"İlle de bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın...
Mesela turuncuya, ya da pembeye...
***
Bağlanmayacaksın öyle bir şeye,
Öyle körü körüne...
***
O olmazsa yaşayamam demeyeceksin...
Demeyeceksin işte...
Yaşarsın çünkü...
***
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki...
Çok sevmeyeceksin mesela...
O daha az severse kırılırsın...
Ve zaten; genellikle daha az sever seni...
Senin onu sevdiğinden...
***
Çok sevmezsen, çok acımazsın...
Çok sahiplenmeyince; çok ait de olmazsın hem...
***
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin...
Senin değillermiş gibi davranacaksın...
***
Hiçbir şeyin olmazsa;
Kaybetmekten de korkmazsın...
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın...
***
Çok eşyan olmayacak mesela evinde...
Paldır küldür yürüyebileceksin...
***
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen...
Çatıların gökyüzüyle birleştiği
yerleri sahipleneceksin...
***
Gökyüzünü sahipleneceksin...
Güneşi ayı yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak...
O ‘benim’ diyeceksin...
***
Mutlaka sana ait olmasını
İstiyorsan bir şeylerin
Mesela gökkuşağı senin olacak...
İlle de bir şeylere ait olacaksan...
Renklere ait olacaksın...
***
Mesela turuncuya ya da;
pembeye...
Ya da cennete ait olacaksın...
***
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın...
***
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi...
Hem de hep senin kalacakmış
gibi hayat...
***
İlişik yaşayacaksın,
Ucundan tutarak...
(Perihan Özcan)
---------
TAM ZAMANINDA YAŞAMAK
Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de...
***
Tam zamanında öpmelisin...
Mesela güzel gözlünü...
***
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini...
Gözlerinin içine baka baka...
***
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin...
***
Düşmemek için,
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın...
***
Tam zamanında okşamalısın başını...
o üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına...
Tam ağlamak üzereyken...
***
Tam zamanında koymalısın
Elini omzuna...
En sevdiğin dostunun babası
öldüğünde...
***
Tam zamanında tutmalısın
düşerken...
Üç yaşında sehpaya tutunan
çocuk...
***
Tam zamanında acımalı
yüreğin
Afyon’da Hasan Ağabey’in evi
yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatsın elini bir parça...
***
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere...
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya
başlayanları...
***
Tam zamanında affetmelisin
kardeşini
biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu
söylediğinde...
***
Tam zamanında öğretmelisin
oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü
bebesi
Misketlerini zorla almaya
çalışırsa...
***
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince
Filmin bir yerinde...
***
Tam zamanında yatmalısın
yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin...
***
Tam zamanında bırakmalısın
içmeyi...
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan...
Tam zamanında ayrılmalısın
misafirliklerden...
***
Tam zamanında terk etmelisin
gerekiyorsa
Annenin, babanın evini,
Tam zamanında başka bir
şehre gidip
Ayaklarının üstünde durmaya
çalışmalısın...
Tam zamanında dönmelisin memleketine...
***
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel
gözlünü...
***
Tam zamanında toplamalısın
oltanı
Belki de seni şampiyon
yapacak
En büyük balığı kaçırmadan...
***
Tam zamanında yaşlandığını
hissetmeli...
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı...
***
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın
yorgunluğunu...
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım...
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI...
(Can Yücel)
---------
"GAZETECİ"NİN GAZETESİ, TELEVİZYONU VE CAN YÜCEL'İN UYARISI...
Yedi yıl Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hasan Ali Yücel’in oğluydu Can Yücel...
Babası aynı zamanda yazardı...
Kendisi de şair, çevirmen, edebiyatçı oldu, genetik kodlarına uyarak...
Ankara Atatürk Lisesi bitirip, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okuduktan sonra, İngiltere’ye Cambridge Üniversitesi’ne gitti...
***
Askerliğini Kore’de yaptı...
Uzun süre Paris ve İngiltere’de yaşadı...
BBC’de Türkçe servisinde çalıştı...
Türkiye’ye döndüğünde Bodrum ve Marmaris’te turist rehberliği yaptı...
***
Çevirdiği iki kitaptan dolayı 12 Mart 71 darbesinde; 15 yıl hüküm giydi, Adana cezaevinde tutuklu kaldı...
