Susuz Yaz’la

Haberin Devamı

gülü çiğdemi falan bırak

sardunyayı karidesi filan bırak

acıyı ve ölümleri bırak

oy pusulalarını ve seçimleri bırak evet

seçimleri özellikle bırak

çünkü açlık çoğunluktadır

Turgut Uyar


Turgut Uyar yaşasaydı bu aralar doğum gününü kutlayacaktık onun. Erken bir ölümdü onunkisi. Unutulmaz bir başka şairimiz Cemal Süreya’nın da dediği gibi ‘her ölüm erken ölümdür.’ Öyle bir gidişti onunkisi.

Gidenler...

Ağustos hazan mevsimi oluyor. Adı yaz mevsimi içinde geçse de ölüm dendiğinde en büyük bilanço Ağustos ayına saklanır bu mevsimde. Belki yarısı yaz, yarısı sonbahar olduğundan, arafta olduğundan, arada kaldığından.

İnsanının içini parçalayan gençlerin ölüm haberleri gelirken Metin Erksan’ı da yitirdik. ‘Susuz Yaz’ la birlikte tuhaf bir hüzne bürünmek bu olsa gerek.

Gerçekten de susuz bir yaz geçiriyoruz. Kurak, budanmış bir yaz.

Ancak buna rağmen tıpkı Turgut Uyar’ın işaret ettiği gibi yaşamın gerçek koordinatlarına odaklanmalı.

Naralara değil de yaşamın fısıldadıklarına.

O fısıltılar arasında saklanmış hakikate.

O hakikati sırlamaya çalışan, onu balçıkla sıvamaya çalışan zihniyete yüz vermemeli. Ne kadar prim yaparsa yapsın!

Gencecik çocuklarımız gitti diyenler, ‘savaş savaş’ diye veryansın edenlere söylemek istediğim birkaç şey var buradan.

Bu yitip giden çocukların yüzde 99’u hangi ailelerin çocuklarıdır? Hangi sınıfa aittirler? Gündelik hayatta karşılaştığınızda, örneğin iş istemek için karşınıza çıktıklarında onlara nasıl davranırsınız? Trafikte, tatilde, karşınıza bir garson, bir oda görevlisi olarak çıktıklarında örneğin?

Facebook’tan, twitter’dan, televizyon ekranlarından, kürsülerden ‘vatan’ ve onunla ilgili parlak, romantik, belagat yüklü sözcükleri dillerinden düşürmeyenler, karalar bağlayanlar, öfkelere dolananlar... O yetim karakollarda bir gece geçirmeyi akıllarından geçirmişler midir acaba. ‘Giderim, savaşırım, yakarım, yıkarım n’olmuş’ değil, gerçekten onların yerine kendilerini koyarak yoksul bir günü, o dağların ortasında öylesine yaşamışlar mıdır zihinlerinde? Bir tek günü?

O korkuyu, yalnızlığı, endişeyi, bilinmezi duyumsayarak.

‘Şehidim, yiğidim’ değil.

Bu çocukların akibetini gerçekten bir gün düşünmüşler midir acaba? Tek bir gün? 18 yaşındaki bir ruhun ufku ve beklentileriyle?

O sessizliğin ortasında, onların yoksulluklarını ve yoksunluklarını, gerçekten, vicdanlarıyla, tek bir gün.

Bir tek gün?

Dedim ya susuz bir yaz bu. Ne zamandır hep böyle. Otuz yıldır.

***


Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, muhalefet ve nicesi... Gelecek seçimler sizin için gerçekten bir anlam ifade ediyorsa bu feci savaşı insani boyutlarda durdurmaya öncülük edin. Bunu yapabilirseniz, devamı kendiliğinden gelir. Bu ülkenin militarizme, ezberlere, kahırlara, yeni kumpaslara, eski düşmanlıklara, çaresizliklerden üreyip duran nefrete değil demokrasiye, iyi niyete, morale, barışa ve en önemlisi sevgiye ihtiyacı var.

***


Edip Cansever’i de anmadan olmaz. O da bu ay doğmuş.


‘Bakmalar görüyorum durmadan göz olan bakmalar

Başlama gözleri, çocuklu, masallı, sinemalı.’

DİĞER YENİ YAZILAR