Gazetecilik

Dört yıl önce Şubat’ın 29 çektiği bir kış gününde yazıyorum aşağıdaki yazıyı...

-“Bizim genetik ‘ibret’imiz oğlum” başlığını taşıyor yazı;

-“Bundan sonra gazetecilikten uzak durmaktır...” diye devam ediyor...

***

Dört yıl önce, çevremde, gazetecilik mesleği kisvesi altında, gazetecilik üzerinden yapılan “derin savaşların”, iktidar mücadelelerinin, ‘devleti ele geçirme girişimlerinin’, ‘uluslararası algı yönetme kampanyalarının’ varlığını hissetsem de gazeteciliğin her alanına böylesine egemen olduğunu bilmiyorum...

***

O sıralarda 32 yıllık gazetecilik deneyimim sonunda “farkında olmadığım gerçeklere karşın, babasının yazı yazmasına özenen 2.5 yaşındaki oğluma ‘genetik ‘ibret’imiz gazetecilikten uzak durmaktır oğlum’ diyorum...”

***

Dün akşam yazıyı okurken; nice derin operasyonu bilmeden yazdığım yazının, artan güncelliği karşısında şok oluyorum...

BİZİM GENETİK “İBRET”İMİZ; OĞLUM BUNDAN SONRA GAZETECİLİKTEN UZAK DURMAKTIR...”(2)

“Sabah fırtına vardı İstanbul’da…

Rüzgar, yağmur karışmıştı birbirine…

Haberin Devamı

Köpük köpüktü deniz…

Huzursuz biçimde…

Oğlum yavaş yavaş bir davranış modeli geliştiriyor…

Babasını taklit ediyor…

***

İki buçuk yaşına basan erkek çocuklar bunu hep yaparlar mı bilmiyorum…

Babalarını taklit mi ederler hep?

Erkek çocuğum olmadı daha önce, ki bileyim kıyaslayayım…

***

Çocuk olayına ne kadar da uzaktım ki ben yıllar boyu…

Atina günlerimden bu yana, çocuklarım dediğim insanlar, benimle çalışan yüzlerce gazeteci ve muhabirdi…

***

Ben onlara “çocuklarım” diye hitap ederdim… “Gazeteci” yetiştirmeye adamıştım hayatımı…

“Gazeteci” olmalarını isterdim her birinin…

Haberi yakaladı mı bırakmayan…

Kimselerle “kirli çıkın ilişkilere” girmeden…

Haberin “haber değeri” dışındaki, değerleriyle haşır neşir olmadan…

Gizli kapaklı ilişkilerden uzak…

Ticari çıkarların yönlendirmesinden ırak…

Muhalifse muhalif…

Yandaşsa yanlılığını saklamayan…

Haberi şöyle veya böyle diye ayırmayan…

Gazeteciliği başkalarının hoparlörü değil, kendi bildiği, benimsediği değer yargılarının zanaatı olarak gören…

Kimselerin adamı olmadan…

Haberin Devamı

Yasalara saygısız davranmadan…

Vicdanını yanında taşıyan bir gazeteci portresi yetiştirmeye çalışırdım…

***

Bize öğretilen gazetecilik mesleği buydu…

Onu bir kuşaktan bir başka kuşağa aktarma görevi bizlere düşüyordu…

Haberin heyecanını “deli gibi” duyardım…

***

Onlara ancak salt habercilik yaparlarsa o deli heyecanı yaşayacaklarını anlatırdım…

Kasetler fırlatılırdı, iyi olmamışsa prodüksiyon…

Reji inlerdi abartılmışsa başlık, yanlış olmuşsa haber…

***

Bir deli heyecanı bir deli şizofreniyle yaşardı haberciler…

Kimselere özel garezi olmazdı hiç kimsenin…

Ne ki; kimselerin talimatlı ya da iteleyen yönlendirmesine de girmezdik…

***

Haber merkezinde muhafazakar kanalların en tepe görevlerinde bulunmuş arkadaşlar görev yaparlardı…

Kanını akıtsan “Atatürk” diyecek müdürlerle yan yana çalışırlardı…

Kürt olup “Kürt meselesinde radikal düşünenler” vardı…

Onların haber merkezindeki en yakın arkadaşları milliyetçi olup, Apo’yu idam etmeyenleri yerin dibine batıranlardı…

***

“Derin devlet” de var mıydı acaba haber merkezinde?

Haberin Devamı

Mutlaka bir yerlerde bir bağlantılar vardır, olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır da…

Görünürde, etkin yetkin pozisyonlarda pek kimsecikler yoktu öyle sanıyorum…

Ya da hâlâ safım öyle zannediyorum…

***

Derin ve kasvetli havalar esmezdi haber toplantılarında…

Biraz gırgır, bolca şamata…

Daha iyi haber üretimi için fırça üstüne fırça…

İlgimi bildiklerinden içine bol “futbol” sosu sürülmüş muhabbet…

Bir acayip, bir delidolu, dünya televizyonlarına mucize başarılarla geçmiş “fanatik bir gazetecilik sevdasıydı…”

***

Bu oyunun çıkarlarına uygun düşmediğini gören, gazetecilik dışı birileri bir gün düdüğü çaldılar ve oyun bitti…

Önemi yoktu…

Hayatımı değiştirdim ben de o günlerde… Yazılara geçtim…

***

Futbola girdim…

Sesi ve görüntüsü gür çıkan iki kadından, manevi ve biyolojik üç çocuk sahibi oldum… Başka bir hayata yelken açtım…

***

Fakat…

Dün sabah iki buçuk yaşındaki minik oğlum “gazeteci” gibi davranınca irkildim…

Oğlum; babasının çalışma masasının yanına geldi…

Kucağıma oturmak istedi…

Tıpkı babası gibi bilgisayarın tuşlarına vurmaya çalışıyordu…

Haberin Devamı

***

Masada ne belge varsa açıp bakıyordu…

Gazeteleri babası gibi okuyordu…

Kitapları alıp, içini açıyor, babası gibi kitapları okur gibi yapıyordu…

***

Bunları yaparken bir taraftan bana bakıp muzip muzip gülümsediğini görüyordum…

Yaptıklarını onaylamamı, onun davranışlarından gururlanmamı istiyordu…

Göz ucuyla beni süzüyordu…

***

Dün sabah oğlumu tuşlara basmaya çalışır “gazetecilik heyecanını” gördüğümde bir tuhaf oldum, kötü hissettim kendimi…

-“Seni gazeteci yapmamak için elimden gelen tüm çabayı harcayacağım yavrum” diye geçirdim içimden…

***

Başının hiçbir zaman beladan kurtulmayacağı bir gazetecilik serüvenini, salt gazeteci kalmak istemenin kimse tarafından mümkün görünmediği dipsiz girdaplar, hiç kimsenin adamı olmadan gazetecilik yapmaya çalışmanın “recm”e özne anlamına geleceği bir gazeteciliği oğlumun hayatına reva göremezdim… Yemin ettim oğlumu gazeteciliğe zinhar heves ettirmemeye…

***

Eğer hayatın bir kuantumu varsa…

Eğer yaşam olaylardan dersler çıkartarak ilerlemekse… Eğer yaşadıkların bundan sonra nasıl yaşayacağını gösteren bir “ibret”se…

Bizim genetik “ibret”imiz oğlum… Bundan sonra gazetecilikten uzak durmaktır…”

DİĞER YENİ YAZILAR