‘Kimileri okumayan Türkiye istiyor.’
Kasırganın ardından tanıştığım camcı.
Evet, bu kesin!
Neden derseniz, okumak, içinde bulunduğumuz dünyayı, ülkeyi, mahalleyi farklı açılardan görebilme yetisini geliştiriyor. Eğer sosyolog değilsek bir evlilik programının dağarcığımıza katabilecekleri ile gidebileceğimiz yol, çözebileceğimiz dertler belliyken, bir kitap okuyarak çözebileceğimiz yaşam denklemi bazen birçok şey anlamına gelebiliyor.
Elbette kitap var, kitap var. Dahası o kitaba erişecek algı var, algı var... Bu farkları es geçmeden okuma eylemi eksiktir diyelim ve yazıyı ‘ciddileştirebilecek’ verilerle genişletelim.
Okuma eyleminin en kutsal mabetlerinden biri olan kütüphanelerin sayısı ülkemizde 28 bin 970’e ulaşmış. Bunun içinde halk, üniversite, örgün, yaygın, hepsi mevcut. Nüfusu bu kadar genç ve fazla olan bir ülke için bir elin parmağı sayılabilecek bir sayıdır bu. Dahası bu kütüphanelerin hizmet verme biçimi de ülkemizde ciddi bir sorun. Çoğu mesai saatleri içinde çalışır ve insanların gerçek okuma saatlerinde kapılarına kilit vurulur. Ülkemizdeki gönüllülük fikri, çoğunlukla enayilik olarak algılandığı için de karşınızda kitapla hemhâl olmuş bir ekip yerine genellikle saate bakan ve mesai saatinin bitmesini iple çeken devlet memurlarını bulmak, kitapla kuracağınız ilişkiyi en çok zedeleyen unsurlardan biridir. Tecrübeyle sabittir ki sessiz olan çok az kütüphanemiz var. Çoğunlukla öğrencilerin ödev yaptığı yer olarak algılanan kütüphaneler bir keşif yeri olmaktan çok geçiştirilecek bir yer gibi yaşanır bizim diyarlarda. Diyeceksiniz ki büyük kütüphanelerde bunlar olmaz. Ben de diyeceğim ki camiler büyük küçük, merkezdi kenardı ayrılmaz biçimde nasıl kutsal yerlerse, kütüphanelerin de bu kutsallığı her yer ve her zaman için geçerli olmak durumunda. Hiç kuşku yok ki mahalle kütüphanelerinin canlılığı arttıkça, insanların nasıl bir fikir alışverişine girecekleri ve bu kütüphanelerin insanlara sunacağı alanlar genişledikçe kitap okumanın ne demek olduğu daha net anlaşılacak. Böylece ipsiz sapsız metinlerin hayattan ayıklanması diye bir devrimle de karşılaşmak, neden olmasın, en olmadık zamanlarda bile mümkün olabilecek! (Umut her zaman en büyük devrimdir.)
Bu kadar ahkâmdan sonra güzel bir örnek İstanbul Ataşehir Belediyesi’nden geliyor. Aslında bu yazıyı sırf bunun için yazdığımı itiraf edeceğim! Taksilerdeki bir uygulama bu. ‘Bu Takside Kitap Var!’ projesi, taksilerde kitap okunmasını vurgulayan bir proje. Takside kitap okunur mu okunmaz mı tartışılır ama bindiğiniz bir arabanın ön koltuğunun arkasına geçirilmiş ve direkt müşteriyi hedefleyen kırmızı kılıflı bu yazıyla karşılaştığınızda şunu düşünebilirsiniz: Vay be!
İşte bu ünlem birçok şey anlamına gelebilir. Şaşırtıcı, kışkırtıcı, eğlendirici... Ve gerçek.
Televizyonda bomboş cümlelerin boş boş konuşan ahalisine inat kafada kalacak bir slogan: Bu Takside Kitap Var. En önemlisi, akılda kalacak başka cümlelere de gebe. ‘Bir kitap okusam mı ne! Biraz düşünsem mi ne? Biraz sorgulasam mı ne...’
Teşekkürler Ataşehir Belediyesi!
***
Bu arada meraklısı için verileri sürdürelim: ‘Türkiye’de üniversite kütüphanelerinin sayısı, 2016 yılında 2015 yılına göre yüzde 0,5 azalarak 552 olurken, üniversite kütüphanelerindeki kitap sayısı ise yüzde 0,1 azalarak 15 milyon 236 bin 013 oldu. Bu kütüphanelerde kayıtlı üye sayısının ise 2016 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 0,3 azalarak 3 milyon 810 bin 634 olduğu saptandı.
Resmi okul, özel okul ve özel kurs kütüphanelerini kapsayan örgün ve yaygın eğitim kütüphanelerinin sayısı ise 2016 yılında 2015 yılına göre yüzde 2 azalarak 27 bin 280 oldu. Aynı dönemde örgün ve yaygın eğitim kütüphanelerindeki kitap sayısının da yüzde 15,2 azalarak 27 milyon 430 bin 168 olduğu belirlendi.’
Evlilik programlarının reytingleri ise sürekli artıyor Türkiye! Neden acaba? (Tamam, itiraf ediyorum, ders kitaplarında anlatılan sözde hayattan daha heyecanlı ve gerçek oldukları kesin!)