“Ego toplumsal bir fenomendir...
‘Sen’ değilsindir...
***
Ama sana toplumda bir işlev, toplumun hiyerarşisinde bir yer verir...
***
Ve bununla tatmin olduğunu fark edersen;
Gerçek benliğini bulma fırsatını kaçırırsın...
***
Her türlü keder ve üzüntünün, hiç ego aracılığıyla geldiğini fark
ettin mi?..
***
Ego seni mutlu yapmaz...
Yalnızca mutsuz yapabilir...
***
Ego cehennemdir...
Ne zaman acı çekersen, yalnızca izlemeye ve analiz etmeye çalış...
***
O zaman bir yerlerde o acının sebebinin ‘ego’ olduğunu fark edeceksin...
(Osho)
*****
GÜZEL GENÇ KIZ VE İKİ RAHİBİN HİKAYESİ...
İki Budist rahip manastıra geri dönüyorlardı...
Bir nehir geçidine ulaştılar...
Akıntı çok güçlüydü...
Bölge tepelerle dolu bir bölgeydi...
***
Nehrin hemen kenarında, birisinin karşıya geçmesi için kendisine yardım etmesini bekleyen genç ve güzel bir kız duruyordu...
Genç kız nehri tek başına geçmeye korkuyordu...
***
Rahiplerden biri yaşlı, diğeri gençti...
Yaşlı olanı ‘egonun davranış biçimi uyarınca’ önden gitmek durumundaydı...
Ego’nun davranış biçimine göre; daha yaşlı rahipler önden giderlerdi... Daha genç rahipler, daha geriden gelirlerdi...
***
Genç kız; yaşlı rahibi gördü ve ona sordu:
-“Bana yardım eder misin?.. Elimi tutar mısın?.. Korkuyorum...
Akıntı çok güçlü ve nehir derin olabilir...”
***
Yaşlı rahip gözlerini kapadı...
Buda’nın rahiplere söylediği şey buydu...
Rahiplere; bir kadın gördükleri takdirde; kadın özellikle güzelse, gözlerini kapatmalarını öğütlemişti...
***
Ancak bu uygulama şaşırtıcıydı...
Kadını zaten görmüş oluyordun...
Kadını gördükten sonra gözlerini kapatıyordun...
Baştan gözlerini kapatsan, zaten gördüğünün bir kadın, hatta güzel bir kadın olduğunu anlayamazdın...
Kadını gördükten, güzel olduğunu fark ettikten sonra, zaten ondan etkilenmiş oluyordun ve artık gözlerini kapatmanın bir anlamı da kalmıyordu...
***
Neyse...
Yaşlı rahip; genç kadını gördükten sonra gözlerini kapattı ve kadının sorusunu yanıtlamadan nehre adım attı...
Ardından ikinci ve daha genç olan rahip geldi...
Kız korkuyordu...
Ama yapabileceği bir şey yoktu...
Güneş batmaktaydı ve az sonra gece olacaktı...
***
Genç rahibe aynı soruyu sordu...
-“Lütfen elimi tutar mısınız?..
Nehir derin görünüyor ve akıntı güçlü...
Ve ben korkuyorum...”
Genç rahip güzel kadına cevap verdi:
-“Nehir derin biliyorum... Yalnızca elini tutmamın faydası olmaz...
Sen benim omuzlarıma otur ben seni diğer kıyıya taşıyayım...”
***
Manastıra ulaştıklarında yaşlı rahip genç rahibi karşısına aldı...
-“Dostum sen bir günah işledin...
Yalnızca bir kadına dokunduğunu değil, sadece onunla konuştuğunu değil, aynı zamanda onu omuzlarına aldığını bildirmek zorundayım...” dedi...
-“Sen bu manastırdan kovulmalısın... Bir rahip olmaya layık değilsin...”
***
Yaşlı rahibin bu sözleri üzerine genç rahip güldü:
-“Ben beş kilometre önce kızı bıraktım... Ama görünüşe bakılırsa, sen kızı hala omuzlarında taşıyorsun... Beş kilometre yol gittik ve sen hala o genç kızı dert ediniyorsun...”
*****
AÇGÖZLÜLÜK, ÖFKE, KISKANÇLIK VE NEFRETLE SAVAŞMA...
