Aktif haberciliği bırakmamın önemli nedenlerinden biri; “Türkiye’de kamuoyunun algısına sunulan gerçekmiş gibi gözüken şeylerle, gerçekler arasında derin uçurumlar olmasıydı...”
1984-85 PKK terör eylemlerinin başladığı günlerden bu yana, kamuoyuna söylenen “Apo’nun; terörist başı, PKK’nın önderi, lideri, anası, babası, kurucusu her şeyi” olduğu idi...
***
Abdullah Öcalan; kendisini medya mensubu üniformasıyla ziyaret eden “gazeteci”lere, bu imajı güçlendirici, demeçler veriyor, lider ve tartışılmaz önder imajı çiziyor ve Türkiye’de herkes “PKK’yla ilgili her şeyin tek sorumlusunun Apo” olduğuna inandırılıyordu...
***
Algı yöneten “gazeteci”ler; Apo yakalandıktan ve İmralı’ya konduktan sonra, yıllarca Apo’nun adını “İmralı” olarak revize edip, “onu karizmatik bir ağırlığa” kavuşturuyor ve Apo’suz bir çözüm sürecinin mümkün olamayacağını ağdalı bir dille tezlendiriyorlardı...
***
Sıradan vatandaş ve benim gibi sıradan gazeteciler; “yıllarca bebek katili, terörist başı” olarak nitelenen adamın nasıl bir anda “Mandela gibi barışı tesis edecek bir lider” konumuna geleceğini tam anlayamıyor, “patinaj yapsa da, kan akması durur diye süreci insanlık namına, yeni doğacak çocuklar adına, şehitlerin ve ölümlerin kesilmesi uğruna” destekliyorlardı...
***
AKP; çözüm sürecini “İmralı” adı verilen, Apo’yla görüşmeler üzerinden başlatarak, Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisinden yola çıkıyor ve “barışı bu diyalog üzerinden tesis etmeye” çalışıyordu...
O anda enteresan bir olay oluyor ve devletin Apo’yla yaptığı gizli görüşmeler basına sızıyordu...
Görüşmelerin basına sızmasıyla süreç ağır bir darbe alıyor ve bir süre sonra hiç beklenmedik bir şekilde “Apo’nun yazılı ve görsel medyadaki sesi ile görüntüsü” buharlaşmaya başlıyordu...
***
2015 yılına gelindiğinde; 30 yıldır PKK’nın tek hakimi, örgütün babası, anası, liderliği, önderliği, kurucusu olarak lanse edilen Apo “Nevruz kutlamalarında gönderdiği mesajların bile geçiştirildiği” bir adam haline gelmişti...
***
Bunun derin ve gizli bir nedeni vardı...
PKK sorununda aktif taraf olan ulusal ve uluslararası çevreler; “Abdullah Öcalan’ın Türk devletinin elinde yıllardır hapiste olduğunu” söylüyor; Apo üzerinden yapılacak bir “barış görüşme sürecinin” istedikleri sonucu vermeyeceğini hesaplıyorlardı...
“Apo içerde olduğu için hükümetle iyi pazarlık edemezdi...”
En hafif deyimiyle böyle düşünüyorlardı... Böylece Apo’nun sesi ve görüntüsünün “buharlaşma süreci” başlatılıyordu...
***
Artık İmralı yerine “Kandil” sözcüğünü sıkça duyuyor;
Apo’nun “silahları susturun çağrıları” duyamaz hale geliyor; Kandil üzerinden bir başka süreci izler duruma geliyorduk...
Kandil’in ötesinde daha önemli bir gelişme vardı... Genç, yakışıklı, karizmatik bir lider Apo’nun pabucunu bir anda dama atıyor ve “medyada projektörlerin parıltılı ışıkları altında başrole soyunuyordu...”
***
Kürt sorunu dendiğinde; “kamuoyu algısı, ‘İmralı’ isimli muhatabın yerine, genç, yakışıklı ve parıltılı lider” Selahattin Demirtaş’ı tanımaya başlıyordu...
Demirtaş; o kadar ustalıkla o yere oturuyor ve oturtuluyordu ki; Türkiye kamuoyu bir iki yıl içinde neredeyse Apo’nun varlığını unutuyor; Kürt sorununun temel muhatabı olarak Selahattin Demirtaş’ı kabul ediyordu...
*****
APO YERİNE SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN ÖNE ÇIKMASI...
Demokrasi adı verilen oyunda; kitle iletişim araçları, sadece kitle iletişim araçlarından ibaret değildir... Kamuoyunun algısını, değişik çevrelerin istekleri doğrultusunda manipüle eder ve yönetirler...
