“Hayal kurarken iyi düşün... Çünkü gün gelir gerçekleşir hepsi” demişlerdi de inanmamıştı gazeteci...
Çocukken hayalini kurduğu her şey inanılmaz bir şekilde gerçek oluyordu hayatında...
***
Arabayı tek başına kullanırken, son günlerde yaşadığı gizemli olayları düşünüyordu gazeteci...
***
Birkaç yıl önce çocukluk aşkıyla karşılaşmışlardı...
Telefonlarını vermişler, “araşırız” demişler, sonra da ara sıra görüşmüşlerdi...
***
Beraber yemekler yediklerinde, hayattan ve eski günlerden söz etmişler, ara ara uzun sohbetler etmişlerdi...
Okulun etkinliği için beraber seyahat ettiklerinde ise; eski arkadaşlıklarındaki samimiyetinin ötesinde; hiçbir duygusal dalgalanmanın olmadığını fark etmişti gazeteci...
İlk göz ağrısı için de aynı şeyler geçerliydi...
***
Gazeteci; hayatın ağır günlerini yaşıyor;
Geçmiş duygusal yolculuklara; çıkacak bir zeminde olmadığını biliyordu o günlerde...
İçinden gelmeyen hiçbir şeyi yapmazdı;
Davranışlarını tamamen oluruna bırakırdı...
***
Mazinin derinlerinde kalan bir arkadaşlığın, yarım yamalak bir çocukluk hazzının; örtülmüş izinin üzerinde, hayatın getirdiklerini ve öğrettiklerini paylaşmıştı çocukluk aşkıyla...
***
Eski arkadaşlıkların, sonrasında yaşanan farklı hayatlara dayanamadığı gerçeğiyle karşılaşmışlardı bir süre sonra...
Birbirlerini arayıp sormaz olmuşlardı...
*****
İLK AŞK...
Birkaç yıl sonra hiç karşılaşmayı beklemediği bir yerde karşılaştılar gazeteciyle “ilk göz ağrısı...”
***
Karşılaşmanın; birkaç yıl önceki buluşmalar gibi olmadığını ilk anda fark etti gazeteci...
***
Başka bir duygusal düzlemin içindeydi...
Scott Fitzgerald; 1921 yılında Coliers dergisinde yayınlanan “Benjamin Button’ın Garip Hikayesi” isimli öyküsünde, hayatını; yaşlı doğup çocukluğuna doğru tersten yaşayan Benjamin Button’ın garip hayatını anlatır...
***
Gazeteci; son yıllarda günlük hayatını devam ettirirken, bir yandan da adım adım çocukluğuna doğru yolculuğa başlıyordu...
Önce 20’li yaşlarını...
Sonra ortaokul ve lise yıllarını bir kez daha yaşamış; Şimdi çocukluğuna doğru sihirli bir yolculuğa çıkmıştı...
*****
BENZİNCİ BİR FUTBOL SAHASIYDI!..
“Hayal kurarken aman dikkat edin” demişti bilge;
- “Hayal ettikleriniz bir bir gerçekleşir sonra...”
***
Arabada giderken; çocukken denize girdiği noktaları işaretledi bir bir...
Şurada ilk kez denize girmişti...
Şurada, plaj vardı; ayakları yere basarak yüzmeyi denemişti...
Şurada; deniz boyu geçiyordu, ayakları yere değmeden akıntının ortasında yüzmeyi öğrenmek zorundaydı...
Şurada cup diye onu denize atmışlardı... Soğuk, dalgalı, akıntılı suların ortasına...
Noktaları birer birer beyninde senaryolaştırıyor; yaşadığı ilk anları gözünde filmleştiriyordu...
***
Eski futbol sahasından geçerken, bir an duraksadı... -“Çocuklar size her geldiğimizde meyve suyu ve kol getireceğiz...” diyen adamlar gözünün önüne geldi...
-“Ne güzel...” demişti bütün çocuklar...
-“Siz hep gelin bu arsaya...”
***
-“Depoyu doldursana...” dedi gazeteci benzin dolduran gence... -”Sen kaç yıldır burada çalışıyorsun”...
-“30 yıl oldu...” dedi benzinci...
- “Elli yıl önce burası arsaydı... Biz top oynardık burada...
Sonra büyük adamlar geldi... Bize kola ve meyva suyu ikram ettiler...
Hep veririz size meyva suyu ve kola dediler... Yeter ki biz burda rahat çalışalım... Siz olay çıkarmayın...
