Daha çok lise futbol maçlarında falan olur. Diyelim ki A takımı penaltı atacak. A takımını destekleyenler hurra B takımının kalesinin arkasına geçer, olur olmaz tezahürat yapar, tempo tutar ve beter gövde gösterileriyle kalecinin dikkatini çekmeye, moralini sıfırlamaya çalışır. Çığlık çığlığadırlar.
Ülkemizdeki kimi sesleri bazen bu karambolün içinden duyuyorum. Tamam, abarttım. Bazen değil, her zaman. Üstelik ergenlik coşkusuyla ortaya saçılan ve bu hâliyle sevimli olarak algılanabilecek o heyecan, yetişkin konumundakilerin üzerinde, mantık ve üslubun yittiği bir yerde, sırıttıkça sırıtan bir kuraklığa, feci bir vasatlığa dönüşüyor.
En son sarin gazı konusunda yaşadıklarımıza bakalım. Bu konuda yazılan bir sürü yazıda ve ekranlarda konuşulanlarda haberin altında imzası bulunan Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’ün ne meczupluğu kaldı ne de ajanlığı. Kalenin arkasındaki kalabalık her zamanki linç-ruhu-görev-anlayışıyla arşa ererken en nihayet şu çıkarımları duyacağımızı hisseder gibiyim: ‘Söyle bakalım Hersh Efendi, söyle! Bal gibi de sarin gazını sen kullandın. Yağma yok, biz kaçın kurasıyız. Pışşık. Sana bu işi ödeteceğiz. Bize lolo yok’ vb.
Ne yazık ki Türkiye’deki ‘derin analiz’ hâli ne zamandır böyle işliyor.
Sarin deyince gel de savaşı anma.
Evet, savaş. İnsanlık bilincinin bir türlü ders alamadığı, alsa da iki yılda bir unuttuğu savaş hâllerinin en tavan yapmış olanlarından birisidir Birinci Dünya Savaşı.
Üzerinden tam yüz yıl geçmesine rağmen insanlığın savaşa duyduğu eğilim bitmedi, bitemiyor.
En son Bilgi Üniversitesi’nde bu konuda çok kapsamlı bir konferans gerçekleşti: ‘Osmanlı Cephesinde Yeni Bir Şey Var’. Yaklaşık bir hafta süren konferanstaki 20 oturumda Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı tecrübesini içeren yeni araştırmalar gündeme geldi.
Tarabya’daki etkinlik: ‘Anıların Muharebe Meydanı’
Birçok üniversite ve kuruluş tarafından desteklenen konferans kapsamında çok sayıda yan etkinlik de gerçekleşti. Bunlardan biri de Almanya Büyükelçiliği’nin tarihi Tarabya Yazlık Rezidansı’ndaki bir performanstı.
Rezidanstaki askeri mezarlığın fon oluşturduğu bu performansta yönetmen Hans-Werner Kroesinger ve ekibi bizleri tarihsel bir keşfe çıkardı. Bu keşifte, performans sanatçıları eşliğinde farklı bakış açılarının, farklı hayatların kesiştiği noktalar kadar birbiriyle çatışan hikâyeleri de yakalama şansımız oldu. Hâl böyleyken savaşın o gri yüzünün değişmezliği ve aslında savaş denilen o cehennemde insan hayatının hiçbir öneminin olmadığını da yeniden keşfettik.
‘Keşfettiniz de ne oldu?’ diye sorabilirsiniz.
En azından, bizler, yani o gün o sessiz mezarların arasında gezinen bizler, bu dünyada savaş isteyenlere karşı ‘hayır’ deme gerekliliğinin önemini bir kez daha kavramış olduk.