1 Şubat 1997 günü Türkiye bir eyleme başladı: Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık Eylemi. Bu eylem, 1997 yılında Susurluk kazasıyla ortaya saçılan o dipsiz karanlığın aydınlatılması için fişeklenmişti. Diyeceksiniz ki ne oldu, sen sonuca bak! Doğrusu bir halkın ‘temiz toplum temiz siyaset’ için attığı bu sivil itaatsizlik adımının, adım olarak ‘bile’ çok önemli olduğuna inanıyorum. Hafızaları canlandırmak için yineleyelim: ‘Yaşamımıza karışan kirliliğin son bulması’ isteği bu hareketin temel çıkış noktalarından biriydi.
Ya bugün?
Her ne kadar günümüzde yapılan tarafsız anketler toplumun yolsuzluklara karşı net olduğunu, halkın tepkisinin sandığa yansıyacağını söylese de, şu an Türkiye’nin tuhaf bir oyuna kilitlenip ‘seçeneksizlik’ üzerinden kendine bir gelecek kurmaya itilmesi son derece düşündürücüdür. Seçeneklerin bu ‘seçeneksizlik’ üzerinden oluşturulmaya çalışması düşündürücüdür. Ayağımızın altından kayan zeminin bir daha nasıl inşa edilebileceği fikri düşündürücüdür. İşin, demokrasisi ‘eh işte işleyen’ bütün toplumlardaki gibi ‘yine’ sandığa kilitlenmesi d-ü-ş-ü-n-d-ü-r-ü-c-ü-d-ü-r.
Teslim edelim ki insanlık tarihinin özgürlükle kurduğu hakiki bağ her zaman çok kısıtlı ve kısa bir süreye denk düşer. Ancak bu noktada bunu tartışmanın bile çok (hatta yok) sayıldığı bir köşeye itilmiş olmamız, kısacası herkes için özgürlük fikrinin buharlaştırılması gerçeği ile karşı karşıyayız. Ne özgürlüğü, ne şusu ne busu. Otomatiğe bağlanmış bir ‘seçeneksizlik’ hâli bu. Ve elbette çok düşündürücü. Hüzünlendirici de. Çünkü yine insanlık deneyimlerinden biliyoruz ki böylesi süreçler iyimserlik, düşünebilmek ve eylemlilik (aman yanlış anlaşılmasın, yaşam adına yaşama sahip çıkma eylemliliğinden bahsediyorum) fikrinden uzaklaşıyor ve bu da kısa bir süre sonra çok yıkıcı sonuçlara neden olabiliyor. Özellikle siyaset, insanın doğuşunun ölüme yazgılandığını anlaması noktasında işler hâle geldiğinde sorunludur. Zira siyasetin temel amaçlarından biri insanı kadere ve ölüme değil ‘bugüne’ ve ‘yaşama’ çekebilme kudretidir.
Umarım bunu kaybetmiyoruzdur. Yoksa kimin kiminle nasıl ve niçin çekiştiği gerçekten o kadar da önemli değil. Buna karşın yolsuzlukların örtbas edilmesi, anayasanın ihlal edilmesi, sansür vb. hususlar çok ama çok önemli çünkü bu toplumun sürekli aydınlıkta kalabilmesi için bu tür hususların artık hiçbir koşulda karanlıkta kalmaması gerekiyor.
***
31 Ocak Sokak Çocukları Günü‘ydü. Türkiye bu arbede içerisinde ne kadar çocuğu sokağa terk ettiğini hatırlıyor mu? Etrafta uçuşan paralarla beyni uyuşturulmaksızın kaç çocuğun hayatının aydınlanabileceğini?
Sürekli aydınlık için
Haberin Devamı