O günlerde futbol oynadığımız arsamızı elimizden alacaklarını, burasını benzinci yapacaklarını anlamamıştık...” dedi gazeteci...
-“Anladığımızda iş işten geçmişti...
O arsa bu benzinciydi... Biliyor muydun bunu?..”
***
-“Buraların bütün tarihini biliyordum...” dedi benzinci... -”Ama bunu bilmiyordum, yetişemedim... Ne zaman demiştin abi?..” -”50 yıl önce...” diye cevap verdi gazeteci...
*****
13 YAŞINDA ÇOCUK VE BAŞINA GELENLER...
“Hayallerini kurarken; dikkatli ol...” demişti bilge... -“Gün gelir hepsi gerçekleşir... Sakın yanlış bir şeyin hayalini kurayım deme...”
***
Akşam yemeği için sofralar donatılıyordu... Stadın dışına Boğaz’ı en güzel yerinden görecek bir teras inşa edilmişti özel yemekler ve davetler için...
Yemeklerini o terasta yiyeceklerdi...
***
Yemeğin ortalarında bir yerde; gazetecinin aklına bir anda düştü o olay...
13 yaşında evden kaçmış; saatlerce yol kat ederek, şimdi yemek yediği terasın olduğu yere gelmişti...
Takımının maçını izleyecekti...
Ancak saatlerdir yolculuk yapmaktan bitap düşmüş, susuzluktan dili damağı kurumuştu...
***
Orada bir büfe vardı...
Maç günlerinde vızır vızır işleyen bir büfe... Büfenin önüne gitmiş, büfeciden bir ‘sarı’ bir de sandviç istemişti...
***
Henüz çocuk sayılırdı... Annesiyle babası çocuğun evden kaçıp üç vesayit değiştirerek stada geldiğini görseler; oracıkta kalpten giderlerdi...
***
Annesi babasının düşündükleri aklına geldiğinde içini bir korku kaplıyor; onların düşüncelerine empati yaptıkça “Ya başıma bir şey gelirse” duygusu dört bir tarafını sarıyordu...
***
Büfenin önünde sandviç ve gazoz alırken bu duygular için için kemiriyordu çocuğu...
O sırada arkasından 30-35 yaşlarında bir adamın hafifçe sürttüğünü hissetti çocuk...
Biraz öne seyirtti...
Bir daha sürtündü sanki adam...
***
Kalbi deli gibi atmaya başladı çocuğun...
Acaba adam, gerçekten taciz mi ediyordu onu, yoksa korkudan ona mı öyle gelmişti?..
Bunu bilemiyordu...
Yoksa annesinin babasının dedikleri gerçek mi oluyordu?.. Ne yapardı öyle olursa?..
***
Niye gelmişti kalkıp evden ta buralara?..
Adam onu takip edip kaçırsa, nasıl bağırır; nasıl sesini duyururdu?..
Ne yapacaktı şimdi?..
Üç araçla iki saatte gelmişti...
Nasıl dönecekti bu adam peşine takılırsa onca yolu... Kaçarcasına uzaklaşmaya çalıştı oradan büfeden çocuk...
***
Epey bir gitti; merakını yenemeyerek döndü büfeye baktı... -“Belki yanılmışımdır” diye umuyordu...
Hayır yanılmamıştı!..
Adam hala kendisine bakıyordu...
Kaçarcasına koşmaya başladı...
Motora bindi...
Motorda korka korka gitti...
Dolmuşa bindi; dolmuşta etrafındakileri süze süze gitti...
Nihayet otobüse bindi; binerken üç kez kontrol etti; kimlerin bindiğini, kimlerin indiğini... Eve gittiğinde hava kararmıştı...
***
Çocuklarının mahallede dolaştığını sanan anne baba;
-“Neredeydin?..” diye çıkıştılar çocuğa...
***
Boğaz’daki yemek ve gece muhteşem gidiyordu...
Garsonlar bir denileni iki etmiyorlardı...
O yıl takım şampiyon olmuştu...
Kulüp Başkanı alabildiğine mutluydu...
“Abi” diye hatip ettiği gazetecinin yanına oturmuş; kulübün durumunu konuşuyordu...
***
Boğaz ışıl ışıldı... Muhteşem bir manzara, ılık bir rüzgar, tatlı bir esinti ve siyah beyaz renklerle süslü masalar; başarının keyfini sürüyordu... Gazetecinin aklı yemek yediği terasın tam altına denk düşen büfedeydi...
Büfenin önünden koşarcasına kaçan 13 yaşındaki çocuk aklından bir türlü gitmek bilmiyordu...