Bir rapor var elimde. Nefreti anlatıyor. Gündelik yaşamda nefret söylemini en fazla üretenler arasında ne yazık ki medya ilk sıralarda yer alıyor. 2012 yılının Mayıs-Ağustos aylarına ait yayımlanan medya izleme raporu bunun açık bir kanıtı. Rapor üç temel bölümden oluşuyor. Dini ve etnik grupları hedef alan içerikler; kadınlar ve farklı cinsel tercihlere sahip bireylere yönelik yazılar ve medya eleştirisi kapsamında ele alınan haberler ve köşe yazıları. Rapora göre Ocak-Nisan 2012 arasında nefret söylemi dozunu iyice artırmış durumda. Ulusal basının bu konuda başı çektiği saptanmış. Köşe yazıları ise bu söylemin en önemli araçları haline gelmiş durumda!
Rapor, Kürtlere yönelik nefret söyleminin arttığını belirtiyor. Bu arada en sık dile getirilen grupların başında Ermenilerin olduğunun altını çiziyor. Bu hedefin kimi zaman Hıristiyanları ve Yahudileri hedef alan tuhaf içeriklerle yeniden üretildiği de saptanmış.
Öte yandan kimi yazılarda eşcinselliğin ‘sapıklık, hastalık, ahlaksızlık veya sosyal felaket’ olarak tanımlandığı da görülmüş. Rapor, kürtaj yasası etrafında başlayan tartışmalar ve yasaya karşı yürütülen kampanyalara yönelik tepkilere de dolaylı bir biçimde değiniyor. Bunları haber yapan kimi gazetelerde, bu gazetelerdeki köşe yazılarında kampanyaya katılan kadınların aşağılanmasına ve hakaret dolu imalara rastlanmış.
Bir de elbette savaş çığırtkanlığı alışkanlığımız var! Köşe yazılarındaki savaş çığırtkanlığının bir toplumu nasıl zehirleyebileceğine yönelik ipuçları mercek altına alınmış. Hedef göstermenin meşruiyet kazandığı bir gazetecilik anlayışının ilk başta mesleği bitirdiğine yönelik önemli ipuçları da sayılabilir bunlar. Kısacası ‘savaş çığırtkanlığı’ iktidar çığırtkanlığına kayabiliyor zaman zaman. Buna çoğunlukla tanıklık ediyoruz. Birçok meslektaşımızın mesleklerini sırf bu karalamalar yüzünden kaybettiğini de biliyoruz. Ve dahasını, bu koşullar altında gazeteciliğin yapılamayacağını da! Sansürsüzlüğün hedef göstermek değil haberi aktarmak olduğunu kimilerimiz anlayıncaya kadar böyle devam edeceğiz galiba... Bu arada cezaevindeki gazeteciler için değişen bir şey yok!
İşini yaparken cezaevinde ömür tüketmek
Yeri geldi söyleyelim. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) geçen yıl ülkemizde 8 tutuklu gazeteci olduğuna yönelik bir rapor hazırlamış, bu da kimi çevrelerin çok hoşuna gitmişti. Bereket CPJ durumu fark etti ve bu yılki raporunda 76 tutuklu gazeteciden 61’inin gazetecilik nedeniyle cezaevinde bulunduğunu belirtti.
Gazetecilik nedeniyle cezaevinde bulunmak! Bu cümlenin yarattığı tını hepimizi ilgilendiriyor sevgili okurlar. Hele Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına çok yaklaştığımız bu günlerde. Hele demokrasiyle yönetilen (yönetildiğine inanmak istediğimiz) ülkemizdeki ‘cumhuriyet’ ruhunun özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarını içeren (içermesi beklenen, arzulanan, umulan) yanını düşündüğümüzde.
Raporlar, cumhuriyet ve biz
Haberin Devamı