“Leyla ile Mecnun”; “Ferhat ile Şirin”; “Kerem ile Aslı...”
Dün hayatın Türkiye ismini taşıyan bu coğrafyaya layık gördüğü “yoğun sisle kaplı ağır ve kesif gündeminde”, Cengiz Güleç’in “Aşkın Son Sözü” kitabından imkansız aşk öykülerini okumayı istiyorum...
***
İlk gençlik yıllarımda, ders kitaplarından okuduğum öykülerin içindeki “delicesine sevgiyle dolu imkansız aşklar”la, bu coğrafyanın sevgiye aç halet-i ruhiyesinin arasındaki dağların yıllar içinde nasıl oluştuğunu anlamaya çalışıyorum...
Belki Ferhat gelse; bu dağları yararak içinden sevgiyi ve aşkı akıtır bu ülkeye...
***
Bir umut niyetine “imkansız hale getirilen büyük aşkların içindeki, deli sevgiyi” bir kez daha okuyorum...
Efsanelerin hayatından kendime teselliler çıkarıyorum...
Tesellilerden ise buket buket sevgiler...
Benim gündemim; “Türkiye’nin içinde bulunduğu imkansız iletişim ortamı değil”, delicesine aşklar ve asla bitmeyen tutkular bugün...
Öteki ne kadar çatışmacıysa, bu o kadar aşkla yüklü...
*****
LEYLA İLE MECNUN...
Mecnun bir Arap kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelen Kays adındaki oğludur...
Okulda; bir başka kabile reisinin dillere destan güzel kızı Leyla ile tanışır...
İki genç birbirlerine aşık olurlar...
***
Durumu öğrenen Leyla’nın annesi, kızını artık okula göndermez...
Kays okulda Leyla’yı göremeyince çılgına döner... Alıp başını çöllere gider...
“Mecnun” diye anılmaya başlar...
***
Mecnun’un babası Leyla’yı babasından ister...
Adı; “divane, deli derviş” anlamında Mecnun’a çıkan oğluna Leyla’yı vermezler...
***
Leyla evden kaçarak çöllerde Mecnun’u aramaya başlar...
Mecnun ise çöllerde ceylanlar ve kuşlarla muhabbet içinde dolaşmaktadır...
***
Meczi aşktan ilahi aşka yükselen Mecnun, çölde karşılaştıklarında Leyla’yı tanımaz...
Daha sonra Leyla’nın evlendirildiğini duyunca ona sitem dolu bir mektup yollar...
Leyla ise; çölde kendisini tanımadığından ötürü ona sitem dolu bir mektupla cevap verir...
***
Bir süre sonra Mecnun’un ahı tutar ve Leyla’nın kocası ölür...
Leyla baba evine döner...
Aşk ateşinden kurtulamayan Leyla bir daha çöllere düşer...
Mecnun’u arar...
***
İlahi aşka gark olmuş ve vecd içinde şiirler söyleyen Mecnun, bir kez daha Leyla’yı tanımaz...
Sonunda Leyla kahrından ölür...
Haberi alan Mecnun, gelip maşukunun mezarını kucaklar ve orada can verir...
***
Mecnun’un sadık dostu Zeyd bir gece rüyasında cennet bahçelerinde birbirleriyle buluşmuş mutlu sevgilileri görür...
-“Bunlar kim?..” diye sorunca melekler;
-“Bunlar Mecnun ile onun vefalı sevgilisi Leyla...” cevabını verirler...
***
-“Aşk yoluna girip temiz öldükleri ve aşklarını dünya hevesiyle kirletmedikleri için burada buluşurlar...” derler...
Bu efsanenin manzum şeklini Fuzuli; Leyla İle Mecnun (1535) adlı ünlü mesnevisinde kaleme almıştır...
*****
FERHAT İLE ŞİRİN...
Sultan Mehmene Banu’nun Şirin adında tek bir kızı vardır...
Sultan; güzel kızına bir köşk yaptırmak ister...
Şehrin en ünlü mimarları ile, en mahir nakkaşlarını davet eder...
***
Nakkaş Ferhat ile babası dillere destan bir saray yaparlar...
Saraya su getirmek için aradaki dağı delmek gerekir...
Sultan; bunu başaran kişiye ne dilerse vereceğini vaat eder...
***
Ferhat işe koyulur...
Sultan ile kızı Şirin bir tahtırevanda Ferhat’ın üstün bir gayretle dağı delmesini seyre dalarlar...
Şirin’i gören Ferhat coşar...
Bir vuruşta hamam kubbesi büyüklüğünde taşlar koparır...
Kırk günde dağı delip, suyu saraya akıtır...
***
Saray’a kabul edilen Ferhat’la, Şirin dadısı aracılığıyla küçük Köşk’te buluşur...
Bir cariye bu durumu Sultan’a gammazlar...
Sultan, Ferhat’ı önce zindana attırır...
Sonra pişman olur ve bin altın vererek ülkeden gitmesini emreder...
***
Ferhat dağda kendine bir mağara açar...
Orada aslanlar ve kaplanlarla yaşamaya başlar...
Ferhat’ın deli divane vaziyette çıplak bir halde hayvanlarla yaşadığını öğrenen Acem Şahı Hüsrev; Sultan Mehmene Banu’ya savaş açar...
Savaşa katılan Ferhat; Sultan’ın askerlerini yenilgiye uğratır...
***
Durumu gören Sultan kızı Şirin’i kaçırır ve Ferhat’ın savaş esnasında öldüğünü söyler...
Şirin’e kavuşamayan Ferhat kafasına demir külüngünü vurarak intihar eder...
Ferhat’ın öldüğüne inanmayan Şirin; babasının elinden kurtulur...
Savaş alanında cansız yatan Ferhatını görünce belinden hançerini çıkarır, sapını Ferhat’ın göğsüne koyar ve kendini bıçaklayarak öldürür...
Bu aşkın anısına Hürmüz Şah iki sevgiliyi aynı yere gömdürür...
Anılarına bir türbe yaptırır...
*****
KEREM İLE ASLI...
Yaşlı İsfahan şahı, mirasını bırakacak bir evladı olmadığı için üzgündür...
Şah’ın yardımcısı Keşiş lakaplı vezirin de çocuğu olmamaktadır...
***
Hanımlarının rastladıkları bir evliyanın gösterdiği keramet sonucu; Şah’ın herkesi kıskandıracak kadar yakışıklı bir oğlu olur...
Adını Kerem koyarlar...
Keşiş’in de dünyalar güzeli bir kızı olur...
Onun adını da Aslı koyarlar...
***
Ergenlik çağında iki genç birbirlerine aşık olurlar...
Evlilik hazırlıkları yapılırken, Keşiş daha iyi bir kısmet bulmak amacıyla kızını kaçırır...
Deli divane olan Kerem; Aslı’yı bulmak için yollara düşer...
***
Uzun maceralardan sonra Aslı’yı bulur ve evlenirler...
Ancak Keşiş; Kerem’e büyü yaptırır...
Gerdek gecesi Kerem, mintanını çıkarmak için düğmelerini açar, fakat düğmeler tekrar iliklenir...
Birkaç kez denemede yine aynı şeyler olunca daralan Kerem; çok derinden bir “Ah” çeker ve ağzından çıkan alevlerle yanmaya başlar...
***
Aslı; Kerem’i söndürmek için ona su verir...
Fakat ateş daha da güçlenir...
Kerem yana yana kül olur...
Aslı da kahrından haykırırken, saçları Kerem’in külüne değerek tutuşur ve o da yanarak can verir...