Haberin Devamı
Herkes gazetecilikle, kişisel çatışmaları karıştırdığından, Batı’lı anlamda “norm” olarak adlandırılacak yazılar ve yayınlar “yargısız infaz” demagojisinin altında eziliyor...
Konu Zeynep Tokuş isimli güzellik kraliçesinin İran’da TRT için gittiği bir dizi çekiminde çarşafa girerek gazetelerde boy boy poz vermesi...
Allahı var önceleri, “Bu dizi TRT’de yayınlanıyor... TRT son zamanlarda İran’ı, Ortadoğu’yu kendine mesken tuttu...
Çarşaflı diziler revaçta” mealinde satırlar döktürmeyi düşünürken, TRT Genel Müdürü temiz temiz açıklama yaptı:
“TRT’nin çektiği dizide çarşaflı bir görüntü bulunmuyor... Çekilen resim tamamen sanatçının kendi tercihi...”
O zaman Zeynep Tokuş Hanımefendi hiç alınmasın ama, adama sorarlar; “Olmayan bir sahnenin çarşafla girmiş fotoğrafını niye verdin falan filan diye?..”
Efendim yargısız infaz yapılıyormuş kendisine ve Taraf Gazetesi’nin TV editörü de aynı minvalde haber yapmış gazetesine...
Hani Taraf Gazetesi olmasa, çok da dert etmeyeceğim...
Ama onlar Türkiye’de doğru veya yanlış olduğu tartışılsa da bir fikrin, bir düşüncenin, bir değerler bütününün savunuculuğunu yapıyorlar ve olayları kişiselleştirmediklerini söylüyorlar... O zaman sormalıyım Zeynep Hanım arkadaşıma ve Taraf’ın editörü arkadaşıma:
“Haberi yaparken, Zeynep Tokuş’un görüşlerine niye yer verilmedi diye soruyorsun etik mi bu diye de ekliyorsun?..”
Biraz samimi olan insan, bu soruyu sorarken, kendisi yargısız infaz yapmamak için program yetkililerine arar “Siz Zeynep Tokuş’un görüşlerini almaya çalıştınız mı?.. Kendisini aradınız mı?” diye sorar... Hayır, muhatabına ilke dersi veren arkadaş, arasa, “Hanımefendinin defalarca arandığını ve görüşlerini vermek için telefonla bile olsa davet edildiğini” öğrenecek...
Zeynep Tokuş’a sorsalarmış Taraf’ın editörü aynen böyle yazıyor, “Sanatçının çarşaflı görüntüyü Tebriz’in Kapalı Çarşı benzeri bir yerinde alışveriş ederken çektirdiğini” öğrenecekmişiz...
Arkadaş, esas program yetkilerini arasaydı Zeynap Tokuş’un defalarca arandığı halde neden telefonlardan kaçdığını öğrenirdi...
Sana çok önemli bir gazetecilik sorusu sevgili gazeteci meslektaş:
“Çok Farklı” programının, eğer birilerine yalan yanlış çakma gibi bir derdi olsaydı, TRT’ye çakmaya devam ederdi...
Halbuki öyle olmuyor bu işler... TRT açıklama yapınca, kimse TRT’yi hedef göstermiyor... Temiz temiz açıklamayı veriyor ve dönüyor Zeynep’e soruyor:
“Dizide olmayan çarşaf görüntüsüne niye girdin Tebriz’de?..”
Zeynep arkadaş cevap vermiyor sonra da “bana yargısız infaz yapıldı” diye ortalığı velveleye veriyor.
Sevgili Zeynep ve Taraf Gazetesi’ndeki değerli meslektaş;
Gazetecilik bir kişilik çatışması mesleği değil, bir normlar mesleği ve öyle olmalı...
Benim sana bir gıcığım yok...
Kocan eski okul arkadaşım...
Seninle de alıp vermediğim hiçbirşey olmadı şimdiye kadar bu fani dünyada... Ne buzda dans ettim seninle, ne samimiyet yaptım değerli varlığınız, ne kameralar karşısında siyahi dans hocası türü tartışma yarattım kendinizle...
Kabul ediyorum ki televizyonda eleştirilirken görmek seni üzdü... Bu insani bir tepki, bunu anlıyorum...
Ama bilmesilisin ki;
Bu ucuz numaralar kimseye bir fayda sağlamazlar...
