Hayatımın büyük aşklarından biri olan genç kadını ilk gördüğümde çarpıcı güzelliğinden çok etkileniyorum...
O güne kadar hiç böylesine bir “güzellik” gördüğümü hatırlamıyorum...
***
Onu tanımlayacak bir sıfat, güzelliğindeki aurayı anlamlandırabilecek sihirli bir sözcük arıyorum...
***
Konuşmaya ve çıkmaya başladıktan bir süre sonra; genç kadının “melez bir genetikten geldiğini” fark ediyorum...
***
Dünyadaki insanların hemen hiçbirisinin “ari ırkların”, başka etnisite, mezhep, din ile karışmamış saf kan üyeleri olmadığının bilincindeyim...
***
Ancak genç kadının, ebeveyn düzeyinde hem din hem etnisite olarak “melez” kimlik taşıması; “kimliğindeki melezliğe tavan yaptırdığını” fark ediyorum...
- “Senin güzelliğin melez bir güzellik...” diyorum ona...
Gülüyor...
YOUSEF BEİDAS’IN “MELEZ” HAYATI... (2)
Genç ve güzel kadının; “afet” ölçülerindeki güzelliğinin; insanı etkileyen çekiciliğinin “melez” gerçekliği; bana Kolej yıllarımda lisede okuduğum bir romanı hatırlatıyor...
***
“Cemil” isimli romanın kahramanı “Cemil”; “Beyrut’lu Hristiyan Arap bir baba ile Fransız katolik anneden olma”, her dile her dine ve her kültüre; aynı aidiyetin parçasıymışcasına kolay adapte olabilen bir karakter...
***
İngiltere’de yatılı bir İngiliz okulunda okurken; onu; “Eyrap (Arap)” diye küçümsemeye çalışan arkadaşlarına karşı, sakin davranabilmek için pantolon cebinde taşıdığı ve böyle anlarda dokunarak kendisini yatıştırdığı bir tespihi bulunuyor Cemil’in...
***
Romandaki “Cemil”; dünyanın belli başlı tüm kentlerinde; Newyork’ta bir Newyork’lu, Londra’da bir Londra’lı, Paris’te bir Paris’li gibi davranıyor ve yaşıyor...
***
Memleketi ise; o tarihlerde Hristiyan, Müslüman, Musevi, Arap; Ermeni ve nice etnisitenin yaşadığı dünyanın “en melez şehri” Beyrut...
***
O tarihlerde bir Beyrut’lu, hangi etnisite ve dinle doğarsa doğsun, doğal bir “melez” olarak dünyaya geliyor...
***
Cemil karakterinin Beyrut’lu dahi bankacı; “Filistin’deki dahi” diye bilinen Yousef Beidas olduğunu daha sonraları öğreniyorum...
***
Arapça adıyla Yousef Beidas; annesinin Fransız’lığı hesaba katılırsa Joseph Beidas; “Filistinli dahi” olarak ün yapıyor bankacılık ve finans sektöründe...
O Beyrut’lu bir “lövanten...”
***
Cemil kitabını okurken; “bir melez”in, dünyanın “kendisini saf kan zanneden ırkları karşısında ne kadar üstün olabileceğini, her şeye nasıl tepeden, kuş bakışı bakabileceğini; her kültürü bilirken, her kültürün nasıl ötesine taşabileceğini” fark ediyorum...
***
Kitap; çok zeki ve kurnaz olan Yousef Beidas’ın hayatını anlatırken, Beidas’ın atalarındaki Arap genetiğinden mütevellit Lövanten cesareti; kurnazlığı ve zekasını anlatıyor...
Ancak bu özellikler, fazlaca cüretle harmanlandığında bir süre sonra, kendisine karşı işlemeye başlıyor ve büyük bir çöküşe gidiyor dahi işadamı...
***
Aklımı başımdan alan güzel melez kızın çekiciliğine, ilk gençlik yıllarımın unutulmaz romanı “Cemil” eklenince, hayatım “melez bir estetik” kazanıyor...
***
Saf ve ari ırk denilen olguların ve kültürlerin bir süre sonra ne kadar sıkıcı; ne kadar kendini tekrar eden monoton esanslı olduğunu fark ediyorum...
***
Melez olan her şey güzel oluyor...
Heyecanlı oluyor...
İniş ve çıkışlı oluyor, hayatın farklı renklerini kapsıyor...
Tek kültüre, tek etnisiteye indirgenen bütün kültürler, insanlar, kadınlar, toplumlar; yaratıcılıktan uzak, sıkıcı, monoton ve kendini sürekli tekrar eden bir naturanın biteviye parçası oluyorlar...
***
Amerika Birleşik Devletleri’ne ilk gidişlerimde durumu tam çözemiyorum...
Ancak son üç gidişimde; Amerika ve “melez kültür”le ilgili yalın gerçek bütün çıplaklığıyla çarpıyor yüzüme...
***
Amerika’nın; yaşlı Avrupa kıtasına göre, en temel gelişmişlik kıstası; yarattığı “melez kültürde” biçimleniyor...
***
Herkesin sandığının aksine, siyahiyle beyazın, İtalyan’la, İrlanda’lının, Meksika’lıdaki İspanik karakter ile, Portekiz-Brezilya nüansının kombinasyonu; Amerika’yı; pozitif melez enerjisiyle beslenen; ilham boyutu yüksek bir toplum haline dönüştürüyor...
***
Bu gerçeği; Amerika’dan sonra yaşlı Avrupa’nın; “melezleşmemiş; ari olduğunu tekrarlamaktan bıkmamış monoton etnik ve dini uygarlıklarına” gidenler hemen fark ediyorlar...
***
Melez kültürler hayatı geliştiriyor, zenginleştiriyor ve güzelleştiriyorlar...
İÇİMİZDEKİ “MELEZ”İ ORTAYA ÇIKARTABİLMEK!..(3)
Babacık; sadece “Türk kimliğiyle varolmanın”, hayatiyetine inanan bir kuşaktan ve kültürden besleniyor...
***
Türk olmanın karşısına Kürt olmak, Ermeni olmak, Rum olmak, Arap olmak, Musevi olmak, Fransız olmak, İngiliz olmak gibi realiteler çıkartılmaya çalışılıyor; o kültürel çatışmalarda...
***
Oysa, konu “bir şey olmak” değil...
Mesele “birçok şeyi aynı anda olmak, melez olmak; olabilmek...”
***
Hepimizin içinde, genetiğinde, atalarında, aile efradında “melezlik gerçeği” var...
Konu; içimizdeki “melez”i ortaya çıkartabilmekte...
***
İçimizdeki “melez” hayatın ve bizlerin en önemli gerçeği...
İçimizdeki “melez” toplumsal koşullanmalar, ideolojik zorlamalar, kurulu düzenlerce şırıngalanan aldatmacalar sonucu; içimizden kopartılıp, uzaklaştırılıyorlar...
***
Hepimizin Ata yadigarı kökenlerinde, zengin bir etnik ya da dini yelpaze var...
***
Tek bir kültürden değil, yüzlerce kültürden oluşan insanlık vazosunun renkli bir mozaiği olduğumuzu, “etnik bir varlık değil, çok daha zengin bir olgu olarak insan” olduğumuzu hatırlatan şeyin adı “içimizdeki melez...”
***
İçimizdeki melez, gün gelecek; dünyayı kurtaracak...
Bunu bir tarafa yazın...
Böyle gelişecek insanlığın uygarlık tarihi...