İlk erkeğini ablasına kaptıran bir genç kız...

İsmi Elsa’ydı...

Moskova’da doğmuştu...

Mimarlık okumuştu...

Şiiri çok seviyordu...

Kendisine birgün; 20. yüzyılın en ünlü ve en muhteşem aşk dizeleri yazılacaktı...

Ama o bu gerçeği henüz bilmiyordu...

Gençti ve bir Rus şaire aşık olmuştu o sıralarda...

***

Şiirlerine ve kendisine aşık olduğu şairin adı Vladimir Mayakovski’ydi...

Mayakovski’yle güzel günler geçiriyor, mutlu görünüyordu... Bir gün şairi ablası Lilia ve kocasıyla tanıştırdı... Ablası tanıştırıldığı gün; kız kardeşine “Sakın onu kendi şiirlerini bize okutturmaya kalkma” diye uyarmıştı...

***

Ama Elsa ablasını dinlemedi... Maya- kovski’nin yanında olmasından gurur duyuyordu ve şairden; şiirlerini ablasının ve kocasının önünde okumasını istedi... Mayakovski; şiirlerini okumaya başladığında, ablası Lilia şaire aşık olmuştu bile...

***

Çocukluğundan beri; hayatı boyunca hep gölgesinde kaldığını hissetmişti ablasının Elsa... Sonunda şair sevgilisini de elinden almıştı ablası Lilia işte...

Yıkılmıştı Elsa...

Vladamir Mayakovski; 37 yaşında intihar edene kadar, ablasıyla aşk yaşadı...

Haberin Devamı

Ablasının kocası bu duruma ses çıkarmadı...

Elsa ise genç kızlık aşkının ablası tarafından elinden alınmasını hiçbir zaman hazmedemedi...

***

Bu ağır tokatın arkasından, Rusya’da bulunan bir Fransız subayla evlendi ve bir süre sonra Paris’e yerleşti...

Kısa bir süre sonra kocasıyla olamayacağını anlayarak ayrıldı...

O çok daha başka bir dünyayı edebiyatın şiirlerle, şairlerle renkli dünyasını arzuluyordu...

Paris’te erkeklerin bitmek bilmeyen ilgisi altında yaşamaya başladı...

Ancak bir taraftan da aklı hala ablasında kalmıştı... Şöyle yazıyordu Paris'ten Rusya'ya ablasına gönderdiği mektubunda;

***

“Şu anda bana aşık olan ve bundan vazgeçmeye hiç niyeti olmayan üç erkek var hayatımda...

Birisi (Slovsky isimli) bir eleştirmen... Bana adeta yapışmış durumda...

Öyle ki onu artık günlük hayatımın dekorunun en ilginç parçası olarak görüyorum... Bana her gün bir veya iki mektup yazıyor...

***

İkincisi bana sürekli çiçekler gönderiyor... Fakat gittikçe melankolikleşmiş halde...

Haberin Devamı

Üçüncüsü bütün dertlerimle bana kucak açacağını söylüyor... Bu içlerinde en soğukkanlı ve kurnaz olanı...”

***

Hayatı boyunca gölgesinde kaldığı ablasından "kendisine ilgisini esirgemeyen erkekleri" anlatarak derinden derine bir intikam alıyordu...

Yaşamı boyunca gölgesinde kaldığını düşündüğü ablasının genç kızlık aşkını elinden alması, Elsa'nın üzerinde onulmaz gönül yaraları açmış; onu doymak bilmeyen bir “ilgi oburu” haline getirmişti...

GENÇ KADININ ÜNLÜ AŞK ŞAİRİ ARAGON'LA KARŞILAŞTIĞI AN...

Dünyanın o en güzel aşk şiirlerini ona yazacak olan Aragon’un elbette bunlardan haberi yoktu Montparnasse’daki o cafe’de karşılaştıklarında genç kadından etkilendi...

