“Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım” diyordu Gabriel Garcia Marquez.
Dünyanın tanıdığı en büyük yazarlardan biriydi. Kolombiyalıydı ve yaşamın bir mucize olduğu kadar, kimlerin elinde ne şekilde ve nasıl sıradanlaştırıldığını anlattı bizlere hep. “Albaya Mektup Yazan Kimse Yok”, “Kötü Saatte”, “Başkan Babamızın Sonbaharı”, “Kırmızı Pazartesi”, “Kolera Günlerinde Aşk” ve elbette “Yüzyıllık Yalnızlık” gibi insanı derinden sarsan, her okuduğunuzda yeniden keşfedeceğiniz, farklı anlamlar çıkarabileceğiniz kitaplar yazdı. O kitaplar eşliğinde insanlığın karanlık ve aydınlık yüzünü, basit çıkarlar uğruna insanların kendini nasıl maskaraya çevirdiğini anlattı bizlere. Dahası insanların grilerini de sundu önümüze. Her iyinin içindeki şerrin ne olabileceğini, her kötünün içinde iyi bir yanın bulunabileceğini fısıldadı.
Bir çocuğun pırıltısı
Ne zaman onu okusam, bir çocuğun pırıltılı düşgücü dünyasına davet edildiğimi hissederdim. Sanırım bu, biz okurları için büyük bir nimetti. Edebiyatın asık suratlılık ve ahkâm kesmek olmadığını, yaşam olduğunu anlatan o eşsiz satırlarda, edebiyatı biraz daha sevip yaşama biraz daha hoşgörülü olma şansını yakalardık. O bizim arkadaşımızdı. Üstelik dünyanın en zor arkadaşlığını üstlenmiş olandı; yol arkadaşımızdı o bizim.
Nasıl desem; yol uzun, coğrafya tanımaz ve zaman zaman pek çetrefildi. Faşizmin, egoizmin, vasatlığın, kıskançlığın, görgüsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün mirasının istemeye istemeye göbeğinden geçiyordu. Herkesin kendine ait küçük krallıklar kurarak kendini meşru saydığı bir masalın kenarının kenarıydı. Herkesin kendine göre zaman zaman düşmanlar, yandaşlar, tuhaf garip takıntılar yaratarak yaşamını idame ettirdiği bir çölün serabıydı yol. Evet, olsa olsa bir seraptı. Ama yine de bir yoldu işte. Ufku daha net seçebildiğinize inandığınız kaygan sayılabilecek bir zemindi. Öylesi bir zemindeki esaslı yol arkadaşlarımızdan biriydi o bizim.
Güzel adamdı vesselam.
Öykücü, romancı, gazeteci, senarist. Hepsiydi. Ama daha çok bir bahar zamanı dünyaya katılan, yine bir bahar zamanı aramızdan ayrılan iyi bir insandı. Yola öyle ipuçları koymuştu ki, bunu bilirdiniz; bundan adınız kadar emindiniz.
Ne diyebilirim ki? Dünyanın başı sağ olsun.
Yüzyıllar sürecek özlem
Haberin Devamı