Kızıyla birlikte köprüyü geçecek olan baba tedirgindi...
Kızına;
-“Elimi tut ki nehre düşmeyesin tatlım...” dedi...
Küçük kız şaşırtıcı bir cevap verdi babasına;
-“Hayır baba; sen benim elimi tut lütfen...”
Adam şaşırmıştı...
-“Ne farkı var ki kızım?..”
Kız cevap verdi;
- “Çok fark var baba... Eğer ben senin elini tutarsam; Bana bir şey olursa senin elini bırakabilirim...
Ama sen benim elimi tutarsan eğer...
Biliyorum ki her ne olursa olsun, sen benim elimi asla bırakmazsın...”
*****
KAR TANELERİ
Kar taneleri ne kadar güzel anlatıyor, birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu...
Hz. Mevlana
*****
İNSAN NE İLE YAŞAR...
Yüce yaratıcı; insanları birbirinden ayrı ayrı değil, tek vücut halinde yaşamalarını istediğinden, birey olarak kendi ihtiyaçlarını değil, kendi dışındakilerin ihtiyaçlarını görebilecek şekilde güçler bahşeder...
***
Tanrı yeni doğum yapmış bir annenin ruhunu; acıma duygusuna yenik düştüğü için alamadan dönen ölüm meleğini üç şeyi öğrenmesi için insan suretine büründürerek dünyaya gönderir...
Ona;
-“İnsanın içinde ne barındırdığını öğren... İnsana neyin verilmediğini öğren... İnsanın ne ile yaşadığını öğren...” der...
***
Simon adlı tüccar ailesiyle küçük bir kasabada yaşar...
Durumları pek iyi değildir...
Kış gelmiştir ve ısınacak bir kürke ihtiyaçları vardır...
Simon ayakkabı tamircisidir...
Kürkü alacak parası yoktur...
Borç verdiği köylülere gider;
-“Kış geldi kürk almam lazım... Paraya ihtiyacım var... Borçlarınızı ödeyebilir misiniz?..” der...
Köylüler;
-“Şu anda maalesef bizim de paramız yok...” derler...
Simon üzüntü içinde bir meyhaneye gider...
Kendisine şarap ısmarlar...
***
Meyhanenin çıkışında, kilisenin önünden geçerken çıplak bir adam görür...
Çıplak adam; Tanrı’nın “üç şeyi öğrenmek için insan kılığında dünyaya gönderdiği melektir...”
Simon “çıplak adamın gerçek kimliğinden habersiz”, üzerine bir şeyler giydirip onu eve götürür...
***
Başlarda karısı, adama pek yakınlık göstermez...
Ancak daha sonra adama alışır...
Kadının, tavırlarındaki değişiklik ve yakınlık üzerine, adam ilk kez gülümser...
Simon buna çok şaşırır...
Adı Micheal olan adam, Simon’la birlikte ayakkabıcıda çalışmaya başlar...
***
Çok çalışkandır...
Ve ustasını geçmeye başlamıştır...
Bir gün dükkana zengin bir adam gelir...
Ayakkabı diktirmek ister...
Micheal adama bakarak ikinci kez gülümser...
Zengin adama, ayakkabı yerine terlik dikmeye başlar...
Simon; Micheal’ın ayakkabı yerine terlik dikmeye başladığını görünce çok sinirlenir...
Ona kızar ve bağırır...
Ancak bir süre sonra zengin adamın yardımcısı dükkana gelir...
Zengin adamın öldüğünü, ayakkabı yerine terlik dikilmesini istediklerini söyler...
Micheal zaten ayakkabı değil, terlik dikmeye başlamıştır...
Simon ve eşi bu durum karşısında şok olurlar...
***
Bir süre sonra, Simon’un evine ikiz kızları olan bir dadı gelir...
Micheal kadını görünce üçüncü kez gülümser...
Dadı; Simon’un karısına, bu kızların kendi öz kızları olmadığını söyler...
Kızları için ayakkabı diktirmek ister...
Kadın gidince Micheal birden “melek” şekline döner...
Simon ve eşi büyük şok yaşarlar...
***
Micheal o esnada gerçekleri söylemeye başlar...
-“Ben bir melektim...” der...
-“Tanrı’ya karşı geldiğim için cezalandırıldım...
Tanrı gerçekleri görmem ve bazı soruların cevabını bulmam için beni dünyaya gönderdi...
Ve ne mutlu bana ki, soruların aradığım cevaplarını bulmuş durumdayım...”
***
-“Eşiniz buraya geldikten bir süre sonra bana merhamet gösterdiğinde, insanın içinde sevgi barındığını anladım...
Onun için gülümsedim...
Zengin adam dükkana geldiğinde arkadaşım olan ölüm meleğini yanında gördüm ve gülümsedim...
Ölecekti; ona artık ihtiyacı olmayacak şeyi değil, ihtiyacı olacak şeyi verdim...
İnsanlara ihtiyaçları olmayan şey verilmemeliydi...
Dadının yanında onun öz kızı olmayan ikiz kızları gördüğümde ise yine gülümsedim...
Çünkü insanın, tek başına yaşayamadığını, birbirine ihtiyaç duyduğunu gördüm...
Artık cevapları buldum...
Şimdi buralardan gitmem gerekiyor...”
*****
TOLSTOY’UN ANISINA...
