasının grift ilişkilerinde, ne aşk dünyasının sihirli sözcüklerinde, ne ailesinde, ne sevgilisinde, ne evinde, ne barkında, ne bankasında, ne kasasında ‘rosebud’dan eser bulunamıyor...
***
Filmin sonunda tesadüf eseri ‘rosebud’ın milyarder işadamı için taşıdığı ‘büyük anlam’ ortaya çıkıyor...
Rosebud’ın (gonca gül), milyarder işadamı Charles Foster Kane’in “çocukken üzerinde kaydığı kızağın adı” olduğu ortaya çıkıyor...
***
Milyarder işadamının ölürken aklına gelen tek şey, çocukluğunda kaydığı kızak oluyor...
Onca şatafattan, paradan, servetten gaddarlıktan ve maceradan arta kalan tek şey “çocukluğunda kaydığı kızak“, milyarder işadamının...
Milyarder Kane onu hatırlayarak, ona ve çocukluğuna özlem duyarak ölüyor...
YILIN İLK KARI; YA DA KARDA AŞKIN İLK GÜNÜ...
Yazıyı okuyorum; üç yıl öncesinde yine bugünlerde yılın ilk karı yazısına takılıp kalıyorum...
“Yılın ilk karı, ya da karda aşkın ilk günü” yazının başlığı...
***
“Sabah gün ağırırken Boğaz’ın derin sularını coşturan tipiyi gördüm...
Deniz “nehir sularına çalan bulanık rengine” bürünmekteydi...
Kar geliyordu...
Dışarda ayaz vardı...
Sulu yağıyor görünüyor, yağmur var gibi gözüküyordu...
Oysa kar yağıyordu...
Yürürken ellerim donmaya başladı...
Koşarken nefesim...
Kahve sıcacıktı...
Uzun zamandır hiç olmadığı kadar...
***
Acaba aşk, karın lapa lapa yağdığı, kahvenin sımsıcak tadını hissettiğiniz, ciğerlerinize işleyen soğukta mı daha güzeldi?..
Bilemiyorum...
Dün İstanbul’a kar yağdı...
Mevsimin ilk karı...
Dondurucu bir soğukta bir saatten fazla bir süre koştum ve yürüdüm...
***
İçimi, ciğerlerimi ve beynimi açmaya çalışırken o dondurucu soğukta, kalbimin açıldığını hissettim...
Dondurucu soğukta, esen tipide, sımsıcak bir hava vardı kafelerin içinde ve arabanın radyosundan yayılan müzikte...
***
Karda Aşk; yaz aşklarının deli dolu kavgacı şehvetinden çok farklı tınılar taşıyor...
“Karda aşk” sevişirken şehvetin ortasında bir sıcaklık sunar kahramanlarına...
Dün kar yağdı İstanbul’a ilk kez...
Yılın ilk karı ya da “Karda Aşkın ilk günüydü” dün...”