Muhafazakar bir partiydi AKP...
İktidara geldiği günden itibaren; “kendini laik ve batılı addeden” çevrelerde, soru işareti uyandırdı...
Eski “establishment”ın AKP iktidarıyla ilgili soru işaretleri, zaman zaman azaldı, zaman zaman arttı...
***
Beyaz Türklerin, laik ve modernist çevrelerin, AKP iktidarıyla bire bir ilişki içinde oldukları alanların başında Türk Hava Yolları’yla yaptıkları uçak yolculuğu geliyordu...
Türk Hava Yolları’nda yaşanacak her muhafazakar değişiklik; “AKP iktidarının Türkiye’yi değiştirmeye yönelik ajandasının gizli bir maddesi”, ‘siyasi İslam’ın egemen olmaya başladığı ülkenin dinselleşen çehresinin uçaklarda tezahür eden yüzü olarak algılanıyordu...
***
Türk Hava Yolları bu yıllar içerisinde önce yemeklerini değiştirdi...
Bonfile, somon füme, pappardelle yiyerek gitmeye alışılan uçak seyahatlerinin mönüsüne alternatif mönüler koymaya başladı...
Pappardelle’nin yerine mantı; kara biber soslu bonfilenin ikamesi niyetine salçalı köfte, somon fümenin alternatifi şefin hazırladığı hamsi halini aldı...
***
Uçak tekerleklerinin; pistten ayağını kestiği ve piste ayağını değdiği anlarda, yabancı pop müziği dinletisinin yerini, Osmanlı saray müziğinin tınılarına terk ettirdi...
Uçak yolculuğu “batılı bir yaşam tarzının sembolü” olmaktan çıktı, “Anadolu-Dünya sentezinin bir parçası” haline geldi...
***
İç hatlarda içki servisi kaldırıldı...
Dış hatlarda bazı bölgelere yönelik hatlarda içki servisi yapılmamaya başlandı...
Pappardelle’nin yerine mantı...
Kara biber soslu bonfilenin yerine salçalı köfte ile cacık...
Somon fümenin yerine hamsi ve karnıyarık servisi aldı...
Batı’nın klasik müziği yerine Osmanlı saray müziğinin soundu koridorlara yayıldığı...
İç hatlarda içki servisi yapılmadı...
Şampanyanın yanına ayran servise kondu...
Normal şartlarda “Beyaz Türklerin, modernist çevrelerin keyif çatarak Batı’ya uçtukları yegane yolculuk aracı uçak, bir başka yaşam biçiminin sentezi haline dönüştürülmeye başlandı...”
Bunun tepkisi büyük olabilirdi...
En azından modernist çevreler; geçmişte yaptıkları gibi Türk Hava Yolları’yla uçmayı reddedebilir; Batı’lı hava yollarına yönelebilirlerdi...
***
Muhafazakar bir iktidarın; kendi yaşam tarzının tercih ve seçimlerini uçak yolculuklarında sunmaya başlamasının “yumuşak geçişi”ni, “irtica geliyor” tartışmalarına mahal vermeden sağlayan adamlardan biri dün Türk Hava Yolları’ndaki görevinden ayrıldı...
İMAM HATİPLİ ALİ GENÇ’İN YAŞAM MECRASI...
O adamın ismi Ali Genç’ti...
11 yıl önce; İmam Hatip Lisesi’nden mezun olup; İstanbul Üniversitesi’nde doktora, TRT Genel Müdürlüğü’nde uzmanlık, Show TV, Star Tv’de ve Ateş Hattı programlarında haber müdürlüğü; Akşam gazetesinde genel yayın yönetmenliği, yaptıktan sonra; Türk Hava Yolları’nın basın müşavirliğine gelmişti...
***
11 yıl içinde; Beyaz Türkler’de ne zaman Türk Hava Yolları’yla ilgili, “muhafazakarlık, dincilik, irticacılık” tartışması gündeme gelse; dünya çapında etkileyici kampanyalarla, soru işaretleri tedavülden kaldırılmaya çalışılmıştı...
Barcelona futbol takımına sponsorluk, dünyanın futbol ve basketbol starlarının reklam filmleri, Hollywood’un ünlü aktörleriyle film çekimleri gibi uluslararası standartta nice kampanyaya imza attı bu yıllarda Türk Hava Yolları...
***
Beyaz Türkler ne zaman itiraz edecek gibi olsalar, onları etkileyecek bir uluslararası kampanya anında imdada yetişiyor ve Türk Hava Yolları markası, Türkiye’nin bütününün medar-ı iftiharı haline gelecek bir marka haline dönüştürülüyordu...
***
Bu kampanyanın en önemli ayaklarından biriydi Ali Genç...
11 yıllık basın müşavirliğinden geçen hafta ayrıldı...
Yerini Yahya Üstün isimli gencecik bir arkadaşa bırakarak...
Ali Genç’in; bir zamanlar televizyoncu ve gazeteci olarak yetişmesine katkıda bulunduğum için, kendimle gurur duyduğumu hissettim geçen hafta...
Bu gurur ondan elbette duyduğum gururdan mütevellit...
DIŞARIYA YAĞMUR, YÜREĞİME HASRET, FİKRİME SEN...
Ünlü şair Musa Çelik; bir mail gönderiyor bana önceki gün...
“Cemal Süreya’dan aldığınız dizelerden biri Cemal Süreya’nın değil; benim dizelerim...” notunu düşerek...
***
Dizelere bakıyorum...
En sevdiğim, söylerken içimden bir kez de tekrarladığım hayatımın dizeleri onlar... O dizeler Musa çelik’in dizeleri...
Şairden; bu hatadan dolayı özür diliyor ve Musa Çelik’in “efsane dizelerini” şiirin kendisiyle birlikte sunuyorum...
YAĞMUR VE SEN...
Dışarıya yağmur
Yüreğime hasret
Fikrime sen
Nasıl yağıyorsunuz
Üçünüz birden bir bilsen...
Yağmurdan kaçanlar ve yağmura koşanlar
tam ortasında bu çelişkinin ben!
Gözyaşlarım yağmura karışıp düşer bir fidanın toprağına
Sonra yol verir sevdamın darağacına...
Dışarıda çıldırasıya yağan yağmur
Islatmıyor caddeyi
Hasretin yüreğimi
Fikrinin aklımı ıslattığı kadar...
Bir yıldız tutarım gecenin karanlığında
Ne sen bunu bilirsin ne de yıldızlar
Yıldızlar kadar uzak olsan da bana
Gökyüzü kadar büyüktür sevdam...
Bu sevdanın mağdur kalacağını bilsem de
Ki mağdur kalan sadece sevdam değil yüreğimde!
Yine de yüreğimde eksilmez umudun
Gökyüzü güneş yangını bir hisle sarsa da bedenimi
Hükümsüz bir sevdanın sanığıyım ben
Ama bilemezdim ki gözlerinde müebbet yiyeceğimi...
Hükümsüz sevdam bırakma beni hasretinin kıyısında
Ya al götür beni derinliklere, ya da vurma dalgalarını üzerime...
Artık anla ve dinle yüreğimi
Gitme benden uzağa
Uzadıkça hasretin
Buz tutar yüreğim...
Musa Çelik