PKK’nın silah bırakmasını istiyoruz. Akan kanın durmasını istiyoruz. İstiyoruz istemesine de bu iş biz istedik diye olmaz, olmuyor.
Bu iş askeri operasyonlarla günlerce dağı ovayı vurarak da olmuyor. Sınırötesi manevralarla da. Terörü lanetliyoruz diyen politikacıların ezber cümleleriyle de.
Kan kanı, ölüm ölümü getiriyor.
Gaziantep’te sivil halka yönelik saldırı terörün en beter yüzünü bir kez daha
sergiliyor bize. Masum insanlara yönelik saldırı. Ortada kol gezen şiddet hiç umulmadık bir zamanda, bayramın ikinci günü, kentin göbeğinde işin rengini bir kez daha ortaya koyuyor.
Kim ne derse desin orada tek bir kod var: Şiddetin bu örgütü durduramayacağı kodu.
Bu teröre teslim olacağız anlamına mı gelmeli?
Hayır.
Terör, terörle gelen şiddet en başta karşı durmamız gereken şiddet olmak durumunda.
Bunun ardından devlet tarafından alınacak önlemlerin ise şiddetten değil sağduyudan beslenen önlemler olması çok ama çok önemli.
Sağduyu ne olabilir?
Bir devlet politikası olarak düşünüldüğünde, bunun ilk etapta terörizmin ne olduğu konusunda karar verilmesi olduğuna inanıyorum. İşine gelmeyeni terörist diye yaftalayan, cezaevine tıkan kriminal bir devlet kaosu var karşımızda. Üstelik bunun adına hukuk deniliyor. Akademisyenler, gazeteciler, yayıncılar... Bir bakmışsınız sivil halkı
katledenlerle aynı kefeye konan bir sistem içersinde karşımızda! Bu da zemini sürekli kayganlaştırıyor, insanların kafasında bulanıklık yaratıyor, adaletin ne olduğu konusunda akıllar karışıyor. Bu kafa karışıklığından
beslenen ise yine terörizm oluyor!
Bu yüzden yasalar anlamında terörizmin tanımının netleştirilmesi gerekiyor. Öyle ki terörü önleyeceğim derken yeni terörler yaratılmamalı, halkta linç duygusu pekiştirilmemeli. Dahası insanları şiddete kışkırtan, terörü tetikleyecek kutuplaşmalar oluşturulmamalı, nefret dolu nutuklar yerine aklıselimin devreye girebileceği bir söylem benimsenmeli. ‘Ben devletim asar keserim’ tarzındaki hırçın, uzun vadede herkesin kaybedeceği şahin politikasından vazgeçip ‘ben devletim çözülmesine yardımcı olurum’ mantığıyla hareket etmek burada esas olmak durumunda.
‘Akıl yoluyla çözmezsem ne olur’ diye ucuz kabadayılık yapmak da yine terörü besliyor, unutmayalım! Şiddet şiddetten beslenir, n’olur bunu akılda tutalım.
Dahası, ‘suçlu yakalamak’ değil vatandaşlık haklarının esas olduğu bir hukuk sistemine yaslanmak hepimizi rahatlatacaktır. Kısaca insanlara potansiyel suçlu gözüyle değil, ilk etapta insan olarak yaklaşmak fikri. Kriminal, pus içindeki bir aynadan bakmak yerine bireysel hakların ön plana çıktığı ufuk açıcı bir pencereden bakmak.
Terörün laneti, yaşam haklarını ön planda tutan gerçek adaletin ışığı ile çözülebilir. Kanla değil. Tedavi insanlıktan gelmeli. İnsanlığı destekleyen yasalardan, onarıcı yöntemlerden.
Uludere’de devrilen minibüsün etrafını saran Gülyazı köylülerinin bize sunduğu resim budur. İnsanlık. O resme sahip çıkmalıyız, oradan ilham almalıyız.
Keşke alabilsek.
Uludere’deki resim
Haberin Devamı