Sevgi Uçan Çubukçu’nun T24’teki Şirin Tekeli yazısına ithafen.
‘Sevgi’nin yazısını gördün mü?’ diye soruyor ortak arkadaşımız Berna.
‘Gördüm ama henüz okuyamadım’ diyorum. Sonra o ortak bir geçmişin, Beyazıt’ın, 80’li yılların üzerimizdeki etkisini hatırlayarak ağır ağır, birçok şeyi yeniden düşünerek üniversiteli bir öğrenci heyecanıyla okuyorum Sevgi’nin yazısını.
O acelacele geçen yılların içersinden bakıldığında, 80’li yılların çiçeği burnunda insanları olarak Türkiye’deki kadın hareketinin aktifliğinden, feminizmin işaret ettiği özgürlük duygusundan büyülenmemek mümkün değildi. Çınaraltı’nın karbonatlı çaylarının tepsilerle gidip geldiği, öğrenci kimliğini darmaduman eden bir darbenin o dev çınarın gölgesine karıştığı zamanlarda hemen hepimizin içini ferahlatan bir vaatti Türkiye’deki bu yeni dalga. Ve çok gerçekti. Bugün bizleri hâlâ bu konularda yazdıracak, mücadele gücünü kamçılayacak biçimde gerçek...
Bu gerçeğin en önemli mimarlarından biriydi Şirin Tekeli. Ardında sayısız kitap, dost ve umut bırakarak gitti. Tam da bu yüzden buna ‘gitmek’ denilir mi, emin değilim...
Uzun yıllar sonra onunla tanışma ve konuşma fırsatını yakaladığımda, onca kitabın, birikimin, donanımın, başarının, çabanın ve eylemin arkasındaki bu kadının güleç, alçakgönüllü ve samimi yüzü beni hem şaşırtmış hem de çok mutlu etmişti. Yanlış hatırlamıyorsam Amargi ve PEN Kadın Yazarlar Komitesi’nin ortak bir etkinliğiydi bu. Ve Şirin Hoca, bizleri kırmamış, aramıza katılmış ve o buluşmada kadının yan yana durmasının ne kadar önemli olduğuna dair bir konuşma yapmıştı. Konuşmasını da yüzünde gezinen o samimi bilgelikle bizlere yansıtmış ve bizler ona bir kez daha hayran kalmıştık. Bu tarih 2007 olmalı... Oldukça eski. Onu kaybettiğimiz haberini aldığım zamansa, gözlerindeki ışıltıyı ve zaman tanımazlığı hatırladım hemen. ‘Sanki dün gibi’ diyerek.
Sevgi ise onunla son buluşmalarını aktarmış yazısında. 2016 Şubat’ında Kadın Eserleri Kütüphanesi Olağan Genel Kurul Toplantısı’na ta Bodrum’dan kalkıp gelmiş Şirin Tekeli. Yani Sevgi’nin on gün önce, İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları ve Araştırmaları Merkez Müdürlüğü görevinden alındığı sıralar... Şirin Hoca onu görür görmez, durumdan haberdar, ona sarılmış ve gülümseyen bir ifadeyle, ‘Çok gurur duyduğumu bilmeni istiyorum’ demiş Sevgi’ye. Hemen belirtelim 80’li yıllarda YÖK’ün merkeziyetçi ve tırpanlayıcı tavrına hayır demiş akademisyenlerden de biriydi Şirin Tekeli. Bilimin, sadece ve sadece özgür bir ortamda yapılabileceğine inanan gerçek bir akademisyen.
Onu bugüne kadar tanıma, okuma fırsatını yakalayamayanlar için ‘1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar’ derlemesini bir başlangıç olarak önerebilirim. Dürüst bir siyasetbilimcinin bugün yaşadığımız kadınlararası kutuplaşmanın nerelerden beslendiğini bize nasıl da gösterdiğini göreceksiniz. Ta o günlerden bugüne ne değişti sorusunu sormanız da çok mümkün olacaktır. Bugün hâlâ aşamadığımız sorunlara onunla birlikte bakmak, o sorunları aşabilmiş olsaydık bugün nerelerde olabilirdik hayali de cabası...