Senin işin değil, dizide o sahne yokken çarşaflı görüntülerle resim vermek...
O görüntüler dizide olmadığı halde resim verdiğine göre, zaten bu tartışmaları istiyorsun demek...
Taraf’taki arkadaşa gelince...
Müdürlerine sorarsa, gazetecilik normlarının herkese şamil olduğunu söyleyeceklerdir kendisine...
İstanbul Fatih’te kendi inancına göre, çarşafa giren kadına kimsenin tek kelime laf etmeye hakkı yok...
Eden taciz ediyor dekmektir, insan haklarına aykırıdır...
Ama müsade edersen, çarşafı bir reklam aracı olarak kullanmaya kalkan ve rol modeller yaratanlara da kamu görevi yapan gazetecilerin söyleyecek bir iki sözü olmalı...
Öyle değil mi meslektaş?..
Kişilik kavgası değil bunlar...
Gazetecilik normları meselesi...
Herşeye yargısız infaz derken, yargısız infaz yaptığının farkında mısın arkadaş?..
SARI SAÇLI BİR GENÇ KIZ OLMAK SUÇ MUDUR BU ÜLKEDE?..
Sabah Gazetesi’nde muhteşem bir haber, ama haber olarak muhteşem olduğu tadar trajik bir olay manşetteydi dün...
İzmir-Çiğli’de yaşayan 17 yaşındaki Merve, “saçları boyalı” diyerek sarı saçlarının kendisinin olduğunu ispatlayamadığından 3 okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı...
Kız doğal sarışın ve okuldakiler “saçlarını sarıya boyama” diye kız üzerinde baskı yapıyorlar ve okul değiştirmeye zorluyorlar...
Eğer olay anlatıldığı gibiyse, hatta anlatıldığına bir parça yakınsa 17 yaşındaki Merve, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmakta sonana kadar haklı...
Bir kız çocuğunun sarışın olması suçmudur?.. Sarışın kız, bu beylerin veya hanımların kafasında neyi çağrıştırıyor?.. Fahişeyi mi?..
Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir vahşet, bu nasıl bir gaddarlıktır ki sarışın olmak hafifiliğin bir parçası sayılmaktadır?..
Diyelim ki 17 yaşındaki Merve, doğal sarışın değildi ve genç bir kız olarak sarışınlara özendi ve saçlarını sarıya boyattı... Ne var bunda?..
Bir genç kızın sarışın olmasında nasıl bir hafiflik var acaba?.. Siyah veya kahve saçlar, kumrallar namuslu da sarışınlar mı namusuz?..
Yoksa sarıya boyatan genç kızlar mı hafif meşrep kadın klasmanına sokuluyor?..
Türkiye’de Kürtçe televizyondan seslenmek, Alevi Cem TV yayınına sahip olmak gibi kitlesel demokratik açılımlar yapılıyor bu doğru...
Ama yaşamın en temel özgürlüğü olan bireysel özgürlükler tuzla buzdur bu ülkede...
Bu ülkede, sarışın bir kızın sarışın olma hakkı bile bulunmayabiliyor...
Mahalle baskısı ya da okul baskısı ya da her ne baskısıyla baskısı o kız çocuğuna hayatı cehennem ediyor... Merve ve ailesi şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmaya hazırlanıyor...
O koskoca mahkemenin karşısına böyle bir “sarışın dosyası” gelmiş midir acaba?..
Boyama değil, doğal sarışın olduğunu ispatlayacaksın... Telefonda özel konuşmalarında hiçbir kimseye karşı olmadığını, kimseye içinden geldiği gibi sövemeyeceğini bileceksin...
Özel hayatın gözetlenecek, telelukla dinlenecek...
Evet Kürtçe konuşabileceksin, Cem TV seyredebileceksin...
Türban takabilecek, “Yaşasın demokratik Cumhuriyet...”
Ama saçlarını sarıya boyatamayacak, sarışın olduğu için haifi meşrep kız kategorisine sokulacak, telefonda özgürce konuşamayacak, istediğine özgürce sövemeyecek, istediğine istediği şekilde ilan-ı aşk eyleyemeyeceksin...
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür... Ve bir orman gibi kardeşçesine...” diyen Nazım Hikmet’in mezarı getirilmeye çalışalacak demokrasi adına...
Ama Nazım’ın sözlerindeki muhteviyat idam sehbasına gönderilecek?.. Bu mudur?..