“Dışarıda kar ve tipi var...
Aşıksan sevgilinle beraber olmanın planını yapacaksın...
Mırıl mırıl öpüşe sevişe sevgiliyi yudumlayacaksın...
Orgazmı tadacaksın...
Sevişip, acıktığında;
Dünyanın en lezzetli yemeğini yiyeceksin...
***
Sevgiliyle beraber pişirip...
Beraber yediğin;
Beraberlikten sonraki ilk yemek...
Sana Amerikan filmlerindeki aşık çiftleri hatırlatacak...
***
Onlara benzemenin keyfini yaşarken...
Özendiğinin hayatın gelmesi; mutlu edecek seni...
Hayatın kahramanı olmak keyif verecek...
Kendi filminin kahramanlığına terfi edeceksin...
***
Kadınsan;
Sevdiğin erkeğin gömleğini giyeceksin...
Üstündeki gömlek beraberliğin...
Yakınlığın, aşkın ve sevişmenin...
Biraz önce erkeği içine almanın vermiş olduğu bütünlüğün;
Bir erkeğe gömleğini giyecek kadar güvenmenin...
Ve daha önemlisi ona duyduğun bir nevi aidiyetin sembolü olacak...
O sembolde filmlerde izlediğin kahramanlarla özdeşleşecek...
Kendini “kadın” gibi hissedeceksin...
***
Erkeksen;
Sevgilinin giydiği gömlekte “erkekliğini” göreceksin...
Sevdiğin kadının gömleğini giymesindeki incelik erkekliğini okşayacak...
Sana usul usul özgüven aşılayacak...
Karizma sunacak...
Ruhunu huzura kavuşturacak...
İçini barıştıracak...
***
Sevilmenin hazzında...
Beğenilmenin gururunda;
Erkekliğin tavan yapacak...
Birlikte hazırlanan bir yemek;
Yapılan bir omlet ve kızarmış ekmek...
Aşkınızı abideleştirecek...
Resim haline getirecek...
İçilen bir kadeh kırmızı şarap... Resimdeki armoniyi estetikleştirecek...”
Dışarıda kar var...
İçeride sevgiliyle mahsur kaldınız...
Hayatın dışarıda değil,
Esasen içeride yaşandığını işte o an fark edeceksiniz...”
(Karda Mahsur yazısının, her yıl bir yenilediğim hali...)
‘NEŞENİZİ KONTROL ALTINA ALMAYIN...’
“Amaçlarınıza, hedefleriniz ve hayallerinize giden yolda keyif alın...
Kontrol altına alınmayan bir neşenin önemini unutmayın...
Yaşayan şeylerdeki muazzam güzelliği gözardı etmeyin...
***
Bugün şu an, siz ve ben bir hediyeyi paylaşıyoruz...
Heyecanlı, meraklı ve neşeli kalın...
İşinize odaklanın ve karşılık beklemeden verin...
Bunun yanı sıra yolunuz üzerinde harika zamanlar geçirin...
Çünkü hayatınız kutlanması gereken bir hazinedir...”
Robin Sharma...
YILBAŞINI ŞÜKREDEREK GEÇİRECEĞİM...
Önceleri; öylesine söylenmiş fazla geçerliliği olmayan palavradan bir tekerleme sanırdım...
-“Yılbaşına nasıl girerseniz... Yeni yılınız da öyle geçer...” derlerdi...
Oysa lafın, pek de palavra bir söz olmadığını, önemli gerçekleri ihtiva ettiğini zamanla anladım...
***
2009 yılına girerken eşim hamileydi...
Yeni yıla çok mutlu, umutlu ama zor girdim...
2009 yılı çok mutlu, umutlu, ama bir o kadar da zor geçti...
2010 yılına, bir arkadaşımın gecemi mahveden bir esprisiyle çok kötü bir halet-i ruhiyede girdim...
2010; yılbaşı gecesi gibi hayatımın en zor ve kötü olaylarıyla karşı karşıya kaldığım yılı oldu...
Yılbaşı gecesi yaşadıklarım mı olayları tetiklemişti; yoksa bu olayları yaşayacaktım da yılbaşı gecesi bunun haberciliğine mi soyunmuştu bilmiyorum...
Sonuçta, yılbaşı gecesini andıran bir yıl geçti...
***
Yılbaşında eğleniyordunuz...
Yılbaşında eğlendiğiniz için, bütün bir yıl eğlenmiyordunuz doğal olarak... Fakat yılbaşı gecesinin ruh halindeki zikzaklar, mutluluklar, karamsarlıklar, zirveler, dipler, o yılın geneline paralel biçimde damga vuruyorlardı...
Fazlasıyla keyifli geçen yılbaşıların ardından o yıl, genelde keyifli olaylarla, keyifli saadetlerle, olumsuzun ağır basmadığı zamanlarla geçiyordu...
***
Buna karşın eğlenmeye çalıştığınız yılbaşı eğlencesinin içinde bile canınızı sıkan şeyler oluyorsa, o yıl canınızın sıkılacağı olaylara delalet ediyordu yaşadıklarınız...
***
Bunlara fazla bir etkide bulunmak mümkün değildi...
Fakat esasen değişen önemli bir yılbaşı ritüelim vardı artık...
Yılbaşı gecesi, eğlence sürerken, masada havaya girerken; bir sonraki yılın hedefleri, amaçları, işleri de akıllara gelirdi eskiden ara ara...
Kararlar alınır, uygulamaların eskizleri çıkarılır, bir mental hazırlık yapılırdı...
Artık yılbaşılarda her şeyden önce “şükür hissi” geliyor bana...
Bu gece da öyle olacak...
Teşekkür edeceğim...
Şükredeceğim...
Yaşadıklarıma...
Kazanımlarıma...
Kuşaklar öncesinden başlayarak aileme... Çocuklarıma...
Yakınlarıma... Bana bugünleri gösteren Allah’a...
***
Sonra, mutluluğunun resmini eskizler halinde yapmaya çalışacağım...
Nazım’ın; “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?..” dediği gibi...
Ben de mutluluğun resmini yapmaya çalışacağım ailemle...
Anı yaşamaya, anı hissetmeye, anı mutlu kılmaya çalışacağım...
Bu yılbaşı şükretmeye çalışacağım...
Başka bir şey yapmak gelmiyor fazlaca içimden...
Çünkü “şükür”; aslında her şeyden de fazlası demek...