Dünyanın en zengin hayatları...

Dünyanın maddi açıdan en zengin hayatlarının; benim nevi şahsına münhasır, bu zenginliklerle kıyas kabul etmeyen hayatımın standartlarından “radikal bir farkı olmadığını” anlamaya başladığım adamdı Mustafa Koç...

***

Dedesi Vehbi Koç, ilk gazetecilik yıllarımda kendisiyle yaptığım bir röportajdan ve dayımın grubundaki görevinden esinlenmiş; beni birkaç kez evine davet etmişti...

Çocukluğumun geçtiği İstinye ile Yeniköy arasında Boğaz manzaralı, maddi konumuna göre çok mütevazı sayılabilecek bir apartman dairesinde otururdu Vehbi Bey...

***

O yıllarda ben de Yeniköy’de oturuyordum...

Vehbi Bey’in evini gördüğümde oldukça şaşırmış; “Hani biraz daha uğraşsam ben de böyle bir evde oturabilirdim...” demiştim...

***

Maddi yönden çok zengin olan hayatların; her şeye muktedir, sonsuz renkte, sonsuz pırıltıda, sonsuz seçenekte bir yaşam standartı sunduğu düşünülür sahiplerine...

Dışarıdan bakıldığında dev bir lunaparkın sınırsız oyuncaklar sunan albenisini taşır çok zengin hayatlar...

***

Yedikleri önünde, yemedikleri arkalarındadır...

Haberin Devamı

Hayatta her şeyi satın alabilecek kudrette ve kuvvettedirler...

Özel uçaklarıyla dünyanın dört bir tarafına seyahat edebilmekte, istedikleri gibi yaşayabilmektedirler...

Böylesine bir lüksün içinde insanın mutsuz olmaya hakkı yoktur!..

Öyle zannedilir...

***

Bense on yıl kadar, haftanın iki üç günü yan yana masalarda yemek yediğim Mustafa Koç’un hayatındaki zenginliğe hiç özenmezdim...

Kuzenim Serdar Cümbüş; Mustafa Koç’un en yakın arkadaşıydı...

İçtikleri su ayrı gitmezdi...

Beraber tatil yaparlar, beraber çalışırlar, beraber gezer tozarlardı...

***

Bu parıltılı hayatın; sağladığı yaşam standartının koordinatlarını bilirdim...

Nedense o hayatın lüksü ve şatafatı değil; stresi ve gerginliği benim gözüme batardı...

Her gün hayatlarını derinden etkiliyecek bir krizin içinde yaşarlardı...

Dışarıdan ahkam kesenler bu oyuna “power game”; ya da Türkçesiyle “güç oyunu” adını takıyorlar, dışarıdan bu oyunu çok heyecanlı buluyorlardı...

Dünyanın en zengin hayatları...

***

Oysa dışarıdan çok heyecanlı, çok çekişmeli ve çok adrenalin salgılar görünen güç oyunu, oynayan aktörler için “stres dolu, gerginlik ve negatif enerjiyle yüklü bir ateşten top gibiydi...”

Haberin Devamı

***

Nedense Mustafa Koç’u her gördüğümde içimden; “Değer mi bunca strese, gerginliğe ve huzursuzluğa?..” diye geçirirdim...

***

Çok başka bir mecrada; yıllarca bu oyunun başka yüzünü çok aktif bir şekilde oynamıştım...

Güç oyununun hayatımda ve üzerimde yarattığı gerginlik; “bana yıllar sonra o kadar gerginlikle yaşamaya değer miydi?..” sorusunu sordurmuştu...

Kazanılan paranın, keyfini hiç süremezdiniz...

Yediğin yemeğin, gittiğin ülkenin, aldığın kıyafetin, yaşamakta olduğun lüksün tadını hissetmezdiniz...

***

İçiniz hep bir huzursuzlukla kaplı; hep “şimdi ne olacak; cevap olarak siz ne yapacaksınız” sorusuyla dolu olurdu...

***

Hiçbir şeyin keyfini yaşayamazdınız...

Hayatı biraz daha rölantiye aldığımda, öğle güneşinin tadını hissetmeye başladığımda;

Mustafa Koç’un “ağır gündemle dolu yemek masasında, yemekli iş toplantılarının havasını koklar;” onu izlerken bile yorulurdum...