***

Sevdiği, aşık olduğu, taptığı kadınla 42 yıllık beraberliklerinin başladığı yere gittiğimde, cafe-bar’la restoranın iki ayrı bölme olduğunu görmüştüm...

Kuyrukta en az yarım saat sıra beklemeden restoranda kimseleri masaya almıyordu...

Ama cafe-bar’da rahat oturuluyordu ve her daim bir iki masa bulmak mümkündü...

***

Haberin Devamı

Geniş Montparnasse Bulvarı’na bakan, manzaralı ve güzel konuşlanmış boydan boya camekan kaplı bir Paris cafe-restoranıydı La Coupole...

Onlar ilk kez burada karşılaşmışlardı...

Andre Thirion genç kadının; ünlü şair Aragon'un ilgisini çekmek için büyük çaba harcadığını yazıyordu:

***

"Montparnasse'da La Coupole'de oturan kısa boylu, kızıl saçlı, dar bluzlu, ne güzel ne çirkin, yüz hatları ciddi, fazlasıyla girişken, hatta yapışkan bir kadındı Elsa...

Kadın bu parlak ve züppe yazarı (Aragon'a o sırada 'züppe yazar' sıfatı yapıştırılmıştı); tavlayabilmek için Makyavelist bir strateji geliştirdi...

Onu Mayakovski'nin onuruna düzenlenen bir akşam yemeğinde patavatsızca tahrik etti...

Onu önce kadın arkadaşlarından kopardı...

Sonra da gerçeküstücü gruptaki arkadaşlarından..."

***

Aragon'u tahrik ettiği yemek; Mayakovski'nin onuruna verilen bir akşam yemeğiydi... Ne ilginç tesadüftür ki Mayakovski; ablasının elinden aldığı ve unutamadığı ilk şair aşkıydı Elsa'nın...

Aragon'u; "ablası tarafından elinden alınan ilk aşkı Mayakovski'nin onuruna verilen yemekte tahrik etmiş ve kendisine aşık olmasını sağlamıştı..." Bir kadının "onulmaz yarasının, nasıl muhteşem bir kadınsı zafere dönüştüğü andı bu an..."

Haberin Devamı

***

Günlüğüne şöyle yazacaktı sonraları; bu anı anlatırcasına...

“Ablamla ne ilginç bir kaderimiz var...

Tarih ikimize de birer şairi reva gördü...”

***

Yaşarken Mayakovski’yi ablasına karşı kaybetmişti ama tarih Aragon’un Elsa’ya yazdığı şiirlerle donanacaktı...

“Bir gün bu dizeler Elsa” şiirinde diyordu ki Aragon:

“Bilecekler ki bir gün bu dizeler Elsa

Adın kopartılıp atılamaz bu evrenden

Ve senin heykelini yapacaklar etten sözcüklerle...”

"MUTLU AŞK YOKTUR" DİZESİNİN YAZILIŞI...

Elsa tüm bunlara karşı mutlu olmadı...

Fransız edebiyatının en önemli isimlerinden Aragon, sevdiği ve taptığı kadına bunları yazıyor, onu dizelerde ölümsüzleştiriyor, ama Elsa hala mutlu olmadığını söylüyordu... O kadar ki kendisi de yazar olarak Le Prix Goncourt’u aldığında şöyle diyecekti:

“Ben yazar değilim... Sadece mutsuzluğu anlatan mutsuz bir kadınım...”

***

Elsa nasıl mutlu edilecekti?..

Aragon ne yapmalıydı onu mutlu edebilmek için?.. Kadının içindeki onulmaz yaralar, nasıl bir ilginin ve sevginin merkezinde yumuşayacak, dağılacaktı?..

Bu soruların yanıtlarını Aragon hayatı boyunca bulamadı... Onun yerine insanlık yaşadıkça unutulmayacak dizeleri yazdı...

"Mutlu Aşk Yoktur..."

***

"Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye...

Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek... En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek... Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek...

Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine...

Mutlu aşk yoktur..."

KADIN ÖLÜNCE...