Bunu yaparken, bir zamanlar SHOW haber merkezinde benim ve arkadaşlarımın yaptığı gibi; hiçbir zaman “salt gazetecilik ve habercilik referanslarıyla” hareket etmezler...
***
Amaçlar vardır...
Siyasi amaçlar...
Hedefler vardır...
Siyasi ve manipülatif hedefler...
Muteberleri vardır...
Promote etmeleri ve kamuoyuna pazarlamaları gereken... Karar; Kürt sorununda “AKP hükümetiyle direkt temasta olan Apo”yu ve İmralı’yı buharlaştırıp yerine Selahattin Demirtaş ve Kandil’i ikame etmekse (replace), bu algı usta fırça darbeleriyle tuvale dökülür...
Yaklaşık birbuçuk iki yıldır Türkiye’de “Apo buharlaştırılıyor, yerine Kürt sorununda tek etkin sivil lider olarak Selahattin Demirtaş” yerleştiriliyor...
***
Demokrasi oyunundaki niyetleri okuyamayanlar; “bireylerin kararları özgür iradeleriyle aldıklarını sanırlar...”
Oysa kimseler, son birbuçuk yıl içinde medyada Apo’nun nasıl buharlaştığını, sözlerinin eskisi gibi değil manşetlerden; satır aralarından bile yer bulamadığını fark etmiyorlar...
***
“Demokrasi oyunu; geniş kitlelere bilinçli sunulan hesaplanmış gündemin içinden bireylerin özgürce yaptığını sandığı seçimlerden ibarettir...”
***
Yıllar önce SHOW Haber bülteninde bizim neyi işleyip neyi işlemediğimizle neden ilgili ilgisiz herkesin kafa yorduğunu anlamaz; “Arkadaş sen nasıl istiyorsan öyle yap... Ben böyle yapıyorum... Niye karışıyorsun ki?..” derdim...
Fark etmezdim ki; derin mahfillerde; “hesaplanmış, planlanmış ve kararlaştırılmış bir gündemi” ben kendi haber bültenime, kimseyle bağlantım olmadığından sokmuyordum...
Onların ifrit olduğu, bu gerçekti...
Üstelik onların hakim olamadığı gündem “Türkiye’de her yüz televizyon izleyicisinin 35’i tarafından her gece izlenip, kendi gündem yaratınca” iyice çıldırıyorlardı...
***
Bu satırların amacı; Apo’dan ve Selahattin Demirtaş’tan yana bir tutum almak değil, olayı tüm gerçekliği, objektifliği ve derinliğiyle geniş kitlelere sunabilme çabasıdır... Bu arada, AKP oylarının artmasının analizinin yapılması, PKK’nın silaha sarılmasının ardındaki gizemin aralanması ve kesilen barış süreciyle akan kanların hesabının dökülmesi amacıdır...
*****
APO’NUN SAHNEYE ÇIKMASI AN MESELESİDİR...
Bütün bu anlattıklarımın şimdi önemli olan sadetine gelecek olursak...
AKP hükümeti; HDP lideri Selahattin Demirtaş ve arkasında ona destek olduğuna inandığı Kandil yönetimiyle “barış sürecini devam ettirebileceğine inanmadı...”
***
Kandil de inanmadı...
Kandil’i destekleyen güçler de “hükümetle yapılacak bir barışa inanmadı...”
Selahattin Demirtaş; zaten sivil bir siyasetçiydi ve kendine ve partisine oy toplama uğraşı içine girmişti...
Haziran seçimlerinde yüzde 13’e çıkan oylar; “Demirtaş, Kandil ve bu grubu destekleyen ulusal ve uluslararası çevreler için önemli bir umut ışığıydı...”
***
Fakat ne olduysa sonraki beş ayda oldu... PKK hangi değerlendirmeyle alındığı bilinmeyen bir kararla, silahlı mücadele dönemine girdi...
Bu karar; Kandil liderliğinin kararı mıydı, yoksa başka unsurlar etkin miydi bu olayda?..
Bunu PKK gibi bir “çok karmaşıklaşan bir örgütün içinden çözebilmek zor...”
Ancak sonuç bellidir...
HDP’nin oyları yüzde 2.5 düştü...
Halk PKK’yla mücadele ettiğini söyleyen AKP’ye kaydı...
Tek başına iktidarla birlikte yüzde 49.5’luk bir destek aldı AKP...
Şimdi Kürt sorunu ve barış sürecinde yeni bir dönemin işaretlerinin zemini oluşturulmaya başlanıyor... Apo’nun sahneye çıkması an meselesidir...