Haberin Devamı

***

Yediğimiz iki satırlık yemek, gittiğimiz iki memleket, giydiğimiz üç beş kıyafet için, “değer mi bunca zahmet” diye düşünürdüm...

***

Paraya para katıyor; dünyaya hükmedecek bir servete sahip oluyordunuz...

Bu doğruydu...

Ancak bütün zenginliklere sahip olsanız da yaşanacak hayat standartının “bir düzeyden sonra, gidebileceği yeni bir nokta, tatmin edebileceği bilmediğiniz bir duygu kalmıyordu ki?..”

***

Mutluluk insanın içindeydi...

Hayatı algılama biçiminde, dışındaki “şey”lere verdiği değerde, yaşamı okuma şeklinde...

Bunlarda doğru kodları yakalayan insan; zaten sonsuz zenginlikte, fazladan sağlanacak bir “mutluluk kaynağının” olmadığını görebiliyordu...

“İNSAN” MUSTAFA KOÇ...

Mustafa Koç’u her gördüğümde; samimi bir şekilde selamlaşır, birkaç cümlelik bir sohbette rastlaşır, samimi ve sıcak bir tanışıklığın, insanı keyiflendiren varoluşunda birbirimizin varlığından hoşnut bir tebessümde buluşurduk...

***

Kimseleri kırmamaya özen gösteren çelebi bir duruşu, selam verirken kimseleri kırmamaya çalışan mütevazı bir davranışı, sıcak ve samimi bir gülüşü vardı...

Haberin Devamı

Mustafa Koç çok güçlü olabilirdi...

Ancak “Benim rastladığım, sohbet ettiğim Mustafa Koç” sadece “insandı...”

***

Yakın çevresi ve sanıyorum kendisi benim “neden bu işleri erken bıraktığımı” sorguluyordu...

Bense; onun neden bu kadar stres dolu bir hayatı yaşamayı tercih ettiğini sorguluyordum...

***

Son yıllardaki röportajlarından birinde;

“Gece geç saatteki yemek yemeleri bir türlü durduramıyoruz” diye konuşuyordu...

O röportajı izlediğimde, “gece geç saatlerdeki yemek yeme düzeninin, aşırı stresle bire bir bağlantılı olduğunu” düşünmüştüm...

Eskiden aynı “alışkanlığa” ben de sahiptim...

***

Dün aniden kalp krizi geçirerek vefat ettiğini öğrendiğimde, çok sarsıldım...

Sarsıntımın bir nedeni, yakın tanıdığım bir insanın kaybıysa;

Diğer nedeni benimle aynı yaşta sayılacak bir dostun; “kalp krizi geçirdiğinde, ölüme gidişindeki hızlılık ve geri dönüşü olmayan kaderdi...”

***

“En zengin ve muktedir hayatların bile,” yaşama pamuk ipliğiyle bağlı olduğunu gösteriyordu Mustafa Koç’un ölümü...

Dün, işim, çocuklarım, ailem ve üstlendiğim sorumlulukların had safhada olduğu ve beni aşırı stresli hale getirdiği günlerden biriydi...

Mustafa’nın “ani kalp kriziyle ölümü” doğal olarak aklımdan çıkmıyordu...

Kendime “hep dikkat et...” diye telkinde bulunsam da hayat düzenimde yapmam gereken şeyler değişmiyordu...

***

Bir teselli niyetine;

“Hiç olmazsa, çocuklarım ve ailem için bunca stresi yaşıyorum... Başıma bir şey gelse de bu amaç ‘güç oyunundan’ daha sahici olur” diye geçirdim içimden...

***

Mustafa Koç’un öğle saatlerinde geldiği o yuvarlak masa gözümün önüne geliyor...

Paper Moon’un en sonundaki, en gözlerden uzak köşesindeki masa...

Onun masasının hemen yanındaki; ağaçların arasında hafif kaybolmuş kuytularda kalan masayı da ben seçerdim...

Yediğim yemek, ettiğim iki sohbet biraz gözlerden uzak kalsın diye...

Sanırım o da onun için o uzak masayı tercih ederdi dışarıda oturduğunda...

Şimdi iyice uzaklarda kaldı, o masa da Mustafa da...

Rahmet...

DİĞER YENİ YAZILAR