Aragon’la Elsa 42 yıl beraber yaşadılar...

Elsa için Paris yakınlarında bir değirmen satın almıştı Aragon...

O değirmen eve; Nazım Hikmet'ten, Piccaso'ya, Pablo Neruda'dan, Abidin Dino'ya kadar dünyanın en ünlü edebiyatçıları, ressamları, sanatçıları geldi... Sonra Elsa 1970 yılında bir gün kalp krizi geçirerek öldü... Değirmendeki evde, Aragon yalnız kaldı...

***

Kadınını özlüyordu...

Kadını olmadan yapamadığını hissediyordu... Bir gün odasında, açılmamış bir çekmeceyi açtı Aragon...

Muhtemelen karısından kalan yeni birşeyler arıyordu özlemini gidermek için...

Bulduğu listeyi görünce hayretten küçük dilini yutacakmış gibi oldu... Ayakta sallandı...

Sonra olduğu yere çöktü...

***

Karısının tuttuğu listede çevrelerinde bulunan ve bulunmayan birçok erkeğin ismi vardı... Notlardan, bu erkeklerin Elsa’nın beraber olduğu ve beraber olmayı düşündüğü kişiler olduğu anlaşılıyordu...

***

Karısı değirmenin bahçesinde asırlık bir ağacın yanındaki mezarında yatıyordu...

O da öldüğünde onun yanında yatmayı vasiyet etmişti...

Elsa yaşamadığı için, ona listeyi soramıyordu...

Ona “Nedir bunlar” diyemiyordu...

Öfkenemiyordu, kızamıyordu, hayatta yaşadıklarını nereye koyacağını bilemiyordu...

Elsa’nın günlüğündeki cümleye baktı Aragon:

-“Herkes beni sevsin...

Bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum...”

AŞKIN VEDASI...

"Mutlu aşk yoktur..."

Tarihe geçen bu dizeleri yazan şairin hayatındaki aşk, ölürken ona mutluluk getirmemişti...

Mezar taşlarına şöyle yazılmasını istedi Aragon:

“Ölüler savunmasızdır... Ama ümit ediyoruz ki kitaplarımız bizi savunacak...”

Kısa bir süre sonra dayanamadı ve öldü...

Vasisi yazar ve şair Jean Ristat Aragon'un "Elsa'nın günlüğünü bulduğu anları" şöyle anlatır:

***

-"Elsa'nın ölümünden sonraydı...

Aragon'u Elsa'nın notlarını, kağıtlarını karıştırırken gördüm...

Elsa'nın çalışma odasında bazı belgeler bulmuştu... Elsa kendisine aşık erkeklerin listesini bırakmıştı ona...

Aragon'un bunları gördüğünde ayakları üstünde nasıl sallandığına tanık oldum...

Sonra o listeyi yırttı...

Onu yırtarken gördüm..."

***

Şöyle söylemişti "Mutlu Aşk Yoktur" dizelerini nasıl yazdığını anlatırken Aragon;

-"Gerçekte mutlu aşkın olup olmayacağı değil bu şiirde işlenen... Mutlu çiftin olup olmayacağıdır...

Kadın-erkek birlikteliğini, erkeğin ve kadının en yüce şekli olarak düşünüyorum...

Umarım gelecek günler kadın-erkek çiftine mutluluk getirecektir...”

***

Elsa ise kendi hayatından önemli kesitlerin olduğu Beyaz At isimli yapıtında şöyle diyecekti:

-"İyi ve şevkatli biriydim ben...

Ama herkes beni kendisi için seviyordu...

Hiç kimse hiçbir zaman acımadı bana...

Hakkımda bir şeyler öğrenmek istemedi...

Ne annem...

Ne kız kardeşim...

Ne kocam...

Ne köpeğim..."

(20 Mart 2010 tarihli köşe yazım ile Dahiler ve Aşkları kitabı kaynak alınmıştır...)

DİĞER YENİ YAZILAR