Türkiye’deki 9 ‘sakin şehir’den ilki olan İzmir Seferihisar’ın Sığacık Köyü’ndeki Teos’ta geçirilmiş bir hafta sonu var elimde. Teos antik şehrini de atlamayalım.
On beş yıl öncesinde de buradaydım.
Buralarda zaman, başta Seferihisar olmak üzere hemen her yerde zembereğin ağırlaştırılmış haliyle, kendisiyle barışık biçimde akmayı öğrenmiş. Sahiden de buralar, İngilizce ve İtalyanca’nın ‘Cittaslow’undan ‘sakin şehir’ diye Türkçe’ye aktarabileceğimiz bir diyar haline dönüşmüş. Bu da demek oluyor ki bu coğrafya, yerel özelliklerini korumuş, yaşamın dayattığı standartlaşmaya yenilmemiş. Karabiber ağaçları ve zeytin ağaçları arasında yaşamak, nefes almak, dahası anın keyfini çıkarmak mümkün olmuş ve oluyor. Özetlemek gerekirse, küreselleşmenin ağına düşmeden yaşamı öğrenen bir kent alanı diye de aklımızdan geçirebiliriz bunu.
Teos’a gelecek olursak
Gelelim Seferihisarlı Sığacık Köyü’nün Teos’una.
Teos, İzmir’in Seferihisar ilçesine 5 kilometre uzaklıktaki Sığacık Köyü’nün yaklaşık bir kilometre güneyinde nefis bir denizin kenarında öylece, sakin bir biçimde duruyor. Neredeyse M.Ö 1000’den bu yana.
Buradaki güzel tatil alanlarından birisi ise Onur ve Tunç Soyer’in babaları Nurettin Soyer’den devraldıkları Teos Village. Rahmetli Nurettin Soyer’in öngörüsüyle planladığı tatil köyü, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in katkıları ve kardeşi Onur Soyer’in çabalarıyla nicedir Teos denizine ve o tarihi rüzgâra kendimizi bırakabilmemizi sağlıyor. İş, doğa ve tarihin güzelliğiyle de kalmıyor; amaç insanı da buna katabilmek. Yıllardan beri tanıdığım Onur Soyer, zamanında Ankara’dan saksı içerisinde getirdiği ve Teos toprağında artık bir ağaca dönüşmüş kauçuğun kuytu yeşil gölgesinin altında, insana her daim dostluğu hissettiren ses tonuyla ‘Birlikte eğlenen, birlikte yaşayabilir’ diyor.
Haklı.
Bu düşünce, şimdilerde birlikte eğlenmek kadar hüzünleri, yasları ve acıları da paylaşabilmek olarak kafamda canlanıyor. Üstelik yavaşlatılmış bir zaman eşliğinde. Kentlerin kendi dokularını korudukları ve sakinliği yaydıkları bir izlekte soluk alıp verebilen insanları hayal ediyorum. Ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, paylaşabilen insanları. Birbirlerini anlamayı deneyen insanların birlikte de yaşayabileceklerini mırıldanıyorum. Ölümsüzlüğün 21. yüzyıldaki tanımının bu olabileceğini.
Antik bir kentin, şimdiki zamana yaslanan sakin mi sakin bir kıyısında, olur olmaz hayallerle 21.yüzyıla bakıyorum. O da yarı dalgın yarı umursamaz bir edayla bana.