Havadır bunun cevabı... Varlığıyla etrafımızdadır. Ancak ve ancak onsuz kaldığımızda anlarız değerini, varlığını. Bunu biliriz. Taa çocukluk günlerimizden.
Dahası da var. Yokluğundan sözler bile üretmişizdir. Hava alayım deriz. Biraz temiz hava alayım da başımın ağrısı geçsin.
İş burada da bitmez. Bazen de aldığımız hava, bir hiçe dönüşür.
Bu işteki kazancın ne diye sorarlar bize.
Hava deriz. Hava aldım.
Bir de havacıva vardır. Anlamsız şeyler için. Konuşma dilimizde boş ve fazlasıyla önemsiz konular için kullanılır.
Ancak bu durum, yok yok, kaldırılan OHAL için katiyen geçerli değildir. OHAL kalkmıştır. Bundan daha önemli ne olabilir ki diye düşünmeye başlarız. Dile kolay, tam yedi kere OHAL’lenmişizdir. Ve nihayet yedinin kerametiyle özgürlük tohumları saçılır gibi olmuştur memlekete.
Öyle mi olmuştur gerçekten sorusu ise hakimiyetini sürdürmekte ve gözlerimizin kenarındaki kırışıklıklar sadece yaştan, yaş almaktan, zamansız yaşlanmaktan, buğulanmaktan, kederden değil, kadere bak kadere şarkısının verdiği rehavetten de artar olmuştur.
OHAL’den sonra getirilen yasalar ve bu doğrultuda alınan kararlar, havacıva otunun bile (Akdeniz bölgesinde yetişen kerameti bol bir ot) hafifletemeyeceği bir kıvamdadır.
Bu yüzden tıpkı hava gibi, her zaman etrafımızda olan ama ancak ve ancak nefessiz kaldığımızda anlayabileceğimiz bir hal husule gelmiştir. Nefessiz kalan insanların aşağıdan yukarı (bazen de tam tersi) kızarması hatta morarması gibi bir haldir, korkarım ki bu. Yargının, üniversitelerin, medyanın ve daha neler nelerin tek bir ele bağlanması, köklerinden kırmızı boya elde edilen havacıva otunun üzerimizden geçeni kırmızı, daha da kırmızı, ve çok daha kırmızıya hatta kana boyaması işten bile değildir. Bırakınız ‘bu işten hava aldım hava’ demeyi, ‘neyse hiç değilse bir çıkayım da temiz hava alayım’ noktasının bile lüks sayılabileceği bir eşiktir bu.
Kıssadan hisse, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle bugünkü yazıma son vermek istiyorum. Kısıtlamaların kısıtlamaları izlediği bu kanunda yeni bir husus var: ‘Günlük yaşamı aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmama’ ibaresi... Bu ibareyle sizin ortak bir park alanında iki arkadaşınızla neşe içinde havacıva kıvamında ip atlamanız bile sorun teşkil edebilir. Ne mi? Bankta şekerleme yapmakta olan kımıl zararlısı birileri ‘siz benim uykumu nasıl bölersiniz böyle pata pata’ diye itiraz edip sizleri birilerine pataklatabilir! Ya da siz az önce giydiğiniz şorttan ötürü yediğiniz laflardan siniriniz bozulmuş halde kankanızla birlikte otobüste sakız çiğnerken önünüzdeki bir vatansever tarafından, sırf bu yüzden (mi emin değilim aslında) tehdit edilebilirsiniz. Elbette tehditle kalırsa ne ala!
İşin aslı bu cümle, herkes ve her durum için geçerli olabilse, faydalı bile olabilir. Ancak sözcüklerin ve cümlelerin koşuldan koşula lağvedildiği bir dönemden geçtiğimiz de ortada.
Bence biz hava mava almayalım canım. Nedir bu gevşek haller.