‘Yüzleşemediğimiz her şey kaderimiz olur.’
Carl Jung
İsveç iksiri diye bir şey var. ‘Bu ne işe yarar’ soruma aktardaki çilek kokulu kadının ‘ne işe yaramaz ki’ cevabıyla büyüyen günüm, İsveçli yönetmen Ingmar Bergman’ın filmlerine evrildiğinde, gerçek iksirin ne olduğu konusunda zihnimde başka bir kapı aralandı.
Elbette sanat! Elbette doyumsuz bir yaşam alegorisiyle buluşma. İşte tam da o noktada yapay zekanın erişemeyeceği bir kıvamda (belki de kendimi kandırıyorum) başka bir sahnenin perdesini aralamak ve o aralıktan içeriye doğru sızanı aval aval seyretmek. Özgünlüğü, özgünlüğün o sesini, o sesteki çağrışımları, dediğim gibi aval aval seyretmek...
Bilmiyorum. Tekrardan anlatmayı denemem, tekrar tekrar denemem gerekiyor belki de. Yaşadığımız, soluklandığımız ya da nefes darlığından ahiret gününü yalan yanlış hesaplamakla meşgul olduğumuz şu günlerde, bir toplumun insanlarına sunabileceği vahanın, gökyüzüne meydan okuyan gök delici binalar ya da ezberler olmadığı, bu ezberleri insanlara gösteren, bazen de suratına suratına çarpan (maalesef!) sanatsal özgün buluşlar ve sorgulamalar olduğunu yeniden ama yeniden düşünmek gerekiyor. İyileşebileceğimiz vahanın ve yegane iksirin (yeganeden bir önceki ya da bir sonraki de olur) bu özgünlük ve bu özgünlükle gelebilecek sorular olduğunu, vs.
İKSV’nin Bergman filmleri, eski günlerin yeniden hatırlanması anlamında kıymetliydi. Amma da soluksuzca seyretmiştik ha zamanında. Çoğunlukla da pek bir şey anlamadan... Ancak bu günlere geldiğimizde, gencecik çocukların sorguladıkları bu dünya için sorgulandıkları zamanlardan geçerken, şu soruyu, bundan senelerce önce sordurtması anlamında da çok önemliydi bu deneyim:
Sorgulamayacaksak niçin insanız?
Şimdilerde bu soruyu, tam da bu günlerin içerisinden geçerken bir kez daha sordurtması anlamında çok önemliydi bu filmler:
Sorgulamayacaksak niçin insanız?
***
Aktardaki çilek kıza bunu sormadım. Sorsaydım, Bergman’ın filmlerindeki persona ruhuyla ‘sakın ha, devir o devir değil’ derdi.
‘Devir ne devri?’ diye sorabilseydim eğer -ki sormadım- vereceği cevabı da biliyordum ne yazık ki.
‘Hormonlu çilekler varken artık kim ne yapsın yaban çileklerini?’
Bu arada Yaban Çilekleri Bergman’ın çok özel filmlerinden biridir. Hormonlu çilekleri sevenlere, hormonlu çileklerin hayatımızdaki tek tip ve sonsuza kadar sürecek çilekler olduğunu düşünenlere içtenlikle ve özenle hatırlatılır.