Milli damat hikâyelerimize bir yenisi daha eklendi. Yanık sesli bir türkücümüz, nişanlısı hakkında ‘o benim ayağıma terliğimi getirecek’ dedikten sonra ‘o çok güzel ve seksi olsa evlenmezdim’ gibi cümleler sarf ederek hepimizi evlilik ve ilişkiler üzerine yeniden düşünmeye davet etti.
Bu devirde bir insan bir insanın ayağına neden terlik getirir sorusu bir yana, evlenecek kadınla takılacak kadın arasındaki farka yeni bir boyut katan ‘o güzel ve seksi olsa evlenmezdim’ cümlesi evlilik programlarında tartışılmaya aday bir cümle olarak gündemimize bomba gibi düştü! Bu milli erkeklik duygularını gıdıklayan hamasi sorunun bir evlilik programı boyunca tartışılacağı aşikârdı; hatta bir sonraki haftaya (reyting kontrolü yapılarak belki de haftalara) sulandırılarak mim koyabileceği de bal gibi ortadaydı.
Buradan çeşitli sonuçlar çıkabilir ve Türkiye, ekranlara kilitlenerek bu sonuçların gebe bırakacağı yeni ufuklara kafa patlatabilirdi. Ben de kendi çapımda biraz hayal gücü diyerek bu elzem durumu geliştirmeye çalıştım:
1-Çok güzel ve çok seksi olmak ne demekti? Kısacası çok güzel ve çok seksi olmanın kriterleri neydi?
2-Üstteki soruyla bağlantılı olarak, bunun evlenilecek kadın, yok anam yok evlenilmeyecek kadın arasında yarattığı gerilimi kim, nasıl yumuşatabilirdi?
3-Evlilik nasıl bir kurumdu? Kimileri tarafından çirkin ve seksi olmayan kadınlar grubu olarak tanımlananlar için kurulmuş bir hayırsever kurumu muydu yoksa?
4-Bu madde çok önemli: Bu kurumda terliğin varlığının erkeklik varlığına nasıl bir katkısı olabilirdi? Çirkin ve seksi olmayan kadınların terlikle kurduğu ilişkinin, seksi ve çok güzel olan kadınların terlikle kurduğu ilişkiden ayrıldığı noktalar nelerdi? Ve daha da önemlisi, hatta en önemlisi öyle bir ayrımı esas kılan hangi tür terlikti?
5-Evlilik (yoksa terliklik mi demeliyiz) bu anlamda bir hayırsever kurumuysa örneğin erkekler için şıpıdık terlikler bu kurumda daha mı işlevseldi?
6-Şıpıdık terliklerin sözde ‘çirkin ve seksi olmayan kadınlara’ açacağı kapılara plastik bir geleceğe şıp diye yapılan suni bir yolculuk adı da verilebilir miydi? O zaman, hiç de öyle olmadığı halde kendini dünyanın en çirkini saymaya koşullandırılmış kadınlar -örneğin evlendikleri zaman 50 kiloyken sonra mutsuzluktan 110 kiloya çıkmış kadınlar- yanık türküler söyler miydi? Ekranlarda, kadın programlarında yanık türküler söyleyen o tür adamların harbi kadın düşmanı olduğunu bilirler miydi?
Dövdükleri, aşağıladıkları, yok saydıkları kadınlarla popüler kültürümüzü oyalayan şu kadın düşmanı muhteşem türkücülerimiz, futbolcularımız, yerli dizi kahramanlarımız... Evimizin renkleri, ekranlarımızın sesleri, gazete spotlarımızın biricik sahipleri, terliklerimiz, canlarımız, ciğerlerimiz.
***
Bugün 24 Temmuz. Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü için önemli bir gün.