Bugün dünya edebiyatının büyük ustalarından Tolstoy’un 105. ölüm yıldönümü...
***
Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Tolstoy, dünya çapında bir sanatçı ve fikir adamıydı...
Romanlarında hayatı boyunca yaşamın nasıl olduğunu anlamaya çalıştı...
Marksizmden etkilendiğinde, mülkiyet konusunda radikal fikirleri benimsedi ve bütün servetini köylülere dağıttı...
Her haliyle onlar gibi yaşadı...
Karısıyla bu nedenle arası açıldı...
***
82 yaşında kış ortasında, karısıyla tartıştıktan sonra evini terk edip gitti...
Bir süre sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreeden öldü...
Polis cenazesine katılmak isteyen binlerce köylüyü engellemek istedi...
Ancak köylüler tüm sınırlamaları aşarak cenazesinde sokakları doldurdular...
***
Marksizm’in yanı sıra Hristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştı...
“Tanrı’nın Egemenliği İçinizdedir” kitabıyla yeni bir Hristiyanlık akımı tanımlaması; Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine neden oldu...
***
Tolstoy’un Anna Karenina romanı ise bu edebiyat şaheseridir...
*****
ANNA KARENİNA
Mutlu aileler hep birbirine benzer ama mutsuz ailelerin hepsinin farklı mutsuzluğu vardır...”
Böyle başlar Lev Tolstoy’un ünlü romanındaki karakter Anna Karenina’nın öyküsü...
***
Evli, bir erkek çocuk annesi, çok güzel ve genç bir kadındı Anna Karenina...
Kocasıyla aşk evliliği yapmamıştı...
Esasen onu çok sevdiği söylenemezdi...
Sevdiği tek şey küçük oğlu Seryosa’ydı, öyle düşünürdü...
***
Trenle bir gün Moskova’ya giderken istasyonda yakışıklı Kont Aleksei Vronsky ile tanıştı...
Tanışır tanışmaz birbirlerine yıldırım aşkıyla vuruldular...
Anna evliydi...
Bir çocuğu vardı...
Anna ve Kont Vronsky bu yıldırım aşkı başlatan karşılaşmadan sonra kalplerine ve alev alev yanan vücutlarına söz geçiremeyeceklerdi...
***
Buluşmaya başladıklarında Anna her seferinde içinden “Hayır buna bir son vereceğim...” diyordu...
Sonra o yakıcı duygu egemen oluyordu...
Vronsky’i görünce her şeyi unutuyordu...
Sırılsıklam aşıktı Kont’a ve hayatında ilk kez gerçekten sevdiğini hissediyordu...
***
Anna kocası Karenin’e ve küçük oğluna aldırmadan Vronsky’den hamile kaldı...
Artık Vronsky’nin bebeğini karnında taşıyordu...
Evli ve çocuklu bir kadın, 1800’lerin Rusyası’nda yazılan romanda, “kendisine bir âşık ediniyor ve inanılmaz bir cüretle ondan hamile kalıyordu...”
***
Bir gün at yarışlarını izlerken, kont attan düştü...
Anna herkesin ortasında korkudan ve üzüntüden düştü, bayıldı...
Dedikoduları ayyuka çıktı, yasak aşk deşifre oldu...
Herkes onun Kont’a âşık olduğunu iyice anladı...
Anna da kocasına Kont’a âşık olduğunu itiraf etti...
***
Anna sevgilisinden bir kız çocuğu dünyaya getirdi ancak kocasından boşanmadı...
Sevgilisinden kızı olan Vronsky, onun boşanamadığını görünce, intihara kalkıştı, ancak tetiği kurşunun karnını sıyıracak şekilde çektiği için ölmedi...
Anna Karenina bunun üzerine boşanmayı boş verip, sevgilisi Kont Vronsky ve bebeğini alıp İtalya’ya gitti...
Kocasından olan oğlunu geride bırakmak zorunda kaldı...
***
Bir süre sonra Anna ile sevgilisi Vronsky arasında sorunlar baş gösterdi...
Anna Karenina, sevgilisinin onu “artık sevmediğini” düşünmeye başladı...
Oğlu aklına düştü...
Ona haksızlık yaptığını hissediyordu...
İtalya’dan Petersburg’a geri döndü...
***
Ancak kocası ona oğlunu göstermiyordu...
Anna oğlunu görmek istiyordu...
6 ay boyunca kocasının boşanmaya razı olması için bekledi...
Üstüne üstlük Vronsky’yi de kıskanmaya başlamıştı...
Sevgilisiyle kıskançlık tartışmaları ise çekilmez haldeydi...
***
Genç ve çok güzel bir kadınken, oğlu ve âşık olmadığı bir kocası varken, çevresinde kabul görür, takdir edilir ve el üstünde tutulurken...
Bir tren garında âşık olmuştu Anna Karenina...
O aşk onun bütün hayatını değiştirmiş, o yakıcı tutku, onu maceradan maceraya sürüklemiş, kocasından ayrılmış boşanamamış, çocuğunu terk etmiş, yeni çocuk yapmış, âşık olduğu uğruna her şeyi göze aldığı sevgilisini kıskanmış, onun kendisini sevmediğini düşünmüş ve geri dönmüş ancak oğlunu görememişti...
Kendisini tren raylarına atarak hayatına son verdi...