Dört ay önce ailecek Bodrum’a gidiyoruz...
2.5 aylık seyahatimiz Hicret’i andırdığından, bavulları arabayla ve şoförle gönderiyoruz... Anne, baba, çocuklar ve yardımcıları ben uçakla götüreceğim...
18 Haziran Cuma günü bavulları şoföre veriyorum arabaya yerleştiriyorlar ve yola çıkıyor...
Biz de çoluk çocuk maaile, uçakla gideceğiz ertesi günü Bodrum’a...
***
Yarım saat sonra haber geliyor...
Şoför İstanbul içinde kaza yapıyor...
Araba berbat halde
Gidecek gibi değil...
Karşı taraf; yüzde yüz suçlu...
Zaten şoförünün ehliyeti yok...
Ayrıca polis raporuyla belgeli bütün kusur onda...
***
Tam tatil öncesi; arabasız ne yapacağını bilmez halde kalıyoruz... Bin bir güçlükle bavulları bir başka arabaya veriyoruz...
Mağdur oluyoruz...
Karşı tarafın Aksigorta’dan kaskosu, Anadolu Sigorta’dan trafik sigortası var...
***
Arada geçen 3.5 ayda, yaşanılan mağduriyetleri ve görüşmeleri söylemeyeyim...
Biz aracın, onarılmış halde teslim edilmesinin dışında hiçbir şey talep etmiyoruz... Onlar buna yanaşmıyor...
-“Araba perte çıktı... Biz ikinci el parasını ödeyelim... Bitsin bu iş...” diyorlar...
***
Otomobili satan firma bize;
-“Abi sigorta sizi düdüklüyor... Bu fiyata olmaz...” diyor...
Bu durumu sigortaya iletmeye çalışıyoruz...
-“Biz karışmayalım... Otomobili satan firmanın verdiği rayice göre belirleyin fiyatı...” demek istiyoruz...
Avukat devreye giriyor, otomobil firmasından giriyor...
İki hafta boyunca cevap bile vermiyor Anadolu Sigorta; onca maile...
Aksigorta ise, kendini saklıyor, devrede bile değil...
***
Bir süre hiçbir muhatap bulamıyoruz...
Sonra tesadüf tanıdıklardan Anadolu Sigorta’yla temas noktası buluyoruz...
Onlar aylar sonra trafik sigortasının ödeyeceği rakamı ödeyip, aradan çekiliyorlar...
Bize bir “mutabakat belgesi veriyorlar...”
“Bunu imzalayın paranızı alın... Arabanın hurdasını biz alacağız...” diye...
***
Aradan üç buçuk ay geçtikten, araba bu süre zarfında pertten neredeyse hurdaya çıktıktan sonra; dün akşam Aksigorta’nın temsilcisi; bize son bombalarını patlatıyor...
-“Bizde size çarpan aracın kaskosu tam değilmiş... On beş bin lira veririz... Arabayı da bu saatten sonra siz satarsınız... Başka da bir şey yapamayız...”
*****
KASKO...
Hangi birine yansak?.. Kaskosu tam değilse niye üç kere ayrı teklif verdiniz?.. Sonradan mı öğrendiniz, kendi yaptığınız kasko anlaşmasının tam olmadığını?.. Çocuk mu kandırıyorsunuz?..
Bir yurttaş bir kazada, hem de hiçbir suçu olmadığı, ehliyetsiz yapılan bir kazada, kaskoya güvenmeyecek de nereye güvenecek?.. Kazada hiçbir suçu olmadığı halde mağdur olmuş insanı dört ay oradan oraya arabasız sürükleme hakkını nereden buluyorsunuz?..
***
Sigorta şirketlerinde arabalarınız hatta diğer sigortaladığınız şeylerle ilgili; püf noktası şu...
Size bir sözleşme imzalatıyorlar...
Üzerinde okumadığınız onlarca madde olan, ecik bücük yazılmış metinler...
O maddelerin içinde, mutlaka size hak ettiğinizi ödetmeyecek onlarca tuzak ve boşluk var... Bunları sigorta şirketlerinin hukuk büroları hazırlıyor... Her durum için “sözleşmedeki boşluklara göre kaçılabilecek” noktalar saptıyorlar...
***
Sürücünün ehliyetsiz, üstelik yüzde yüz hatalı olduğu bir trafik kazasında bile, sigorta şirketinin ödeme yapmamak için; teklifi üç kez değiştirerek, “halde hıyar pazarlığı” yapar gibi, pazarlık yapmasının esas nedeni bu...
*****
ÖĞRENCİSİNİ TACİZ ETTİĞİ İDDİA EDİLEN ÖĞRETMENE...
Televizyonda bir canlı yayında; Nişantaşı Kız Lisesi’nde vuku bulduğu söylenen “bir lise öğretmeninin kız öğrencilere tacizi” suçlamasını araştırıyoruz yıllar önce... Yayına iddialara muhatap olan öğretmenin de katılacağını söylüyorlar...
