Annesinin ölümü ve babasının intiharından sonra, dayısı ve onun yakınları tarafından yetiştirilen bir çocuktu Yuri Jivago...
Öğrenci olarak başarılıydı ve okul yıllarının sonunda doktor oldu...
Yakışıklı ve hüzünlü bir yüzü vardı Doktor Jivago’nun...
Hüzünlü ve insanın içine işleyen bir müziği vardı Doktor Jivago filminin...
***
Hayatımı çok derinden sarsan bir aşk ilişkisinin başaktörüydü Doktor Jivago...
Asil; tatlı, anlayışlı, sevecen karısı ve çocuğuyla yaşarken; hayatın karşısına çıkardığı inanılmaz tesadüfler sonucu Lara isminde bir kadına aşık oluyordu...
Eşiyle arasında bir sorun gözükmüyordu ki, okuyucu veya izleyici Jivago’nun Lara’yla aşkını gerekçelendirebilsin...
***
Lara kötü niyetli, hınzır çıkarcı bir kadın değildi ki; kutsal aileyi yok etmek isteyen ‘öteki’ kadın imajıyla; izleyici Lara’yı lanetleyebilsin...
İçimi burkan yoğun bir hüznün dışında hiçbir çıkış yolunu bulamadığım bir filmdi Doktor Jivago...
***
Üstelik; şair ve romantik doktor; Sovyetler’deki Bolşevik Devrimi sırasında oradan oraya sürülüyor, tutuklanıyor ve Bolşevizmin kurmaya çalıştığı sistemin zorlukları altında eziliyordu...
Hüzünlü doktorun aşkı yürek burkuyordu...
Karısıyla anlayış ve sevgiye karşın, bir türlü yeşermeyen aşkı, burkulan yüreğimi iyice oksijensiz bırakıyordu...
Çocuğu Saşa’nın nahifliği, Jivago’nun aşkla; anlayış arasındaki çaresizliği, Bolşevik menşeili sürgünü, Rusya’nın dondurucu soğuğundaki hüzünlü dramı, sonu gelmez bir trajedi haline dönüştürüyordu...
***
Henüz 10 yaşındaydım filmi izlediğimde...
Filmin hüznünü hayatım boyunca; üzerimden atamadım...
Doktor Jivago’yu unutamadım...
Jivago; yani onu hayatını milyonlarca izleyiciye sunan, realize eden Omar Sharif dün öldü... Bir rolün; bir aktörün üzerinde, kendi kimliğinin fersah fersah fazlasıyla nakşolmasının, yegane örneğidir Doktor Jivago...
Filmin sonunda şehrin meydanında bir ölüm sahnesi vardı Doktor Jivago’nun...
Kalp krizi geçirir ve ölür Jivago filmin son sahnesinde...
*****
YAŞAM BOYUNCA BİR ARAYA GELEMEYEN SEVGİLİLER ÖLÜM ANINDA...
Hayatının inanılmaz tesadüflerle hep kesiştiği, fakat bir türlü tam kavuşamadığı sevgilisi Lara da, o sırada o meydandan geçer... Hayatta olduğu gibi ölümü esnasında da birkaç saniye farkla, Lara; kalp krizi geçiren Jivago’nun öldüğünü görmez... Fark etmeden kendi yoluna gitmeye devam eder...
***
Yaşam boyunca bir araya gelemeyen sevgililer, ölüm anında da birbirlerine veda edecek fırsatı bulamazlar...
Orada bile göz göze gelemezler, el ele tutuşamazlar, sevgiyle son kez ellerini birbirlerine veremezler... Jivago sevgilisinin kollarında bile son nefesini veremez...
***
Karısı zaten sürgüne gönderilmiştir...
Çoktan kocasından uzaklarda kalıvermiştir... Karısının ve sevgilisinin arasında, Bolşevik ihtilalinin ortasında 1917-1929 yılları arasında yaşadığı trajik öykünün sonunda; doktorun meydanın ortasında sonlanan yalnız ve hüzünlü ölümü; insanın içine bir hançer gibi saplanır...
***
Omar Sharif dün tıpkı Doktor Jivago gibi yıllar sonra kalp krizi geçirerek öldü...
Lara yanından geçiyor muydu o sırada bilmiyorum... Karısı sürgünden öldüğünü haber almış mıydı o konuda da fikir sahibi değilim... Kızı Saşa nerede ne yapıyor ona da vakıf değilim...
Omar Sharif filmdeki Jivago karakteriyle o kadar bütünleşmiş ki gözümde; ben Omar Sharif’in değil; Doktor Jivago’nun içimde bir kez daha öldüğünü hissediyorum dün...
Bir Temmuz sıcağında...
Deniz kenarında...
Jivago ölüyor; ben bir kez daha yıkılıyorum...
*****
SATIRLARIMDAKİ DOKTOR JİVAGO...
Birkaç yıl önce İstanbul’a kar yağdığı bir günde yazmıştım Juri Jivago ile ilgili şu satırları... “İki aşk arasında kalan, romantik şair doktor Juri Jivago’yu hatırladım dün...
***
Yokluklarla dolu bir ülkede; Sovyet ihtilalinin kanlı savaşının ortasında; iki kadın arasında kalan romantik şair, burjuva aydını, tıp doktoru Jivago gibi, savrularak yürümeye başladım Boğaz’ın kıyısında...
***
Boris Pasternak roman kahramanının aktörü Omar Sharif gibiydim sanki...
Sadakat ile ihtiras arasında kalmış gibiydim...
Julie Christie ile Geraldine Chaplin’in zıt kadın karakterlerinin ortasında tenis topuna dönen bir erkek figüran mıydım acaba?..
Ben de bir Doktor Jivago muydum?..
***
Buz tanecikleri halinde yağan kar bana Rusya’yı...
Rusya bana Doktor Jivago’yu...
Doktor Jivago bana, sadakat ile ihtirasın sembolü duyguları tetikleyen iki kadının arasında kalan bir erkeğin, dramatik aşk üçgenini hatırlattı...
Doktor Jivago’nun ölümsüz müziğini içimde hissettim...
O müziği içimde çaldım...
***
Karda Aşk bana Jivago’nun hüzünlü romantik yüzünü, karla kaplı ormanlardaki tren yolculuğunu, beyaz karlar arasında kalan bir aşk yuvasının öksüz mobilyalarını, buzlar arasında kalan bir harabede ormanın derinliklerinde gerçekleşen bir kaçamak buluşmayı ve nice dramla trajediyi arka arkaya flashback’ledi...
İçimin titrediğini hissettim...
Mutluluğu bir türlü bulamayan hüzünlü Juri Jivago’nun öyküsünde; Boğaz’daki martıları seyrettim...”
***
O gün yazdığım yazıyı, dün bir daha okudum...
Kış geçmiş; yaz gelmişti...
Yaz; doktor Jivago’yu bizden almıştı...
Öldüğü son sahnedeki gibiydi her şey...
Güneş açıvermişti, gökyüzü pırıl pırıl olmuştu...
Jivago yaşadığı “kar”lı günlere inat; “güneşli bir günde” huzur içinde bizden ayrılacaktı...