“Bu öyküde yaşlı rahibin yaşadığı şey neydi?..
Gerçek şuydu...
Kız güzeldi ve yaşlı rahip kendince bir fırsat kaçırmıştı...
Bundan dolayı şimdi öfke duyuyor ve kıskançlık gösteriyordu...
Cinsel arzularla doluydu...
Buna karşın genç rahip ise tamamen temizdi... O; kızı nehrin karşı tarafına geçirmiş ve kıyıya bırakmıştı...
O kadar...
Her şey geride kalmıştı onun için...
***
Açgözlülükle, öfkeyle, kıskançlıkla, nefretle asla savaşma...
Onları öldüremez, onları ezemez, onlarla savaşamazsın... Yapabileceğin tek şey onların farkında olmaktır...
Ve farkında olduğun an, hepsi kaybolur...
Işıkta karanlığın kendiliğinden kaybolduğu gibi...”
(Osho-Dönüşüm Tarotu)
*****
YAŞADIĞIM; AÇGÖZLÜLÜK, KISKANÇLIK VE NEFRET...
Osho’nun öyküsünde anlatılan; açgözlülük, öfke, kıskançlık, nefret... Hayatım boyunca benim her vesileyle karşılaştığım, yaşamı bana zindan etmeye çalışan insanların, duygu ve davranış modelleriydi...
***
Benim yaptığım her şeyi kıskanıyorlardı... Kıskandıkları için bana inanılmaz bir öfke içindeydiler...
Yaptıklarım ve kazandıklarım karşısında, önüne geçemedikleri bir açgözlülükle bana haset duyuyorlardı...
***
Beni yok etmek, meslekten ve mümkünse yaşadığımız dünyadan bütünüyle silebilmek için, “insanları tahrik ediyor; devletin en güvenilir kalması gereken istihbarat örgütünü, siyasi parti liderlerini, kamu kurumlarını, nizamlarını, organlarını manipüle ediyorlardı...”
***
Öyküdeki metafor benzeri; “yaşlı rahip türü insanlar her tarafımı sarmış”, bana kendi hırslarını, nefretlerini, kıskançlıklarını, öfkelerini, yarım kalmış arzularını ve açgözlülüklerini kusuyorlardı...
Yıllarca onlarla savaştım...
***
Ancak Osho’nun öyküsünde belirtildiği gibi, onlarla savaşarak o duyguları yok edemiyordunuz... Onlarla savaş, o duyguları yok etmiyor, tam tersine o duygulara haiz yeni Matrix’lerin ortaya çıkmasından başka hiç bir işe yaramıyordu...
***
Sonra biyolojik çocuklarım oldu ve Matrixler en büyük taarruza o zaman giriştiler...
50 yıl boyunca hayatıma azar azar gelen “açgözlü, yarım kalmış arzularla, hırs, kıskançlık öfkeyle dolu bütün Matrix’ler,” tek bir merkezden emir almışcasına topyekün üzerime geldiler...
***
O zaman her şeyin farkına varmaya ve farkındalığımı arttırmaya başladım...
Farkındalığımı arttırmanın, kimin ne yaptığını anlamanın ve anladığımı göstermenin dışında, onlara yönelik hiçbir şey yapmadım...
Fakat bu kadarı; onlara yetti... Işık görmüş karanlık gibi, teker teker yok oldular...
Kurdukları kirli planlar, açgözlü ve nefret dolu masalar dağıldı...
Görünmeyen bir güç, onların bütün yaptıklarını ellerine, gözlerine, yüzlerine bulaştırdı...
***
O zaman, “ego” denilen açgözlü, doymak bilmez şeyin sahipleri için bile nasıl bir cehennem yarattığını fark ettim...
Kıskançlık, nefret, açgözlülükle savaşılmayacağını, onun farkında olduğumuzda, üzerimizdeki bir güç tarafından onlara ışık tutularak kendiliğinden tasfiye olacağını, karanlığın ışık tutulduğunda kaybolacağını hissettim...
Bu yazıları ve bu aktarımları sizinle paylaşmamdaki temel amaç bu yaşadıklarımın sizin hayatınıza bir katkısı olabileceğini ummam... Yoksa onlarla savaşmak değil...