74 affıyla serbest bırakıldı...
Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere yer verdiği için kovuşturmalara uğradı...
Buna karşın; edebiyatın edepli bir şey sanılmasının temel bir yanılgı olduğunu savundu...
***
Öldüğünde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hakaretten kesinleşmiş bir yıl iki ay hapis cezası bulunmaktaydı...
Son yıllarında Datça’da yaşıyordu...
Gırtlak kanseri oldu ve 72 yaşında vefat etti... Güzel, Hasan ve Su isminde üç çocuğu vardı... Datça’ya gömüldü...
***
1991 yılında hayatı sıfırlayarak yeni bir başlangıç yapmak üzere Atina’dan Türkiye’ye gelmişti Gazeteci...
Nokta dergisinde köşe yazmaya o günlerde başladı...
TRT’de ilk haber programlarına da o sıralarda başladı...
Hayatın makasını değiştirmişti...
***
“Bağlanmayacaksın bir şeye hayatta” başlıklı şiir Can Yücel’e atfedilen bir Perihan Özcan şiiridir…
Şiir zaman içinde o kadar Can Yücel’le özdeşleşti ki Perihan Özcan her seferinde şiirin kendisinin olduğunu anlatmak zorunda kaldı…
***
Gazeteci; Can Yücel’e atfedilen Perihan Özcan şiirinde olduğu gibi "Kendisiyle özdeşleştirdiği ve ayrılmayı imkansız gördüğü" Gazetesinden ayrılmış, "Bağlanmayacaksın hiçbir şeye" isimli şiiri hayatında yaşamaya başlamıştı...
***
Nokta dergisinin Doruktakiler ödül töreni için, sunucu aranıyordu...
Sonraları DSP Genel Başkanı olan Masum Türker Nokta dergisini satın almıştı...
"Gazeteci"ye “Ödül töreninin sunuculuğunu" yapmayı teklif etti...
***
Gazeteci televizyon programcılığında daha yeni başlamıştı...
Böylesine bir gecede sunuculuk tecrübesi ise hiç yoktu...
Gazetede televizyonda uluslararası muhabirlik yapmak başka şeydi; sunuculuk başka...
Biraz tereddüt gösterdi...
Masum Türker gaz verdi;
-“Senden daha iyi kim yapacak ki?..”
***
"21 yaşından itibaren on yıl çalıştığı ve ait olduğunu sandığı Gazete'sinden ayrılıp; yeni başladığı ve bir miktar yabancılık hissettiği bir Dergi'nin geleneksel "Doruktakiler" ödül törenini sunacaktı...
Yeni bir mecranın heyecanında "ait olmadığını düşündüğü bir dünyada ürkek adamlar atıyordu..."
O günlerde başlayan sunuculuk serüveninin bir gün onu Türkiye'nin en popüler televizyon gazetecilerinden biri haline getireceğini o sırada bilmiyordu...
***
Ne diyordu şiir;
"Hiçbir şeye ait olmayacaksın... Hiçbir şeye fazla bağlanmayacaksın..."
***
O gece Can Yücel de Doruktakiler ödülünü alan ünlülerden biriydi...
Genç ve tecrübesizdi...
"Gazeteci" o kadar çok kişiyi anons edip, hakkında konuşma yapmak durumundaydı ki; Can Yücel’e diğer konukların fevkinde bir ilgi ve sevgi gösteremedi...
***
Bugün Can Yücel'in doğum günü...
"Gazeteci", o günden yıllar sonra, "Gazete günlerinin çok geride kaldığı; televizyonlarda en popüler figür haline geldiği günlerden bir gün; yine kendisine yanlışlıkla atfedilen o şiirin sözündeki gibi" tası tarafı toplayıp televizyon dünyasından "Yazı" dünyasına taşındı...
***
"Hiç bir şeye fazla bağlanmayacaksın...
Hiç bir şeye ait hissetmeyeceksin kendini...
İlişik yaşayacaksın...
Ucundan tutarak...
***
O olmadan yaşayamam demeyeceksin...
Demeyeceksin işte...
Yaşarsın çünkü...
***
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki...
Çok sevmeyeceksin mesela...
O daha az severse kırılırsın...
Ve zaten; genellikle daha az sever seni...
Senin onu sevdiğinden..."