***
-“Aman ne iyi...” diyorum...
-“Güzel güzel sorarım... Durumu tam anlarım...”
Böyle anlarda, yalan yanlış iddiaların insanlara karşı çok kolay seslendirilebileceğini bildiğimden, öğretmene karşı çok dikkatli davranmaya karar veriyorum...
Hiç suçlamamayı düşünüyorum...
Hatta üzerindeki psikolojik baskıyı da almaya niyet ediyorum...
***
Gel gör ki; öğretmen, canlı yayına bağlandıktan sonra, benim sorularımı dinlemek ve cevap vermek yerine, benim de sesimi kıstırıp, canlı yayında bildiğini okuyan, kimseyi tınmayan agresif bir tavır sergilemeye başlıyor...
Ona sürekli; sorularımı hatırlatıyor ve cevap vermeye yönlendirmeye çalışıyorum...
Bunu sıkıştırmak amacıyla değil, rahatça kendisini izah edebilsin, gerçekler ortaya çıksın diye yapıyorum...
***
Ancak bunu anlamıyor muhatabım...
Sürekli sesini yükseltiyor ve anlamsız şeyler söylüyor...
Sonunda; birkaç dakika konuşmasını dinliyorum...
Hiç konuşturmuyor beni...
Ağzımı açsam, lafı ağzıma tıkıyor...
Sonunda; “televizyon yayıncılık tarihinde yerini alan o kült sözlerimden birini söyleyiveriyorum...”
***
-“Siz canlı yayında bana böyle yapıyorsanız, kim bilir neler yapıyorsunuz başkalarına?..”
Dün Aksigorta’nın acentesiyle konuşurken; 20 yıl önce canlı yayında söylediğim bu sözü hatırlıyorum...
-“Aksigorta, yüzde yüz hatalı, ehliyetsiz yapılan bir kazanın tarafının sigortası olarak 3.5 aydır bana bunu yapıyorsa, kim bilir başka mağdurlara neler yapıyordur?..” deyiveriyorum...
***
Dün akşam yazıyı yazarken; mesaj geliyor telefonuma;
-“Genel Müdür’ün konuyla bizzat ilgilendiğini” belirtiyor mesaj...
Herhalde benim, “yazı yoluyla insanları ve kurumları dize getirmeyi” amaçlayan gazeteci türünden olduğumu zannediyorlar...
Bilmiyorlar ki; benim kimseleri dize getirme gibi bir derdim falan yok...
Hatta işi bunca yokuşa sürdükten sonra artık ödedikleri şeyin bile bir anlamı yok...
***
Ben yazayım...
Belki bundan sonra mağdur olacaklara bir yararım olur...
Bu işin tekerrürünü önlerim, mağdur edilecek yüz binlerce insan için...
O önemli...
Onlara cevap yazıyorum...
-“Teşekkürler ilginize... Gerek kalmadı...”
*****
İNSAN İLİŞKİLERİ VE SAKIP SABANCI
Sakıp Sabancı, hayatını insan ilişkilerine adayan mülti milyarder bir dostumdu... Onda bulduğum sıcaklığı, kimselere değişmezdim...
İnsan ilişkilerinin, hayata sevgiyle bakmanın önemini o kadar iyi bilirdi ki; yaptığım haber programları ve bültenleri onun vazgeçilmez adresleriydi...
***
Onun sımsıcak kalbine o kadar çok güvenirdim ki; koskoca Sakıp Sabancı’ya bir gün telefonda; “Galatasaray’ın UEFA finalinde üç gün boyunca Show Haber’de benimle birlikte Kopenhag’dan canlı yayın yapar mısınız..” diye soruverdim...
***
Teklif ettiğim şey bir nevi muhabirlikti...
Koskoca Sakıp Sabancı, “Senin için memnuniyetle yaparım kardeşim” dedi ve üç gün üç gece bizim kameraman ve Ömür Varol’la her yere gidip yayın yaptı...
Onu o kadar ekipten görüyordum ki;
-“Uçak paralarınızı biz karşılayalım lüfen...” dedim...
O sempatik haliyle yüzüme, “O kadar da değil” dercesine öyle bir baktı ki; ben yaptığım tekliften utanıverdim...
***
-“Aksigorta da Akbank gibi Sabancı’ların kuruluşu... Bilmiyor musun?..” dedi bir dostum...
O söyleyene kadar, onun bile farkında değildim...
Hey gidi Sakıp Ağa...
Hep korkmuşumdur bir gün, benle zerrece ilgisi olmayan işler yapanların adımı kalkan gibi kullanmalarından...
Nur içinde yat Sakıp Ağa...
Senin ismin asla kirlenmez; ne kalbimde, ne de o tertemiz anılarda...